Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Sinan KAVRAKOĞLU
Sinan KAVRAKOĞLU

Dokunulamazlar!

İktidar partisine açılan kapatma davası, davanın dayandırıldığı delillerin yetersizliği ve Anayasa Mahkemesi’nin bunlara rağmen davayı gündemine alması ülkemizin tarihi bir süreçten geçtiğinin açık göstergeleri.

Bazı iyimserler “yok canım, ortada fol yok yumurta yok. Böyle saçmalıklarla parti mi kapatılırmış. O kadar da uzun boylu değil” diyorlarsa da birçoğunun görmediği fakat çok bilinen bir ayrıntı dikkatlerden kaçıyor. Daha doğrusu malum medya bunu nedense hiç dillendirmiyor. Bu ayrıntı başsavcının hazırladığı garipliklerle dolu iddianamesinde siyasi yasak talebinde bulunduğu isimlerin arasında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de zikretmesi ve O’nun için siyasi yasak isteminde bulunması.

Salt bu skandal ve cüretkâr istem hukukun siyaset üzerinde tahakküm kurma girişiminin en çarpıcı örneği olarak siyaset tarihindeki “garabetler” bölümünde yerini çoktan aldı bile. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na siyasi yasak istemi ve mahkemenin bunu kabul etmesi haddi aşmanın ötesinde çok vahim bir gelişme. Hukukun üstünlüğünün de hukuki sınırlarla çizildiğini bilen her duyarlı vatandaş bu ezikliği dünyanın her yerinde hissediyor.

İddianameyi okurken nasıl hayretten hayrete düştüğümü sanırım anlatmama gerek yok. Ama bitirici darbe Cumhurbaşkanı’na istenen siyasi yasaktı. Başsavcının bu istemi adeta bir puzzelın parçaları gibi her şeyi yerli yerine oturttu ve “iktidar partisi ağzıyla kuş da tutsa kapatılacak ve Başbakan’a siyasi yasak gelecek, bu çok açık” dedim. Önceki yazımda da “dağ fare doğurabilir mi? Evet doğurabilir” diyerek bunun mesajını vermiştim.

Amaç Gül’ün kapatılan AK Parti’nin başına geçmesini önlemek

Başsavcı hazırladığı iddianamede siyaset üstü olan, vatana ihanet suçunun dışında hiçbir şekilde dava konusu edilemeyen Cumhurbaşkanı’na siyaset yasağı isteminde bulunurken bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor:

Bir yandan Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa ederek siyasi yasak getirilecek olan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine AK Parti Genel Başkanlığı’na geçmesini önlemek.

Diğer yandan Cumhurbaşkanı olarak kalması durumunda da kapatılan partinin kurucusu, eski genel başkanı ve başbakanı olması sebebiyle istifaya zorlamak, yıpratmak.

Peki, tüm bu tuhaflıkların peş peşe ve bir anda gündeme gelmesini neye bağlamalıyız? Kimisi bunu Ergenekon olayına bağlıyor. Kimi Kürt sorununun çözümü konusunda kaydedilen başarıların engellenmesi için bir hamle olarak görüyor. Kimi AB diyor, kimi de ABD. Benim değerlendirmem ise yerel seçimler. 22 Temmuz seçimlerinde birçok kalesini kaybeden muhalefetin, yerel seçimlerde olası daha büyük bir hezimet karşısında siyaset arenasından silinecek olması o malum elitleri, hayatları ömür boyu devlet tarafından her yönüyle garanti altına alınmış olan “dokunulmazları” korkulu rüya görmeye itiyor.

Muhalefetin beceremediği ve elinin güçlü olmasını sağlayacak olan tüm argümanları önce e-darbeyle sağlamaya çalışanlar bunun sosyal ve ekonomik maliyetinin büyüklüğünü görünce bu sefer maalesef yargı oyununa başvurdular. Netice itibariyle muhalefetin istediği başsız bir iktidar partisi. Bu oyun tutar mı? Tuttu bile! Kaybeden kim? 70 milyon. Ne kâr ne zarar diyen kim? Yukarıda adını zikrettiğim he yönden ömür boyu devlet güvencesi altında yaşayanlar. Muhalefet ne olur? O da tarihe karışır. Bunu fırsat bilenler de şimdiden her yönden memleketin hassasiyetlerini kaşımaya başladı bile.

Tüm bunların birincil derecedeki sorumlusu kim? Bence Ahmet Necdet Sezer. Son saniye atamalarıyla böyle bir kaosun o zamandan hesaplandığı hipotezini güçlendiriyor zira. Kaldı ki, kendisi kriz konusunda dünya literatürüne ülkenin kabinesinin kafasına fırlattığı Anayasa kitabıyla geçmişti zaten.

Guiness’e de bir bakmakta fayda var, zira yıllık % 12 bin 500 faiz oranını küçük bir kitapçıkla sağlayan kaç tane devlet adamı vardır ki tarihte. Yazık ki bir halkın kaderiyle bu kadar aleni, bu kadar hafifseyerek oynamak, halkın iradesini, şuurunu, vicdanını, zekâsını yok saymak sonra da bunu  “laiklik” ilkesinin çiğnendiği safsatasına bağlamak…

Yazık, çok yazık…

Sinan KAVRAKOĞLU
Sinan KAVRAKOĞLU HAKKINDA

Sinan KAVRAKOĞLU... 1969 yılında Rize’de dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Yüksek öğrenimini İ.T.Ü SMF DMYO’nda yapan Kavrakoğlu eğitimini yarım bırakarak 1990 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ne gitti. Burada yaklaşık 1 yıl kalarak Photo-finishing sistemlerine yönelik teknik eğitim aldı. İyi derecede İngilizce bilen Kavrak aile şirketinde ithalat ve dış ilişkiler sorumlusu olarak görev aldı. Avrupa ve Uzakdoğu’da birçok uluslararası fuar organizasyonuna katılan Kavrak sık sık yurt dışı ziyaretlerde bulundu. 1995 yılında evlendi ve 1998 yılında Beykoz’a yerleşti. 2002 yılında Kader Gür’le tanıştı ve Dost Beykoz’un gazete formatında yayınlanmasına öncülük eden isimlerden oldu. Haber Müdürü olarak başladığı Dost Beykoz kariyerine şu an Sorumlu Yazıişleri Müdürü olarak devam ediyor. Kavrak’ın www.antoloji.com sitesinde yayınlanan bazı şiir denemelerinin yanı sıra “Yazmış Bulunduk” ve “Dost Yazılar” adlı iki kitapta derlenmiş makaleleri yer almaktadır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER