Saadettin KILIÇ
  • 15/11/2021 Son günceleme: 15/11/2021 10:55
  • 4.153

20 yıldır Ulusal düzeyde yayın yapan TV kanalı var, yine Ulusal düzeyde yayınlanan günlük Aydınlık Gazetesi, Matbaası, Yayın Evi, Profesyonel kadroları, Vatan, Millet duygu sömürüsüyle yüksek oranda kat, apartman, ziynet, çiftlik bağışları var fakat siyasi partisi 20 yıldır hala sıfır noktasını aşmıyor, akıllara ziyan bir durum, değil mi?    

Yıllardır sık sık yapılan anket ve istatistiklerde siyasi partisinin adı bile geçmiyor, dün İşçi Partisiydi, bugün ise Vatan Partisi, Genel Başkanı’ da ölünceye kadar Doğu Perinçek, İkinci bir adayın gölgesi bile görülmez…

Doğu Perinçek deyip geçmeyin, her şeyin baş noteri gibidir, adı nerelerde geçmedi, geçmiyor ve geçmeyecek ki? Onun için muhbir ve ajan diyenlerle, gerçek vatansever odur diyenlerin oranı da pek değişmiyor. Ben de bir gün aynı masada buluştum ve konuştum onunla.

Bir Kurban Bayramı, İstanbul İl Merkezinde partililerin bayramlaşmasıydı; “sizi böyle canlı, canlı görmüşken çok merak ettiğim bir soruyu sorabilir miyim” dedim. “Tabi, sorun” dedi.

“Merak ettiğim şey şu; ister din, ister felsefe, ister düşüncede olsun ilk o düşünceyi, dini veya felsefeyi uygulayanla,  ondan sonra uygulayanlar kesinlikle tam örtüşmüyorlar. Ya eksik, ya fazla ya da farklı uyguluyorlar. Bu şunlardan olabilir mi?

A-İlk uygulayan, ilk düşünen olduğu için ne düşündüğünü yüzde yüz biliyor ve eksiksiz uygulayarak en azından kendisine ihanet etmiyor.

B-İlk uygulayandan sonra uygulayan ilk uygulayanı yüzde yüz tam anlayamadığı için ya eksik ya da farklı uyguluyor, o din, felsefe veya düşüncenin ilk uygulayanı olmadığı için kendine ihanet etmiş olmuyor.

C-Yok hayır zaman değiştiği için gerçekler de, uygulamalar da durmaksızın değişiyor.

D-Sizce hangisi.

Yüzüme baktı, sadece “olabilir” dedi.

Partililerden biri; hiç ilgisi olmamasına rağmen; “ABD tuzaklarına karşı her zaman uyanık olmak gerekir”  Dedi…

Konu Amerikalılara devşirildi; “Amerikalılar, ne yaparlarsa iyi yaparlar” ardından  “bir canlının yaşamını kurtarmak için her fedakârlığı yaparlar ama birçok canlıyı yok etmek için de hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlar” diyecektim…

Doğu Perinçek, yuvarlak masada ayağa kalktı; “şu mübarek Kurban Bayramında ağzımızın tadını ABD ile kaçırmayalım” dedi.

Ben de saygıyla ayağa kalktım; Perinçek devam etti. Biraz da futbol konuşalım, Cim Bom ne yaptı? ” dedi herkes şaşkın baktı o da odasına geçti. Toplantı kendiliğinden dağıldı.

Futbol, konuşsaydık benim şansım daha yüksekti. 54 yaşıma kadar aktif olarak futbol oynadım, ondan daha yoğun bilgiye sahiptim… Muhtemelen o benim kadar futbol oynayamamıştır…

Sonra daha fazla gidip, gelmeye başladım bu partiye… Beni hem istiyor görünüyorlar,  bazen de nereden çıktı bu baş belası der gibi süzüyorlardı

“NUTUK” kitabı ve Aydınlık Gazetesi’nin tirajlarının yükseltilmesi için Genel Merkez’de İstanbul İl Başkanı, Trabzon-Maçkalı Hemşerim tarafından birinci derecede görevlendirildim.

Planlar, programlar yaptım yüzüme karşı onaylıdalar ama uygulamadılar…

Apaçık ülkemizde işler kötü gittikçe onlar avuçlarını sıvazlıyor, kötülükler ne kadar dibe vurursa, iyilikler o kadar yükseğe çıkar diyorlardı. Anlaşılan tabanlarına sormadan, hiçbir partiliyle tartışmadan aynı günlerde iktidara destek verme kararı almışlardı, çok şaşırmıştım. Birkaç gün içinde onları terk ettim. Geri dönmem için aradılar ama dönmedim…  Zaten kafamda bir sürü soru işaretleri vardı iktidarı destekleme kararları da bardağı taşıran son damla olmuştu…

Silivri Zindanlarını yıktık, Ermeni Soykırımı ayaklar altına aldık, bitirdik gibi asılsız iddialar ve hoş bulmadığım pek çok çelişki vardı ve pek çoğunun tanığıydım.

Doğu Perinçek ve yandaşlarının son derece dayanaksız ve dayanıksız tekrarladığı gibi Silivri Zindanları hiç yıkılmadı, Tarık Akan Silivri Hapishanesinin önündeki miting alayına katılınca, kitlede bir hareketlenme ve istenmeyen itiş, kakışlar oldu. O sırada bariyerlerin önündeki göstericiler, istemsiz jandarmaların üzerine düştüler, bariyerler yıkıldı, gençlik lideri İlker, hemen miting otobüsüne çıkarak “defalarca, bütün asker kardeşlerimizden özür diliyoruz dedi. Silivri Zindanlarını yıktık hikâyesi işte budur, oradaydım.

