Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
  • 16/02/2022 Son günceleme: 16/02/2022 09:01
  • 4.079

Çocukluğumda 1967 Adapazarı depremini yaşamıştım. Merkez üssü Adapazarı olmakla birlikte buraya 70 km mesafede olan köyümüz (Bolu/Mudurnu/Ekinören) depremden etkilenmiş ve evimiz kısmen hasar görmüştü.

Sarsıntı biter bitmez insanlar evlerinden dışarı fırlamış, heyecan ve korku dolu bakışlarla “Allah emri oldu geçmiş olsun” diyorlardı. Ben olayı ilk defa yaşadığım için pek bir şey anlamadım. Aklımda kalan sadece bu kelimelerdi. İnsanlar “Allah emri oldu” diyordu. Daha sonraki yıllarda bunun yerine “zelzele” denildi. Sonra da deprem denilir oldu. Şimdi “zelzele” ve “Allah emri” kelimelerinin yerinde yeller esiyor.

Ecdadımız tabiatperestlik kokan kelimeleri kullanmaktan imtina etmişler. Sebeplerden ziyade sebeplerin yaratıcısı olan Allah’ı hatırlatan kelimeler icad ederek bunları kullanmaya çalışmışlar. Çok eski değil bundan 50 yıl kadar önce deprem yerine “Allah emri” ve “zelzele” deniliyordu. Çünkü deprem, deprenmekten ve kımıldanmaktan geliyor. Kendi kendine kımıldanıyormuş gibi bir anlam veriyor akla. Kımıldayan yerdeki faylardır elbette. Ama kımıldatan kim? Kimin gücü yeter buna? Fayları yerküreye yerleştiren kim ise odur şüphesiz kımıldatan. Buradaki faile kimisi tabiat, kimisi de doğa diyor. Biz ise Allah deriz. Bunu hatırlatsın diye de atalarımız olaya “Allah emri” demişler.

İnsan eliyle ekilmeyip dağda kırda bitip büyüyen ceviz, döngel, ahlat ve kuşburnu gibi bitkilere Allah’ın bitirdiği anlamında “hüday-ı nabit” denildiğini çocukluğumda bizzat duymuştum. Yağmura “rahmet” denildiğini de biliyorum.

Hastalığı akla getirerek insanda olumsuz etki bırakan hastane (hasta evi) yerine iyileşmeyi çağrıştıran “şifahane” (şifa evi) kelimesinin eskiden kullanıldığını biliyoruz. İyice araştırılsa bunlar gibi yüzlerce kelime bulunabilir tedavülden kalkan. Bunlar insana pozitif enerji veren ve ümit aşılayan güzel kelimelerdi. Ama maalesef bugün artık kullanılmıyorlar. Keşke demenin bir faydası olmazmış, ama “keşke bunlar hala kullanılıyor olsaydı” demekten de kendimi alamıyorum..

Son yıllarda şahit olduğumuz bir furya var. Çocuklara olan hitap şekliyle ilgili. Çocuğa annem, teyzem veya anneciğim, teyzeciğim gibi kelimelerle hitap ediliyor. Bu durum, Türkçemizi alt üst etmekten başka bir şey değildir. Yavrucuğum, evladım, annesinin, teyzesinin kelimelerinin suyu mu çıktı! Eskiden böyle hitap edilirdi. Bu kelimelerde çocuğa karşı bir sevgi, bir şefkat ve bir himaye mesajı vardır. Bunların yerine şimdi kullanılan anneciğim, babacığım gibi kelimelerde ise çocuğu kendinden daha üst makama çıkarıp onu bir kibir ve gurur abidesi yapma, buna mukabil de kendini alçaltma var. Böyle olunca da; söz dinlemez, başına buyruk, anne ve babasını kendisine hizmetçi gören bir nesil yetiştiriyoruz. Sonra da; bu çocuklar neden saygısız böyle! Diyoruz.

Kasıtlı veya kasıtsız olsun. Dilde sadeleştirme adı altındaki kelime katliamları ise ayrı bir dert. Oraya hiç girmeyeyim. Maalesef, dilde sadeleştirme politikası bugün dede ile torunu birbirinin dilinden anlamaz hale getirdi. Geçmişte yazılan kitapları okuyup anlayamaz hale geldik. İstiklal marşımızdaki kelimeleri bile kaç öğrenci anlayabiliyor bugün. Böyle giderse ebeveyn ile evlat da anlaşamayacak yakında. Elbette ihtiyaç halinde yeni kelimeler icad edilebilir. Ancak yeni kelimeleri seçerken insanda pozitif duygular uyandıran kelimeleri kullanmak veya en azından tabiatperestlik ve şirk ifade eden kelimeleri kullanmamak gerekir.

İnsanın karakteri ve davranışları üzerinde yaşadığı iklim ile yediği ve içtiği şeylerin etkisi olduğu bir gerçektir. Aynen öyle de; günlük hayatta kullandığımız söz ve kelimelerin de kişiler üzerinde tesiri vardır. Rastgele şeyleri yiyip içmediğimiz gibi, konuşurken de olumlu mesajlar veren uygun kelimeleri seçerek kullanmamız gerekir. Bu hususta herkese görev düşmektedir. Bir kişiden ne olur demeyelim. Kelebek etkisi diye bir şey vardır. Bir yerde bir kelebek kanat çırptığında onun zarif kanatlarının havayı titreştirmesiyle meydana gelen minik hava dalgaları orada kalmayıp kilometrelerce uzaklara yayılıyor. Biz bize düşeni yapalım yeter.

Yazarın Yazıları