Saadettin KILIÇ
  • 27/01/2020 Son günceleme: 27/01/2020 21:06
  • 24.247

ANADOLU (ANATOLIA) diye de anılan ülkemiz TÜRKİYE, dünyanın en güzel ülkelerinden birincisidir. Bu bir iddia değil, bilimsel ve değiştirilemez bir gerçektir.

Gerçekten de ülkemiz Türkiye kadar tarihi, kültürel ve doğal kaynakları daha zengin başka bir ülke yoktur bu dünyada.

Ve neredeyse hiç bir medeniyet de yoktur ki; dünyanın en eski ehlileşen bu muhteşem topraklarına sahip olmak için nice entrikalarla, nice savaş hayalleri kurmamış olsunlar.

Neden biliyor musunuz?

Çünkü ANADOLU topraklarının dörtte üçü deprem kuşağında olduğundan her gün yaşanan küçük, büyük her deprem sayesinde bizim topraklarımız dünyadaki en doğal ve en güçlü alüvyonların oluşturduğu en zengin minerallerle beslenirler.

Deprem sanıldığı gibi bir felaket olsun diye değil; tıpkı yağmur, rüzgâr ve kar gibi dünyaya katkı sunmak için her daim yaşanacak olan son derece doğal bir olaydır…

Deprem nasıl mı meydana gelir?

En basit bilimsel tarifiyle; yer kabuğu dediğimiz yer altındaki kütlelerin bir insanın tırnağının uzaması hızında durmaksızın ilerlemeleri ve bu ilerlemeyle meydana gelen enerji sıkışmalarıyla ortaya çıkan şiddetli veya az şiddetli yer altı sarsıntılardır. Ancak insanlığın ulaştığı bugünkü medeniyet; depremlerin en yüksek şiddetteki sarsıntılarını bile en az can kaybıyla önleyebilecek bilgi düzeyindedir.

Depremlerden korunmak için teknolojik ve bilimsel uyarılarından önce dini telkinler de yapılmıştır. Örneğin Hz. İsa’nın halkına sık, sık “Evlerinizi Yükseklere, Sağlam Kayalıkların Üzerine Yapın” diye açık tavsiyeleri vardır…

Ünlü Jeolog Prof. Dr. İlyas Yılmazer’de, yıllarca yine sık, sık bu görüşü doğrulayan bilimsel uyarılar ve açıklamalar yapmıştır.

Neden mi yüksek tepeler ve kayalıklar demişlerdir?

Çünkü yüksek tepelerdeki sağlam olmayan taşlar, topraklar rüzgâr, yağmur ve karlarla doğal tesviye edilerek alçak ve düz alanlara akarlar. Geride ise yüksek şiddette depremlere bile dayanıklı kayalar ve topraklar kalır. . Düz alanlara akan bu toprakların oluşturduğu arazilerde de doğanın en yeni ve en diri mineralleri toplanır.

İşte o minarelerin beslediği topraklarda yetişen hububat ve diğer bitkiler dünyanın hiçbir yerinde bizim memleketimizde ki kadar nitelikti olamazlar…

Yani bir ülkede deprem ne kadar sık olursa o ülke arazilerinde de o kadar çok yeni alüvyon ve minerallerle beslenir o topraklar.

Fakat ne yazık ki, ülkemiz özellikle M.K Atatürk’ün ölümünden hemen sonra kılcal damarlarına kadar mandacılara teslim olmuş tüm siyasetçiler yüzünden bu nimetlerden olumlu yararlanamamıştır.  Tam tersine ülkemiz ve milletimiz büyük bir zenginlik içinde olmasına rağmen, CIA-ABD işbirlikçileri kendilerine yetecek kadarıyla yetinmiş, milletimize de yoksulluğu reva görmüşlerdir.

Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” besteleri yaptırmış, ülkemizi ay çiçek, margarin, süt tozu ve GDO’lu tohumlara muhtaç bırakmışlardır…

İster inanın, ister inanmayın bugün adına FETO’CU dediğimiz ama gerçek açılımı yüzde yüz CIA olan ABD’yle (non stop) durmaksızın iş birliği yapan ve pek ileri Ulasalcı anılan bu işbirlikçi siyasiler becerisiyle yarım asırdan fazladır varlık içinde yokluğu yaşıyoruz hepimiz…

İşte bu memleket; Türk, Kürt, Boşnak, Arnavut, Zaza, Laz, Gürcü, Çerkez, Çeçen, Gacal, Dağıstanlı, Lezgi, Pomak, Çingene, Arap, Süryani, Ermeni, Yahudi, Rum, Asurî, Bahaî, Leh, Malagan ve Dürzî halklarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinde siyasal ve hukuksal anlamda tek millet olan biz Türklerin vatanıdır.

(Elazığ’da 6,9 şiddetindeki depremde yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet,  yaralılara şifa ve yakınlarına da büyük sabırlar diliyorum. Başımız sağ olsun)

Saygılarımla…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz