Devlet Başa Kuzgun Leşe / Bir Tevazu Örneği

  • 4
  • 10885

Muharrem Ergül, Beykoz Belediye Başkanı olduğu dönemde yaşadığı bir anısını ilk kez köşe yazısına konu etti.

2007 yılının 1 Haziran akşamıydı... Beykoz Belediye Başkanlık görevimin de üçüncü yılıydı. Yorgun bir günün akşam vakti, özel kalem müdürlüğünden biri,  ‘bekleyen bir amca olduğunu ve benimle görüşmek istediğini’ söyledi.

Doğrusu, o günler zor günlerdi. Birçok sıkıntının yoğunlaştığı günlerdi. Hem ülke genelinde; hem İstanbul, hem de Beykoz’da sancılı günler yaşanıyordu. Ben de yerel bir yönetici olarak, o günlerde bu durumdan payıma düşeni alıyordum.

Özel kalem, amcanın hâlâ beklediğini ve görüşmek istediğini hatırlattı. “Kimmiş, konusu neymiş?” diye sordum ancak Amcanın ısrarla sadece benimle görüşmek istediğini söylediğini öğrendim: “Amcayı alın içeriye, buyursun-gelsin” dedim.

İçeriye temiz-pak giyimli, zayıf; ince ve güleç yüzlü, beyaz sakallı; sanki daha önce tanışmışız gibi samimi ifadedeki mimikleriyle birlikte, bir Amca girdi. Ben, ilk kez görüyordum… Selam verdi; elini öpmek istedim, izin vermedi: Musafaha ettik (tokalaştık).

“Amca kusura bakmayın, epey beklemişsiniz” dedim. “Ziyanı yok evladım” dedi ve sonra da “Başkanım” diye ilave etti. “Ben zaten herkesin gitmesini bekledim Amca” dedim ve “Kimsiniz, sizi pek tanıyamadım; Beykozlu değilsiniz sanırım” diye de ekledim. Gerçekten Amcanın siması bana yabancıydı. Beykozlu olsa mutlaka bir yerde karşılaşmış olurduk. Şivesi de öyle bilindik ‘Beykoz sakini şivesi’ değildi. Karslı, Ardahanlı, Rizeli, Trabzonlu, Giresunlu, Ordulu havası yoktu Amcada… Gümüşhaneli, Bayburtlu, Çankırılı, Çorumlu, Rumelili, Tokatlı; ne bileyim, sanki hiçbirine benzemiyordu şivesi… Eski Beykozlu desen; o hiç değildi!

Amca, yavaş yavaş ve tane tane konuşmaya başladı: “Evladım, aslen Kayseriliyim, Erenköy’de oturuyorum”. Hemen söze girdim: “Birisi ben Kayseriliyim deyince, ‘Kale içinden mi?’ diye sorulur. Kaleiçi’nden misiniz?” dedim. “Evet” yanıtını aldım. Kayseri’de Kaleiçi’nden olanlar daha bir naif olur, derler… Bu benim fikrim de değildir. Neyse, Amca devam etti:

“Adım Ahmet ÖzyurtBeykoz Devlet Hastanesi’nde yatıyorum. Hani sizin şu Tepeüstü dediğiniz yerdeki Hastanede… Hastaneden çok memnunum. Yalnız bir sıkıntım var, o konuda sizden yardım talep etmek isterim. Siz buranın şehreminisiniz… Bana siz sahip çıkmazsanız, kimse sahip çıkmaz!”.

Amcanın bu sözleri içimde ‘cız’ etti; yüreğimi dağladı. İki yıl önce kaybettiğim babam geldi bir anda aklıma… Onun da adı Ahmet’ti. De ki, babamdı işte bu gelen kişi… Kendi kendime “Böyle düşün!” dedim. İçimden de konuşmaya devam ettim: “Amca… Seni bana Allah gönderdi. Sorunun neyse inşallah çözeriz”.

Az önce benimle görüşmeyi bekleyen Amca, şimdi artık ‘Benim Ahmet Amcam’ olmuştu.

