Saadettin KILIÇ
  • 10/11/2021 Son günceleme: 10/11/2021 11:51
  • 3.127

Seçim alametleri çoğalmaya başladı, CHP kimi aday gösterecek yüzde yüz hala kimse bilmiyor.

Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ya da İlhan Kesici mi derken Kemal Kılıçdaroğlu; belediye başkanlarının asli görevlerine devam edeceklerini söyleyerek noktalı virgülü koydu.

Şahsen ben önceleri sağ tandanslı İlhan Kesici, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş CHP’den aday olabilirler diye düşünüyordum ama Kemal Kılıçdaroğlu çok haklı, Belediye Meclislerinde azınlık olmaları görevden kaçmaları, emanete ihanet etmeleri anlamına da gelebilir.  

Ayrıca başkanlık adaylığı için adları anılan belediye başkanları dünyanın en büyük ve en ünlü anakentlerini yönetiyorlar, hepsi de son derece nitelikli ve başarılı, tam gaz millete çalışıyorlar…  Neden bu istikrar bozulsun ki?

O belediye başkanlarını o büyük görevlere taşıyan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise sürekli bedel ödeyerek tüm zorluklara rağmen sakinliğini, cesaretini, diriliğini ve dik duruşunu hiç kaybetmiyor.

Vatan topraklarımıza yabancı asker sokulmasına izin veren tezkereye “HAYIR” diyerek bunu bir kere daha gösterdi.

Çünkü bu tezkere sadece TSK’ya sınır ötesi harekâtlarına izin tezkeresi değil, aynı zamanda yabancı askerlerin Türkiye topraklarına askeri gücüyle girmesine de izin veriyor.

Yabancı askerlerin daha önce sözde Barış ve Demokrasi için girdikleri diğer Müslüman ülkeleri hatırlıyorsunuz değil mi?

Örneğin, Irak, Afganistan, Suriye, Filistin, Bosna gibi…

Bu gaflete “EVET” demek; “Ben ülkemi terör örgütlerinden koruyamıyorum, yıllardır beni yok etmeye çalışan ey emperyalist devletler, gelin askerlerinizle ülkeme girin beni terör örgütlerinden koruyun”  demektir.

Bu karara “evet” oyu verenlerin başta Muharrem İnce olmak üzere çok vahim bir gaflet içinde olduklarını düşünüyorum.  İyi ki, CHP Genel Başkanı olamamış, partide kalmaya devam edememiş, etmemiş… CHP’yi Allah korumuş…

İşte bu ve pek çok nedenlerle, CHP içinde Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha nitelikli bir aday aramaya kesinlikle gerek yoktur, çünkü zaten yoktur…

Kemal Kılıçdaroğlu belki her fani gibi dünde kalan eksikleri, yanlışları da olan bir siyasetçidir ama bu uzun süreçte her alanda pişmiş, olgunlaşmış, kendine özgü devlet adamı üslubuyla alnı ak bir siyasetçi olarak yaşamıştır.  TC Devletinin bir numaralı yöneticiliğine CHP’den o aday olmayacak da kim ondan daha fazla anasının ak sütü gibi hak etmiş olacak ki?

Bugün, yarın zamanı gelince adaylığını açıklamasıyla belki de bütün Türkiye nefes alacak ve ülkemizdeki Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut, Rum, Ermeni, Abaza düşmanlığı yerini karşılıklı sevgi ve saygıya dönüştürecek.  Bu fırsat kesinlikle kaçırılmamalı. Çünkü dünyanın her yerinde, üst yapı yani güç ve iktidar, alt yapıyı yani yönetilenleri belirler…

Evet, Kemal Kılıçdaroğlu bir Alevidir diye önceleri ben de başkanlığı kazanabilir şansı pek vermiyordum.  Ama süreç içinde olağanüstü azmi, sabrı, çalışkanlığı, sağduyusu, cesareti ve başarıları sayesinde bugün bütün bu ön yargıların önemli ölçüde yıkıldığını düşünüyorum…

Ayıca 83 milyon vatandaşımızı asıl ilgilendiren devletimizi yönetecek bir numara insanların dini, mezhebi, rengi, cinsi ve şekli değildir ki; o da nereden çıktı? Dürüst, çalışkan, demokrat, vatansever, şeffaf ve çağdaş olup, olmamaları sadece hepimizi ilgilendirir.

Daha ötesi, yani dini, mezhebi, rengi, cinsi ve şekli tümden özele girer ve teferruattır. Tüm vatandaşlarımızı mutlak ORTAK ilgilendiren sadece ve sadece ülkemizin Anayasası ve yasalarının hakkıyla uygulanmasıdır. Onlar da din, dil, cins ve renk ayrımı yapamazlar, yaparlarsa renk ayrımcılar matbaacı olsunlar ama demokrat ve adaletli asla olamazlar.

