A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/02/2020 Son günceleme: 01/02/2020 22:15
  • 6.529

Aslında ve gerçekte tesadüf yoktur, tesadüf yerine tevafuk vardır.

Tevafuk; muvafık olma, uygun görülme, denk gelme ve rast gelme hâlidir.

DEPREM: Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma hadisesine “deprem” denir. Depremler, enerji birikmeleri nedeniyle yer kabuğunu oluşturan levhaların birbirine basınç uygulamaları ve birbirlerini hareket ettirmeleri sonucu oluşur.

Dünyada depremlerin, fizyolojik ve jeolojik 3 türü görülür.

Birincisi; Tektonik depremler çoğunlukla levha hareketleri sonucu oluşur. Türkiye’de çoğunlukla tektonik depremler meydana gelir.

İkincisi; Volkanik depremler, volkanların püskürmesi sonucu oluşur.

Üçüncüsü; Çöküntü depremleri mağara gibi doğal oluşumların çökmesi sonucu oluşur.

Esasında; depremlerin bâtınî ve ana sebepleri vardır ki bu sebepler genellikle ıskalanıyor veya kamufle ediliyor. Çünkü halk bu gerçekleri öğrenince gafletten uyanacak ve din dışı işleyen sömürü düzenleri rağbet görmez olacak. Biz ise hem fizyolojik ve jeolojik, hem de bâtınî ve gerçek olan iki sebebi birden değerlendiriyoruz.

Deprem, sel, fırtına, yanardağ patlamaları, tsunami gibi bâzı tabiat hâdiseleri de, belli bir periyoda bağlı olmayan “âdetullâh” tecellîleridir. Cenâb-ı Hakk’ın bunları meydana getirişinde zâhirî (jeolojik) sebeplerin dışında, üç tane de bâtınî ve mânevi sebep vardır.

Bunların, hikmet penceresinden değerlendirilmesi gerekiyor, şöyle ki:

1. İlâhî bir ÎKAZDIR. 2. İlâhî bir CEZÂDIR. 3. Salih ve masum kullara bir mağfiret ve ecir vesilesidir. Yani, “Kulun Allah indinde bir mevkii vardır ki, ona ibadetle erişemez. O mevkiye erişinceye kadar Allah, onu hoşuna gitmeyen (istilâ, belâ ve musîbetler)le imtihan eder. Sabır ve tevekkül ederse kazanır.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, II, 292.)

Tabiattaki hiçbir hâdise ve olay sebepsiz ve hikmetsiz değildir. Zira her şeyi olduğu gibi, tabiat hâdiselerini de yaratan, Cenâb-ı Hak’tır. O’nun bütün işleri, idrâk edilebilen veya edilemeyen nice hikmet ve sırlarla doludur. Bu hakîkat, âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

-“…O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içinde tek bir taneyi dahî bilir. Yaş ve kuru ne varsa, apaçık bir kitaptadır.(Lehv-i Mahv.)” (En’âm, 59. Âyet.)

Kâinatta bir yaprak bile O’nun irâdesi, bilgisi ve izni dışında düşemezken, koskoca beldelerin rastgele ve şuursuz bir şekilde sarsıldığını kabul etmek; akıl, idrâk ve iz’an dışıdır. Kâinatta meydana gelen her şey, sayısız sır ve hikmete dayanır. Yani tabiat da, diğer bütün mahlûkat gibi, kâinattaki ilâhî nizam, denge ve âhenge göre vazifesini icrâ etmektedir. Cenâb-ı Hak, kâinattaki bâzı hâdiseleri periyodik bir akışa bağlamıştır.

 

İnsanların isyandan vazgeçmesi için, ilahi bir ikaz olan depremden İBRET alınmalıdır.

Sel, deprem, kuraklık, hortum gibi, ilahi musibetlerin ara sıra zuhur edişi, Allah’ın cc, sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsanına karşı nankörlükte ve isyanda olanları ikaz ve uyarı mahiyetindedir. Hiçbir nimet de ve felâket de sebepsiz değildir. Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Günahların affına sebep olduğu gibi, başka hikmetleri de vardır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Ümmetim için depremler günahlarına kefaret olur”. [Hakim] “Allahü teâlâ, depremleri iyilere öğüt, müminlere rahmet, kâfirlere ise azap kılar”. [İ. Asakir]

Vehbi Vakkasoğlu hocamız, bu konuyla ilgili şöyle haykırıyor:

“Dostlar, yıllardır çığlık atıyoruz: Deprem önce içimizde oluyor. İnancın ve ahlâkın fay hatları patladıkça, sorumsuz sorunlular arttı. Kul hakkı unutuldu. Malzemeden çalmak, kâr ve kazanç sanıldı. Çürük inşaatlar ortaya çıktı. Önce içimizi güçlendirelim; inançlı, vicdanlı İNSAN olalım. Çürük insan = Çürük bina,” ..vesselam.

