Bütün dinlerin ortaya çıkışı devrimci bir tavırdır ama dinler egemenliğini ilan ettikten sonra hepsi de DOGMATİK olmuştur…
Ne demek DOGMATİK?
Yani, ilkeleri, yasaları ve ayetleri ile asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerler bütünü…
Örneğin; tek tanrılı dinlerin ilk kitaplı peygamberi Hz. Musa:
MÖ 1148-1237 yıllarında yaşayan II. Ramses’in İbrani halkına yaptığı büyük zulümler sonucu ortaya çıkmış ve anasının ak sütü kadar helalinden firavun olma imtiyazını elinin tersiyle iterek insanlığın köle olarak yaşamasına büyük bir cesaretle karşı çıkmış bir peygamberdir.
Hz. İsa, o’da MS birinci yüzyılda yaşamış ve Hz. Musa gibi halkına çok ağır vergiler koyan ve zulümler yapan firavuna karşı benzer gerekçelerle ortaya çıkmıştır.
MS 570 civarında Mekke'de doğan Hz. Muhammed de, yoksulluğa, haksızlığa, ahlaksızlığa ve kız çocuklarının üreyen olmalarından dolayı yeni ekonomik sıkıntılar çıkarmasınlar diye doğar doğmaz diri, diri gömülmelerine karşı gelmiş devrimci bir peygamberdir.
Ama o da önceki peygamberler gibi ilkeleri, yasaları ve ayetleri ile asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerler bütünü savunmuştur.
Eğer üçü de dogmatik olmasaydı; yani kutsal öğretilerinin ilkeleri, yasaları ve ayetlerinin asla değişmeyeceğini iddia etmeselerdi belki de Hz. Musa’dan sonra ortaya çıkabilecek bütün fenalıklara, köleliğe, zulme, yalana, dolana, haksızlığa, ahlaksızlığa karşı olmak için sonradan başka kutsal kitaplara bile gerek kalmayacaktı. Neyse ki son peygamber Hz. Muhammed, bu gidişe bir son vermişti…
Ancak tarihsel ve mutlak gerçekler gösteriyor ki; aradan geçen üç bin yıldan fazla bir zamana ve bu üç büyük Peygamberin kutsal kitaplarına rağmen yeryüzünde hala kutsal kitapların istediği düzen ne yazık ki kurulamamıştır.
Tam tersine bu kitaplar arasındaki farklılıklardan doğan savaşlar bahane edilerek çağdaş firavunlar varlıklarını hala sürdürmeye, fenalıklar ise CORONA VİRÜS hızıyla çoğalmaya ve insanlık cennet dünyayı, kendi kendilerine cehennem etmeye şeytanca devam ediyorlar.
Oysa insanlık; dinleri kendi tarihsel gerçekleri içinde saygıyla değerlendirip, durmaksızın değişen bugünün gerçeklerini de zamana dayanıklı kutsal kitaplardaki bilgilere katsaydı, Yüce Allah’ın onlara verdiği üstün yeteneklerle yaşamlarını barış içinde çok daha ahlaklı ve çok daha erdemli sürdürebilirlerdi.
İşte CORONA VİRÜS gerçeğini hangi ayet, hangi kutsal kitap öngörülebildi ki?
Hâşâ, Yüce Allah bu kadar öngörüsüz müydü?
Bu virüs ortaya çıktıktan sonra dini inancı bütün olanlar farz olmasına rağmen Müslümanlar Kâbe’ye Camiye, Hıristiyanlar Kiliseye ve Yahudiler Sinagoglara gidebildiler mi? Ve kim bilir daha ne kadar zaman gidemeyecekler ve gelecekte ne olacağını Yüce Allah’tan başka kim bilebilir ki?
İnsanlık tüm bu sorulara aklı başında ve dürüstçe yanıtlar ararken felaket krizlerini fırsatlara çevirmek isteyen bazı din bezirgânları bu virüsün bile güya insanlığın dinlerden uzaklaşılmasından kaynaklandığını ileri sürebiliyor; “belden aşağı ahlaksızlık yükseldiği için Allah bizi cezalandırıyor” diyorlar…
(Ve ne hikmetse belden aşağı dünyevi ahlaksızlıklardan başka diğer ahlaksızlıklardan pek fazla söz etmiyorlar)
Sanki ahlaksızlık, haksızlık, talan, yalan, dolan, sahtekârlık, iftira sadece din kitaplarında yazılmış gayri insani değerlermiş gibi.
Peki, kim midir bu din bezirgânları?
Sağımızda, solumuzda, arkamızda, önümüzde, sakallı, sakalsız, radyoda, televizyonda, gazetelerde her yerde varlar ve din satmaktan başka da hiçbir işe yaramazlar.
Yüce Allah’ın yarattıklarına şifa olacak ne bir aşı, ne bir ilaç bulmaya emek vermez ama kâfirlikle suçladıkları insanların buldukları aşıları, ilaçları ve teknolojileri kullanmaktan da geri durmazlar. Varsa yoksa bin yıllar önce apaçık yazılmış kutsal kitapların bezirgânlığını yapmaktır bütün amelleri…
Bu şarlatanlar Allah kelamını ağızlarından hiç eksik etmezler ama Allah’ın yaratıklarına yine Allah’ın adını kullanarak çok büyük iftiralar, haksızlıklar ve zulümler ederler…
Sanki Yüce Allah, bu bezirgânların savunmasına ihtiyaç duyacak kadar aciz bir faniymiş gibi toplumda maddi ve manevi üstünlük kazanmak için akıl dışı fetvalarıyla komşuyu, komşuya, kardeşi, kardeşe ölümüne düşman ederler.
Elbette aralarında gerçekten kalpten inananlar da var ama onlar bu şarlatanlar gibi kendilerini hiçbir zaman, hiçbir yerde pazarlamazlar; ancak sorulduğunda dini düşüncelerini anlatırlar.
Sözlerimiz asla ve asla imanla inananlara değil, güya Allah’ın savunulmaya ihtiyacı varmış gibi duygular yaratan; bir elleri balda, bir elleri yağda saf yürekli insanlardan çaldıklarıyla en son teknolojileri kullanan yine Yüce Allah’ın yarattıklarına zulmeden gerçek kâfirleridir...
Bu vicdansızlar güya her fırsatta Allah’a ibadet ederiz derler ama Yüce Allahın yarattığı savunmasız dilsiz doğaya, hayvanlara ve hatta insanlara en büyük zulmü yine en başta onlar yaparlar.
Hepsini de Yüce Allah'ın yarattığı bahçelerinde gösterişli çiçeklere su verirler ama yanı başlarındaki gösterişsiz bitkileri yabandır diye acımasızca yolarlar.
Meralarında süt veren, kafeslerinde şakıyan hayvanlara büyük özen gösterirler ama yer altında veya üstünde küçük, büyük yaşayan bütün hayvanları fenalığın simgesiymiş anarlar.
Hatta şifadır diye hiçbir şeye zararı olmayan zavallı Kirpileri kaynar suda canlı, canlı vahşice haşlarlar.
Kendileri gibi şeklen giyinen ve düşünenlere riya ile hürmet ederler ama onlar gibi düşünmeyen yine Yüce Allah’ın yarattığı insanları kâfirlikle suçlarlar.
En önemlisi ise bilerek ya da bilmeyerek apaçık Allah’ı da kendileri gibi bencil ve sınırlı bilgilere sahiptir sanırlar.
Vay onların haline!