“Dost Beykoz Gazetesi Sayın Okuyucuları, uzun bir aradan sonra yeniden merhaba…
”
Sözü hiç uzatmadan ülke genelinde en son yaşadığımız yerel seçimleri kısaca değerlendirip genel bir analiz paylaşacağım:
Bana göre AK PARTİ için ağır bir hezimet olan bu son yerel seçim yenilgisi “ben geliyorum” demişti zaten.
Çünkü AK Parti Teşkilatının can damarları, ev kadınları ve tüm siyasi kadroları ülkemizdeki ekonomik krizlerden çok olumsuz etkilenmişti. Önceki seçimlerdeki gibi son yerel seçimlere de yüksek moralle hazırlanamamıştı. Bir yıl önce yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yorgunluğunu üzerinden tam atamamış, moralsiz yakalanmış, bir yılda toparlanamamıştı…
En önemlisi Atatürk sonrası 80 yılda Has Mandacı, Statükocu, Batıcıların erteleyip, biriktirdiği çok ciddi bir kalkınma sorunumuz ve çok ciddi bir ekonomik kriz vardı. Deprem, Sel, Yangın, Sığınmacılar ve Kitlesel Salgın hastalıklar cabası. Dört yanımız ateş çemberi ve cennet ülkemiz Türkiye, hala sıcak savaşta değil diye; milletine bu gerçeği yeterince anlatamadılar.
“Ülkemizin 81 ilini, ilçesini, köyünü de Nişantaşı – Taksim gibi donattık”
“20 yıl önce genellikle sadece büyük şehirlerde kablolu telefondan başka bir iletişim lüksümüz yoktu, şimdi akıllı telefonlar, tabletler, sosyal, medyalar, bilgisayarlar ve tüm elektronik hizmetler ne yazık ki bedelleri aksamadan ödenmesi gereken hizmetlerdir,” diyemediler.
Gece, ya da gündüz 20 yıl önceki Türkiye’ye kuş bakışla, şimdiki Türkiye’ye kuş bakışın muhteşemliğini hatırlatamadılar.
YEŞİLÇAM VE TÜRK Sinemasındaki gerçek belgeselleri kullanamadılar…
“Bir liralık işleri bazen, üç, bazen 13 liraya yapmasaydık bu çift şeritli oto yolları, hava alanları, köprüleri, barajları, enerji santralleri hiç kimse ama hiç kimse bu kadar kısa sürede bu dünyada yapamazdı,” diyemediler.
AK PARTİ’NİN Oylarının Yüzde 51’in atına düşmesinin en büyük nedenlerinden biri de özellikle orta sınıfta sosyolojik bir travma yaşanmasıydı; aşırı sağ uçların kullandığı iktidar gücüyle toplumun boğulduğunu göremediler.
Bir markette dört elemanınıza bile istediklerinizi tam yaptıramazsınız, 85 milyonluk bir ülkede elbette tüm siyasi kadroları halk olanların içinde yanlış işler yapanlar her zaman olacaktı; bunları yeterince öngöremedi, yeterli oto kontroller kullanamadılar.
Yeterince yaratıcı olamadıkları için hiç gerekmediği halde adalette, hukukta, eğitimde, sanatta ve kültürde nafile sınıfta kaldılar…
Yine de seçimden iki, üç ay kadar önce içimden şöyle geçiriyordum:
Dünyanın en cesur liderlerinden biri, belki de birincisi Kasımpaşalı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; hata da yapar, hata da düzeltir, gözünü karartır İstanbul’dan Türkiye’nin Sevgilisi Selçuk Bayraktar’ı İBB Adayı gösterir ve hem rövanşı alır, hem de seçimleri farklı kazanır. Vs. vs…
Ama yapmadı tüm sıkıntılarına ve anket sonuçlarına rağmen ne Selçuk Bayraktar’ı liyakatinden ayırdı, askeri sanayinin aksamasına neden oldu, ne de seçim öncesi piyasalar rahatlasın diye karşılıksız para bastırmayı seçti.