Bâtınî, yani manevî sebeplerden bazılarını Hadîsi Şeriflerden alalım:

"Zina ve Zulüm yayılınca, Zelzele (depremler) çoğalır." [Deylemi]

"Günahlar açıktan işlenince, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır." [Taberani]

"Eski milletlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. İyiler de helâk oldu. Çünkü günah işlenirken onlar susmuşlar, önlememişlerdi." [Taberani]

Âlimler; iki Z çoğalınca, üçüncü Z’yi bekle” demişler.

Yani Zina ve Zulüm çoğalınca, Zelzeleyi (depremi) bekleyin.

Şimdi bir de Yüce Rabbimiz deprem konusunda ne buyuruyor, ona bakalım:

Şûrâ S., 30. Âyet: Başınıza ne musibet gelirse, kendi elinizle işledikleriniz yüzündendir. Üstelik günahlarınızın birçoğunu da Allah affeder.

(Vecîze hâli: Kuluna zulmetmek istemez Hüdâsı, herkesin çektiği kendi cezası.)

Secde S., 21. Âyet: (Âhiretteki) en büyük azapdan ayrı olarak, daha yakın azapdan (dünya azâbından)da onlara mutlaka tattıracağız; tâ ki (isyankâr hâllerinden) dönsünler.

Mülk S., 16. Âyet: Gökte olanın (kâinâtın tedbir ve idâresine vekil kılınan meleklerin) sizi yere batırmasından emin mi oldunuz? Bir de bakarsınız ki o (yer) sarsılıyordur!

  • Allah’ın vâadi ve kelâmından sonra başka söze ne hâcet…

ÖNEMLİ NOT: Bazı akıllara “Erzincan depreminde, veya başka musibetlerde sabî çocukların ne günahı vardı?” gibi bir soru akla gelebilir.

NET CEVAP: Yukarıda arz edilen bâtıni ve manevî sebeplerden 3.’cüsüdür. O kısmı tekrar okuyalım... Şu asırda bir ehl-i kalp ve keşfin tespitine göre, 40 vefattan sadece 1-2’si Îmanlı ölüyor. Oysa depremlerde sabî ve masum olarak ölenler 40’ta bir değil, 40’ta 40 şehit ve direkt Cennetlik oluyorlar. Bunlara acımak değil, imrenmek ve GIPTA ETMEK gerekir… Onlar için bu soruyu düşünmek yerine, kendi ahvâlimizi, encâmımızı ve âkıbetimizi düşünmek ve tedbir almak, en akıllıca bir davranış biçimidir. vesselâm…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (7 Yorum)

kofin (5 yıl önce)

Sayın Öztürk, hazır siz hatırlatmışken yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak ve kimi merakları gidermek için belirteyim; benim üç adım var. Rahmetli annem ben doğduğumda Rahmetli abim Salih ve hala yaşayan ablam Saadet’in isimlerinin baş harfleri S ile serisini sürdürmek, hem de ablam Saadet ile kafiye olsun diye Saadettin koymuştu ama nüfusa kaydını yaptıran babam Ali Kılıç, muhafazakâr dindar pansumancı Fettullah Beyin ısrarına dayanamayıp Seyfullah olarak yazdırmıştı. Seyfullah; “Allah’ın Adaletli Kılıcı” demektir… Buna rağmen tüm ailem ve akrabalarım bana hala Saadettin diye hitap eder. Saadettin’ Mutluluk dağıtan demektir… Bir de lakabım var; KOFİN. Beş yaşlarındayken sokakta ayakkabılarımın çamurlandığını gören aşırı titiz annem, iki elini yumruk yapıp üst üste vurduktan sonra; “EY KOFİN KAFA SORACAĞAM SAĞA” demesiyle tam 60 yıldır bütün arkadaşlarım bana Kofin der. Kofin’de; SEPET KAFA DEMEKTİR… Ve ben bu üç adımı da çok sever ve onları en iyi biçimde temsil ederim… Saygılarıma.

abdülselam bazer (5 yıl önce)

kofın kofın efendı sızdenmı ıcazet alacagız cahılmıyız yada bılgılımıyız dıye.sız kımsınızmı makamınız nedır rutbenız nedır vasfınız nedır bılgınız nedır yada yetkınız nedır.sagolun kofın efendı musade etmıssınızde sızın sayenızde buyuk demokratık olgunlugunuzla bız boyle sosyal platformlarda yazabılıyoruz. haaa haaaa haaaa.