Ve biz artık ülkemizin daha demokrat ve daha çağdaş olmasını istiyoruz, Alevi, Sünni, Çerkez, Abaza, Kürt, Rum, Ermeni, Laz, Arnavut birbiriyle kucaklaşsın; adalet, ekonomi, eğitim, sağlık, bilim, spor, sanat, kültür çok daha hızlı gelişsin istiyoruz, bu mümkün…  

Ülkemizde insanlar kardeşleşince, düşmanlıklar biter, yüzler güler, mutluluk hormonları bütün vatandaşlarımızın yaratıcılığı ve üreticiliğini yükseltir diyoruz...

Bir şey daha istiyoruz; var sayalım başkanlık seçimlerini muhalefet kazanırsa kesinlikle devr-i sabık yaratmadan, kan davası gibi intikam serisi sürdürmeden yüzde yüz barış içinde atılımlarını gerçekleştirilmesini istiyoruz.

Çünkü masum değiliz, hiç birimiz…

Çünkü derin düşünüldüğünde Devr-i Sabık adil değildir.

Çünkü yaşadığımız son 20 yılda iyi olanlar kadar, iyi olmayanlardan da iktidar ne kadar sorumluysa, tüm muhalefet de sorumludur diyoruz.

Öyle ya 83 milyon her ay milletvekillerine boşuna mı maaş ödüyor?

Neden iktidarın bunca yanlışlarını durduramadılar, NE PAHASINA OLUSA OLSUN frene basmalarını sağlayamadılar?  

Anlayamadılar mı?

Yoksa korktular mı?

Anlayamayıp, korktularsa, neden maaşlarını almaya devam ettiler, istifa edip kenara çekilmediler?

İddia edildiği gibi iktidar işini ne kadar düzgün yapmadıysa, muhalefet de işlerini düzgün yapmadı?

Yapabilir miydi?

Elbette, yapardı…

Özellikle ana muhalefet işler arapsaçına dönmeden Ziraat Bankası kadar yaygın şubelerinde hakkıyla örgütlenseydi, üniversiteler, sendika ve sivil toplum kuruluşlarıyla çelik gibi omuz, omuza gelebilseydi, her meydanlara çıktığında istediklerini almadan evlerine geri dönmeselerdi iktidarın bütün yanlışlarını geri teptirirlerdi. Ne tek adam, ne 15 Temmuz hiç biri gerçekleşemezdi bile; her şey, herkesin gözü önünde cereyan etti. Kim bilir?  Belki de dolar en fazla, 1,50 kuruşta kalırdı.

Bu nedenle bir devr-i sabık yaratılacaksa, başta Doğu Perinçek olmak üzere tüm muhalefet de dâhil edilmek zorundadır. Hatta tüm millet,83 milyon tek tek sorumludur.  

Neden izin verdiler?

Şimdi asıl iş “Devr-i Sabık” güvencesini muhalefette dillendirecek en etkili liderin yine Kemal Kılıçdaroğlu olduğudur. Yaparsa en iyi o yapar…

Her zaman güler yüzüne barış, huzur, güven ve birlik çağrıları çok yakışıyor…

Ayrıca Atatürkçüler şu gerçeği de iyi biliyor, Ak Parti sayesinde bütün Türkiye Atatürk’e daha çok sahip çıktı, daha iyi tanıdı, korudu ve bunu Ak Partiden başka hiçbir güç sağlayamazdı. Maddi bedelleri ne olursa olsun, yapılan dev eserleri de unutmamak gerekir… ( maddidir, bedelleri sonradan normalleşebilir)

Bütün siyasetçiler söz vermeli Devr-i Sabık olmayacaktır, sadece bilim ve hukuk dışı bütün uygulamalar derhal sonlandırılacak ve geçmişte yaşanan bütün gerçekler en şeffaf haliyle toplumla paylaşılacak.

Ödül ve cezalar sadece vicdanlarda ve demokratik seçim sandıklarında olacaktır.

Ne olursa olsun sadece düşüncelerinden dolayı hiç kimse hapishanelerde kalmayacak.  

Çünkü her ülke en sağlıklı kalkınmasını sadece barış içindeyken gerçekleştirebilir. Tüm muhalefet ilan etsin; “hepimiz çapımız oranında yaşadıklarımızdan sorumluyuz “Devr-i Sabık” olmayacaktır”… Evet mi, Hayır mı?

Devr-i sabık yaratmak, Türkiye siyasi tarihi'nde yeni gelen yönetimin/iktidarın, kendinden önceki dönemi sorgulaması, hesap sorması, vb. anlamında kullanılan ifade. Türk siyasetinde genellikle, çok partili döneme geçilmesiyle birlikte 1950 genel seçimleri'nde iktidara gelen Demokrat Parti'nin kendinden önceki 23 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi dönemine yönelik "devr-i sabık yaratmayacağız" açıklaması ile bilinir.”

Yazarın Yazıları