Ahmet Amca, “Devamlı yattığım oda biraz kalabalık; hem gürültüden hem de havasızlıktan rahatsız oluyorum. Mümkünse odamı değiştirme konusunda Başhekimlikten bir tavassutta bulunabilir misiniz?” dedi. Aslında çok bir şey de istememişti. Kolay ve makul bir talepti; hemen çözülebilirdi. Ben vakit kaybetmeden telefonla Hastanenin o günkü Başhekimini aradım: “Yanımda bir hastanız var. Adı Ahmet Özyurt… Oda değişikliği konusunda bir talebi var; yardımcı olursanız sevinirim” dedim. Başhekim, nazikçe “Hayhay, ne gerekirse yaparız” dedi ve sitemli bir ses tonuyla da ekledi: “Bize de söyleseydi, yardımcı olurduk”.

Başhekime, Ahmet Amca’nın nezaketen söyleyemediğini ve bana gelerek aracı olmamı tercih ettiğini belirttim. Sonuçta, konu halledildi. Ahmet Amca memnun oldu. Çayını içti ve Hastaneye dönmek için izin istedi.

Hava çoktan kararmıştı. Ahmet Amca kalktı. Tekrar tekrar teşekkür etti. “Amca” dedim, “Sen Hastaneye nasıl gideceksin?”. Başlangıçtan bu yana ses tonunu hiç değiştirmeyen Ahmet Amca, “Evladım” dedi, “Buradan çıkıp Belediye otobüsüne binip gideceğim. İki adımlık yol”… Ben, “Yalnız mı geldiniz” dedim. “Evet” dedi. “Yanınızda refakatçiniz falan var mı?” soruma ise şu şekilde yanıt verdi: “Gerek yok. Çocuklarım, damadım çok ilgilidir ancak onlara söylemedim. Tek başıma çıkıp geldim. Siz şehreminisiniz. Kime hacet var ki başka?”

Birlikteliğimizin süresi uzadıkça Ahmet Amca’nın üzerimdeki etkisi de sürekli artıyordu. Kimdi? Neyin nesiydi? Veli miydi? Ne olduğunu bilemedim ama bildiğim bir şey vardı; o da Ahmet Amcanın tevazu örneği bir insan oluşuydu. İçimden, “Şu akşam vaktinin sana ettiğine bak, Muharrem… Günlük sıkıntın, Ahmet Amca’yla rahmete dönüştü” diye geçirdim. O mutlulukla gülümsedim: “Ahmet Amca” dedim… “Sen şimdi Hastaneye yalnız başına gidemezsin! Seni ben götüreyim”. Teklifimi kabul etmeyen Ahmet Amca’yı binbir ricayla Hastaneye götürebildim. Hastaneye ulaştığımızda birbirimize sarıldık. Yaşadıklarımın etkisiyle gözlerim doldu. Ahmet Amca dua etti; vedalaştık, ayrıldık. Bir kez daha bana babamı hatırlattı; burnumun direğini sızlattı.

Birkaç gün sonra telefonum çaldı: Arayan, Ahmet Amca’ydı… “Ben Ahmet Özyurt… Kayserili… Kaleiçi’nden… Bugün taburcu oldum, Allah sizden razı olsun” dedi. Ben de “Ahmet Amca Allah sizden de razı olsun. Benim çok şey öğrenmeme vesile oldunuz” diye kendisine karşılık verdim.