Tam tersine BU BÜYÜK YEREL SEÇİM ÖNCESİ ekonominin dünya standartlarını belirleyen normları tavizsiz uygulayabilecek Mehmet Şimşek’e kemer sıkma görevini verdi.
Seçim öncesi olacak iş değildi ama bu tür kararları da ancak kitlesine ve kendisine ölümüne güvenen cesur liderler alabilirdi…
Mehmet Şimşek de; seçim, geçim dinlemedi ekonomide olması gerekenleri kitabına göre yaptı, yapıyor. Bazen de sınırları ve sinirleri zorluyor…
İşte tüm bu süreçlerde ben de son seçimlere kadar CHP’Yİ, Ekrem İmamoğlu’nu destekledim…
Hani bir genç sayesinde “Her Şey Çok Güzel Olacak” sloganı kullanan CHP Adayı Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı ve kazandığı Beylikdüzü seçimleri hariç hepsinde şahsen bütün benliğimle “Bir İstanbul Gönüllüsü” olarak çalıştım…
İlerleyen yaşım, BY Pas ameliyatım, romatizmalarım demedim, sandık başlarında, soğuk Mart, serin Haziran aylarında üç büyük İBB seçimlerinde sabahlara kadar, gece, gündüz ve mazbata alınana kadar görevler yaptım.
İmamoğlu’nun birinci dört yıllık genel dönemi ve ikinci dört yıllık genel dönemin ilk altı aylık icraatlarından sonra kendi adıma radikal bir karar aldım.
Nedenlerini bir yazısı dizisi ve sırasıyla açıklayacağım somut gerçekler yüzünden bundan böyle ömrümün kalan bölümlerinde tüm YEREL SEÇİMLERDE önceliğim daha çalışkan, daha yaratıcı, daha cesur AKP’Lİ BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARINI desteklemek olacaktır…
Ama önce çocukluk arkadaşım Metin Aydın, mahalle arkadaşım Muhammet Yüksel, Zeynel Şimşek, Rıza Genç, Kuzenim Sabahat Turan, Gazeteci Kader Gür, AKP Beykoz eski İlçe Başkanı Hanefi Dilmaç, önceki AKP Belediye Başkanları Muharrem Ergül, Murat Aydın gibi tanıdığım AKP’LİLERDEN. Ve yine Beykoz’dan Bağımsız Belediye Başkan Adaylığını koyan İsmail Gürkan’dan, Kanlıca’dan Ahmet Uluç ve Eski Gazeteci Dostum Sedat Dalar’dan özür diliyor; sonra da artık umurlarında olsa da, olmasa da Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’e zerre kadar destek vermeyeceğimi ilan ediyorum.
İkisinin de toplumsal belirleyiciliğinden dolayı bir köşe yazarı olarak her zaman takipçileri olacağım ve sadece bütün toplumu ilgilendiren bildiğim somut gerçekleri bir yazı dizisi olarak paylaşacağım…
Sahi; Ekrem İmamoğlu siyasete neden girmişti?
Bütün Ulusal TV’lerin arşivlerinde var; kendi ağzıyla söyledi; “ailemizin müttehitlik işleri bürokraside tıkanınca; bari birimiz siyasete girsin, yollar açılsın diye ailede görev bana verildi” dedi.
Yoksa senden, benden daha eski, daha nitelikli Atatürkçü, daha fazla Demokrat ve daha Adaletçi bir insan olduğu için falan değil, tamamen pragmatik (çıkarcı) bir aile kararı ile siyasete girdi. Müteahhit çocuğu ya, eğitimi var, para da var… Gençliğinde senin, benim gibi vatan, millet, memleket için ne bir gün aç ya da açıkta kaldı, ne de bir gün bir fiske, bir işkence görmüşlüğü var…
Bakmayın meydanlarda kol sıvama, nutuk çekme becerilerine onlar çocukluktan beri edindiği tekerlemeleri. Ne de olsa esnaf çocuğu olduğu için emsallerine göre daha çok insan başını sıvazlamıştır. Daha geniş insan topluluklarıyla tanışmış, onlarla alış, verişler yapmıştır.