Bitirdik dedikleri Ermeni Soykırım yalanına gelince daha yeni ABD Senatosunda sözde “Ermeni Soykırımı” onaylamadı mı? Hani dünyada Ermeni Soykırımı “ yalanı bitmişti. İsveç’ten başka hangi ülke o mahkeme kararına uyduğunu açıkladı ki? İşte ABD Senatosu uymadı, “Soykırım Var” Dedi… Demek ki, Doğu Perinçek bitti, dediği için bitmemiş devam ediyor. O da bedelsiz kahramanlık yapıyor… Sonuç olarak Doğu Perinçek’in beş yıl hücrede yalnız yatırılmasına hiç şaşırmadım...

Tekli hücrede değil de çoklu koğuşlarda yatsaydı, yanındakiler yokluğunu hemen fark ederlerdi, ama hücrede tek olunca bir onu oraya kapatan gardiyan, bir de Allah bilir orada mı, yoksa evinde veya önemli bir toplantıda mı diye? Olamaz mı?

Beş yıl rutubetli hücrede yatmasına rağmen hala ne kadar sağlıklı ve diri değil mi? Demek ki, o hücrede geçirdiği beş yıl, tam bir beslenme dönemi olmuş sanki.   

Bu yaşta hala son derece aktif ve diri olması o tek başına yattığı rutubetli hücre sayesinde olmuştur herhalde, nezle bile olmadı. Oysa ondan çok daha genç ve diri aynı yıllarda cezaevine giren Tuncay Özkan, onun kadar sağlıklı ve bakımlı çıkamadı tek kişilik hücreden. Demek o Doğu Perinçek kadar şanslı değildi…

Doğu Perinçek’in bilmediği, tokalaşmadığı örgüt, çıkmadığı televizyon kanalı çok azdır, MİT, CİA VE diğer istihbarat örgütleri hep ondan sorulur, onla anılır. Ve bu düzeyde ünlü Doğu Perinçek’in, 40 yıldır sıfır noktasını aşan bir siyasi partisi hala yok! Olacak şey değil!

Ayrıca sanki kendi partisi çok iyiymiş gibi ondan çok sonradan kurulmuş,  fersah fersah aşmış diğer partileri durmadan küçümsüyor oysa kendi partisi istatistiklere bile giremiyor çok garipten de öte bir şey değil mi bu? Bir anormallik var!

Ya da asıl derdi kendi partisinin başarısı falan değil, asıl hedefi CHP’nin büyümemesi olabilir mi acaba? Yoksa gerçekten kaygıları büyümek, kitle partisi olmak, yüzde sıfırlardan yüzde 50’lere gelmek falan olsaydı hala çok kolay kontrol edilebilir bu dar kadrolarla yetinir miydi?

Asıl dertleri, devrimci, hatta dinci, milliyetçi görünerek iktidarlara gizli taşeronluk yapmak, bu sayede bir taşla iki kuş vurmak hem olası maddi, manevi cezalardan korunmak, hem de cüzdanları kabarık tutmak.

Yaklaşık dokuz yıl içlerinde oldum, pek çok miting ve toplantıya katıldım.

Çelişkileriyle çok fazla dikkatimi çektiler, özellikle Doğu Perinçek, vatan, millet Sakarya nakaratıyla üç beş genel geçer yüzde yüz doğru, tahlil yapıyor, ardından konuşmasının abdestli farz-ı ymış gibi iftira ve yalanlarla hemen CHP’ye saldırıyor. Alenen eksik ve haksız ithamlarda bulunuyor…

Sürekli kafa karıştırıyor, partisi ise ne bir arpa boyu büyüyor, ne bir arpa boyu küçülüyor. Ama ailesi ve kendisinin ekonomik standartları hiç düşmeden her zaman yükseliyor.

Tüm ailecek görevlerini başarıyla yapıyorlar ki; kafa karıştırıp kararsız oyları her zaman çoğaltarak CHP’nin büyümesine set çekiyorlar.  Ama artık buzlar eriyor bu yüzden onu daha derinden tanıyan eski MİT Ajanı Mehmet Eymür,  ona MİKSER diyor.

Yakından ve yazılarından tanıdığım kadarıyla Doğu Perinçek, hakiki bir solcu, sosyalist, teorisyen falan değil, Arkadaşım Deniz Gezmiş kitabında bile Deniz Gezmiş’i küçümsemek için çırpınıyor.

Çok okuyan, ağzı iyi laf yapan, bilgi ile para kazanmaya bilen, pek kolay değişmez demirbaş kadrolarıyla yoluna bakan uyanık bir örgüt lideri.

Ulusal Kanalda sunucusuna kendi ağzıyla söyledi… Sunucu Rafet Ballı,  “Sayın Perinçek, biraz da Solu konuşalım” deyince. Perinçek, ağız bükerek “bırak solu, ne solu, solda ne var, sol mu var? Asıl sağı konuşalım, ciddi söylüyorum bundan sonra böyle.” Dedi…  Rafet Ballı,  uzun uzun yüzüne bakıp manidar gülerek; “Peki efendim” dedi.

Kayıtlar Ulusal Kanaldadır ve sunucu Rafet Ballı,  hala yaşıyor…

Yazarın Yazıları