Ahmet Amca bana bir geldi, pir geldi. Konuşmamızın hepsi bu kadardı. Üç-dört gün sonra Hastane Başhekimi telefonla aradı beni ve “Başkanım, sizin aracılık ettiğiniz o Ahmet Özyurt kimdi; biliyor musunuz?” diye sordu. “Hayır” dedim. O da hayretle, “Dışişleri Bakanımız Abdullah Bey’in Kayınpederiymiş… Bize bile söylemedi. Taburcu olurken, tesadüfen öğrendik” dedi. Hayretler içinde kalmıştım. Çünkü o günlerde Devletin en önemli kişilerinden birisiydi Abdullah Gül… Üstelik Sayın Gül, birkaç gün önce Beykoz’a gelmişti ve Hidiv Kasrı’nda benim kıydığım bir nikâhta ‘şahitlik’ yapmıştı. Pekâlâ, bana da söyleyebilirdi. Demek ki, Ahmet Amca, Beykoz’da bir Hastaneye yatacağını Damadı Abdullah Gül’e de söylememişti ya da söylemişti ama Sayın Gül, ‘nüfuzunu’ kullanmak istememişti. Ahmet Amca’nın tevazusu, Abdullah Gül’ün Devlet Adamlığı hepimize örnek oluyordu. Küçücük bir olaydan, bu denli büyük bir sonuç doğar mıydı? Elbette doğardı. Çünkü ancak ve ancak doğru temele, doğru bina yapılırdı.

Kibrin, adam kayırmanın “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” laflarının havada uçuştuğu günlerde, bu ‘Derviş’ misali tavra ne de çok ihtiyacımız varmış. Eğer bugün de aynı ihtiyacı duyuyorsak, sizce başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz için bizlere daha ne kadar zaman gerekli?

İşte, size yukarıda anlattığım Ahmet Amca, geçtiğimiz günlerde vefat etti. 11 Şubat’ta vefat eden Ahmet Amca, 12 Şubat’ta son yolculuğuna uğurlandı. Televizyon ve gazeteler uzun uzun haber yaptılar: “11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Kayınpederi Ahmet Özyurt’un cenazesi Devlet’i buluşturdu” diye yazdılar. Herkes Ahmet Özyurt adını ilk kez o zaman duydu. Cenazeye katılmak ise bana da nasip oldu. Bana zamanında babamı hatırlatıp, burnumun direğini sızlatan Ahmet Amca’nın ardından, ellerimi açıp içten bir şekilde dua ettim.

Hey gidi Ahmet Amca… Bizlere tevazu dersi verdin de hem adamlığı, hem de Devlet Adamlığını hatırlattın.

Nur içinde yat.

Belediyespor, Rize'den farklı döndü
Önceki Belediyespor, Rize'den farklı döndü
Müslüm Gürses'in duyulmamış şarkıları Beykoz'da tanıtıldı
Sonraki Müslüm Gürses'in duyulmamış şarkıları Beykoz'da tanıtıldı
Yorumlar (4 Yorum)

selami (6 yıl önce)

çok teşekkürler başkanım bir beykozlu olarak sizin bunun gibi güzel ahlak ve davranışlarınızı herzaman şahit olmuştur beykoz hiç unutmam 65 yaşında bir amca kolu kırık sarılı beykozda gezerken aracınizla durup onunla nasıl ilgilendiginizi alakadar olduğunuzu anlatmışdı bize sizin bu güzel yardımsever ve merhametli davranışlarınizdan dolayı ALLAH hep gönlünüze göre versin

ömer (9 yıl önce)

İslam nedir? Diyenlere en güzel cevap, Güzel ahlaktır. AHMET ÖZYURT Amcamız hal diliyle en güzel şekilde göstermiş RESULULLAH EFENDİMİZ in tavsiyelerine uygun bir davranış sergilemiş , ALLAH mekanını cennet etsin ALLAH cümlemizi islamın güzel ahlakıyla Ahlaklandırsın.

Ecz ferdettin ekşi (9 yıl önce)

Bu ülkenin temelinde var olan manevi dinamitlerin gök kubbedeki tecelli eden nice adsiz kahramanların varlığıyla hemhal olma mutluğuna canı-ı gönülden hissetmenın mutluluğunu yaşıyorum.ebedi istiratgahında peygamberlerin meclisinde olman duasıyla ruhun şad olsun ahmet beyefendi

Eski Beykozlu (9 yıl önce)

Evet çok güzel yaşanmış bir hatıra hemde bir çok idareciye ibret olması gereken bir anektod. Allah başımıza böyle mütevazi halkını seven alçak gönüllü sevecen hoşgörülü adaletli vicdanlı merhametli affedici kısacası Rabbini Dünyada temsil edecek İdareciler nasip etsin.

Yorum Yaz