Bu kazanımlarıyla kalıplaşmış ironik sözcüklerle raks yapmasını çok iyi bilir, her gün santim, santim büyüyen patron göbeği ve gülüşüyle gönülleri de çok çabuk kazanır ama bizzat belgeleri ve gerçekleriyle ne yazık ki bana göre dürüst, ahlaklı ve güvenilir biri asla değildir. Sadece tipik becerikli bir Trabzonlu ama İBB Başkanıdır.
Biliyorum ona hala inanan hayranlarına bu sözlerim çok hafif gelebilir. Yaptığı hizmetleri ve emellerini bir inci taneleri gibi uzun, uzun dizebilirler…
Şimdilik haklı da olabilirler yine de ben belgeleri ve bilgileri ile insanlık görevimi yapayım da gerisini dürüst, adaletli ve ahlaklı insanlar bilsin…
Ekrem İmamoğlu ile ilk İBB Başkan adayı olduğu dönemde 2019 Şubat Ayı Sonu; Beykoz-Gümüşsuyu Mahallesinde Cami’nin altındaki Yazlık Köyü Derneği’nde tokalaştım. (Tanıştım iddialı olur)
Arkadaşımız CHP Beykoz Belediye Başkan Adayı Coşkun Tosun ve 20-30 arası diğer dinleyicinin yer aldığı bir mini toplantıda, dikdörtgen şeklinde küçük, kapalı bir salonda bir birimize çok yakındık.
Önceden hazırladığım “Beykoz Panoraması” makalemi ağzı açık bir zarfın içinde eline tutuşturdum; “okuyun ama!” dedim. Bir Laz gibi “Ne demek! Okumam mı, bu nedir ” dedi.
“A-4 boyutlarda 12 Sayfadan oluşuyor bunu okuyan bir uzaylı bile olsa Beykoz’u çok çabuk tanır” dedim.
O günden sonra onu daha gönülden ve daha cansiperane destekledim.
Rakibi Eski T.C. Devleti Başbakanı Bin Ali Yıldırım’dı; onu TV’DE DÜELLOYA DAVET etti. Ekrem İmamoğlu’da kabul etti…
TV Düellosundan bir gün önce öğlen vakti koşarak o zamanki CHP İlçe Başkanı Aydın Düzgün’e gittim.
Gerçek bir İlçe Başkanı nezaketi ve ciddiyetiyle 15 dakikalığına beni makamında kabul etti.
Dedim ki; “Bin Ali Yıldırım; yılların deneyimine sahip Kurt bir politikacıdır, karşısındakini heyecanlandırabilir onun karşısında başarılı olmanın en etkin yolu heyecandan bildiklerini unutmamaktır. Bu nedenle bu Mail’i lütfen Ekrem İmamoğlu’na geçelim başkanım” dedim. O da okuduktan sonra “Abi dedi bu önerilerinden birkaç tanesini yapsa zaten iş biter” dedi. Hemen o anda Canan Kaftancıoğlu CHP İstanbul İl başkanlığına mail geçti.
Ekrem İmamoğlu’na gönderdiğim tek komik o önerim şuydu:
“Bir insanı heyecanlandıracak genel ya da özel durumlarda yapılacak en doğru şey, karşınızdaki insan ya da insanların çırılçıplak olduğunu düşünmektir; o komik halleri hayal edince insanlar içlerinden de olsa mutlaka gülerler. Gülünce de; insan beyni bir sıvı salgılar ve o sıvı sayesinde rölaxlaşır, rahatlar.
Siz daha genç, Bin Ali Yıldırım daha yaşlı olduğu için o size daha komik görünecek ve gülerek daha rahat olacaksınız” dedim.
Bundan sonraki öneri ve paylaşacaklarım komik olmayacak…
Ya nasip!
Saygılarımla…
TABUTA KADAR MÜCADELE, 60 MİLYON ELELE.