A. Raif ÖZTÜRK
  • 17/05/2021 Son günceleme: 17/05/2021 09:25
  • 3.403

Bu başlıktaki ifadem şaka değil, teşbih yani bir benzetme de değil, abartı hiç değil.

Gelişen teknolojinin ışığında tespit edilen gerçeklerin tâ kendisi, fakat bir özetidir.

Altımız; yani gezip tozduğumuz, gülüp oynadığımız, hatta Yüce Yaratıcımızın emir ve yasaklarına İSYÂN ederek günah işlediğimiz şu yerin altı, bir Cehennemdir.

Üzerinde yaşadığımız dünya gemisi, uzay denizinde yüzerken geminin sahibi olan Yüce Yaratıcı, gemidekilerin rahatsız olmaması için öyle bir düzen kurmuş ki gemidekiler ne dünyanın döndüğünü, ne de herhangi bir ses ve gürültüsünü hissetmiyorlar. Bu sayede rahatça uyuyabiliyorlar. İşlerini yapıyorlar.

Hâlbuki bu gemi, aslında büyük bir düdüklü tencereye benzemektedir.

Yerin kalbi hükmündeki merkezinde madenlerin erimesiyle meydana gelen sıvı bir ateş bulunmaktadır ki bilim dilinde mağma denilen bu çekirdeğe küçük cehennem denilmektedir. Buradaki sıcaklığın 6000 oC olduğu tahmin edilmektedir. Bu yüksek sıcaklıkla birlikte gaz oluşumundan, burada yüksek bir basınç da ortaya çıkar. Bu yüksek basıncın bir taraftan tahliye edilmesi gerekir. Aksi halde, kesinlikle dünyamızın patlaması bilimsel bir gerçektir.

Yanardağlar, bu dev tencerenin tahliye ve emniyet sübaplarıdır.

İşte yanardağ bacalarından çıkan gazlar, küller ve lav akıntılarıyla dünya rahat bir nefes almakta ve üzerindeki yolcuları güneşin etrafında asırlardır sâlimen seyahat ettirmektedir.

Bizi bu kadar tehlikeli bir gemide rahat yaşatan Yüce Allah’ımıza ne kadar şükretsek azdır.

Dünya’yı bir futbol topu büyüklükte düşünsek, üzerini kaplayan toprak, dağlar ve ana kayalar, topun deri kısmı oranında olurdu. Topun hava dolu kısmı ise merkeze kadar ısısı, 33 M.’de 1 derece artan ve 6000 dereceye ulaşan mağma tabakasıdır. Çekirdekteki basıncın etkisiyle mağmadaki lâv ateşi bazen ana kaya tabakasındaki çatlaklardan dışarı fışkırır. Yanardağlar bu şekilde ortaya çakarlar.

Bir ateş topunun üzerinde yaşatıldığımızın, daha da açıkçası SINAVDA OLDUĞUMUZUN farkında mıyız?

Daha da önemlisi, NEYİN ÜZERİNDE GÜNAH İŞLİYORUZ?

Büyük levhalar üzerinde yaşamaktayız.

Dünyanın yüzeyi, biçimsiz taşlarla döşenmiş bir kaldırımın yüzeyi gibi birbirine geçen parçalardan meydana gelir. Yerkürenin derisinin tektonik levhalar adıyla anılan bu iri parçaları, gezegenimizin derinliklerinden kaynaklanan ve İzn-i İlâhi ile ortaya çıkan hareketlerin etkisiyle yer değiştirirler. Yani asla bir tesadüf değil!..

Levhaların birbiriyle çarpıştığı levha sınırları, deprem denilen yer hareketlerinin çok olduğu yerlerdir.

Yanardağ püskürmeleri ve depremlerin çoğu bu sınırlarda meydana gelir.

İki levhanın karşılaştığı her yerde birbirine giren kayaların doğurduğu büyük gerilimler yer sarsıntıları, zelzele biçiminde boşalır. Yanardağların çoğu da erimiş kayanın, levhadaki çatlaklardan yüzeye fışkırdığı levha sınırlarında yer alır. Levhaların çarpışması sırasında bir dalma-batma kuşağı olmak üzere biri ötekinin altına girmeye zorlanır. Batan levha, bir ucundan erir ve mağma levhalar arasında kalan yanardağları beslemek üzere İzn-i İlahi ile yükselir.

Diğer yandan; Üstümüz de âdetâ bir cehennem:

Yerkürenin içi cehennem olduğu gibi, yer küreyi çepeçevre saran atmosfer tabakalarını da incelediğimizde, bundan çok farklı olmadığını görürüz. Atmosferin en alt tabakası troposfer olarak adlandırılır. Burası solumamız için gerekli olan O2 (oksijen) gazı ile bitkilerin fotosentez yapması için gerekli olan CO2 gazı ve bitkilerin büyümesi için gerekli olan N2 (AZOT, Nitrojen-N2) gazının bulunduğu hayata elverişli tabakadır.

Bu tabaka yaklaşık 12-18 km kalınlığında olup üst kısımlarındaki sıcaklık (eksi) -55 oC civarındadır.

80 km yukarıya çıktığımızda ise üçüncü tabaka olan Mezosfer gelir ki burada sıcaklık (eksi) -80 oC civarındadır. Buralarda canlı yaşaması mümkün değildir. Çünkü bu oldukça düşük bir sıcaklık olup, SOĞUK ATEŞ olarak adlandırılır ve SOĞUKLUĞU İLE YAKAN bir ateş tabakasıdır.

Daha yukarı çıktığımızda, bu kez sıcaklık tekrar artar ve 180 km de 395 oC ve daha yukarılarda 700 oC’yi geçen yüksek bir sıcaklık bulunur. 

İki Cehennemin arasında, bir nevi CENNETTE yaşatılıyoruz:

Birkaç metre derinlikteki toprak tabakası ile birkaç yüz metre yükseklikteki hava tabakası canlıların yaşamasına elverişli olarak yaratılmış.

Bu dar dünya Cennetinde bitkiler, hayvanlar ve insanlar hep beraber fevkalade rahat yaşatılıyoruz. Elbette bu dar yeryüzü âleminin dışındaki yerler de oralara mahsus melekler, cinler ve rûhaniler gibi canlılarla şenlendirilmiştir.

Bu dünyada iki Cehennem arasında bir Cennette yaşatıldığımızın ve bunu bize hazır eden Yüce Rabbimize sonsuz şükür ve kulluk gerektiğinin farkında olmalıyız? Bizlere bahşedilen akıl ve vicdan bunu gerektiriyor.

Burada Cennet ile Cehennem iç içe ve yan yana yer alırken, Âhiret denilen ve bu hayatın devamı olan öbür âlemdeki büyük Cennet ve büyük Cehennem ayrı ayrı olacaktır. Buradaki ömür sermayemizin SINAV için verildiğini idrak ederek, şükür ve kulluk derecesine göre, oradaki EBEDÎ mekânımız ya Cennet, (İnşâallâh) ya da Cehennem olacaktır. (Allah cc muhafaza buyursun.)

Dünyevî meşguliyetlere dalıp, bu gerçeklerden GAFLET edilmemesi için ve bu dünyadaki SINAVIMIZDA, mutlaka kazanma gayreti içinde olma adına hatırlatmak istedim. Vesselâm…

(Teknik bilgiler, Prof. Dr. İsmail Kocaçalışkan hocamın eserlerinden alınmıştır.)

Yazarın Yazıları