Haluk (5 yıl önce)

Kainatı bir kitap gibi, okuyamayanlara, bizim oralarda kofi kafalı derler. Kainat kitaptır yazanı vardır, okuyabileni vardır, okuyamayanı vardır ve deprem de bu kainat kitabının sayfalarından biridir. Bunu idrak etmede zorlanan kofi beyinler varsa, bizim vazifemiz onlara hidayet temennisi ile dua etmektir.

kofin (5 yıl önce)

Sayın Abdül Salem Bazer, ben hiç bir şeye düşman olacak kadar bir zavallı değilim, düşman yaratmak, ötekileştirmek sizin gibilerin işidir bunu her kes bilir. Ama bana ve tüm insanlığa özellikle de YARATANA yapıştırılan bu zararları görüşlere de yaşadığım hiçbir yerde geçit vermem. Sizin deyiminizle; bizim gibilere gelince; sizin gibiler bugün soluk alıyor ve bu sitelerde hala düşüncelerinizi paylaşabiliyorsanız önce yaratan sonra benim gibi AKIL VE BİLİM YOLUNU SEÇENLER sayesindedir. Unutmayın, bilgi sınırsız, sonsuz bir şeydir. Üç kuruşluk bilginizle hem yaratanı hiç hak etmediği gibi yorumluyor, hem de tüm insanlığa akıl almaz zararlar veriyorsunuz. Bilmiyorsanız; ya öğrenin, ya da susun…

abdülselam bazer (5 yıl önce)

sayın kofin dine düşmanlıgınızı ılk cumlelerınızden bellı ettınız.deprem ve buna benzer tabıat olaylarını tabıkı kainatı yaradan yuce RABBIMIZ ıdare edıyor ve meydana getırıyor.kudret onun mulk onun.mulkunde ıstedıgı gıbı soz sahıbıdır.depremde olen masumların canı sehıt hukmunde kalan malları sadaka hukmundedır.ama sayın kofın sızın dınden uzak ınsanların bunu anlaması mumkun degıldır.sızın ıcın varsa yoksa akıldır.oysakı ınsan ıkı sac ayagından olusur.akıl ve kalp.sızın gıbılerı ınanctan uzak oldukları ıcın kalp olayını anlamaları zordur.dunyada bılım ve ılım hep beraber anılır ve bu sekılde gıder.ilim ve bilim beden ve ruh gıbıdır asla ayrılamazlar.

abdülselam bazer (5 yıl önce)

sayın kofin dine düşmanlıgınızı ılk cumlelerınızden bellı ettınız.deprem ve buna benzer tabıat olaylarını tabıkı kainatı yaradan yuce RABBIMIZ ıdare edıyor ve meydana getırıyor.kudret onun mulk onun.mulkunde ıstedıgı gıbı soz sahıbıdır.depremde olen masumların canı sehıt hukmunde kalan malları sadaka hukmundedır.ama sayın kofın sızın dınden uzak ınsanların bunu anlaması mumkun degıldır.sızın ıcın varsa yoksa akıldır.oysakı ınsan ıkı sac ayagından olusur.akıl ve kalp.sızın gıbılerı ınanctan uzak oldukları ıcın kalp olayını anlamaları zordur.dunyada bılım ve ılım hep beraber anılır ve bu sekılde gıder.ilim ve bilim beden ve ruh gıbıdır asla ayrılamazlar.

kofin (5 yıl önce)

Sayın Öztürk, akıl ve bilim dışı demek istedim yani ne demek istedim? Sizin veya rehber edindiğiniz profesörlerin ve sadece İslam görüşünü savunanların onaylayacağı görüşlerdir. Oysa akıl ve bilim; dini, dili, cinsi ve rengi ne olursa olsun tüm insanların onayladığı görüşlerdir. Saygılarımla…

Yorum Yaz