Bilgehan Murat MİNİÇ
  • 16/12/2015 Son günceleme: 17/12/2015 10:12
  • 6.683

Türk Milleti asker millettir. Binlerce yıllık kültürümüz bu düsturla yoğrulmuştur. Kurduğumuz onlarca irili ufaklı devlet ve beylikler hep asker-devlet adamları tarafından yönetilmiş, cumhuriyetimiz de yine asker-devlet adamları tarafından kurulmuş ve neredeyse günümüze kadar da onlar tarafından yönetilmiştir.

İlk zamanlarda bu gerçek, bizi diğer milletlerden güçlü ve önemli hale getirmiş bir avantaj olsa da, modern yönetim sistemlerinin geçerli olduğu günümüzde neredeyse bir handikap olarak ortada duruyor. Batılı milletlerin geçmişi zulümlerle sömürülerle doludur. Bizde ise kötü örnekler olsa da adalete ve milletin hukuku olan töreye dayalı bir sistem olduğundan dolayı olsa gerek, milli hafızamızda bu anlamda çok büyük travmalar yok gibidir.

Batıda yıllar boyu güneşi görmeden madenlerde çalışan, derebeylerinin baskısı altında insan olup olmadıkları sorgulanan topluluklar, gün geldi bu sömürüye, baskıya zulme karşı başkaldırdılar. Bugün insan hakları dediğimiz evrensel hukukun mücadelesini verdiler ve kazandılar. Yeni sistemlerini bu gerçekler üzerine bina eden modern toplumlar, yönetme erkinin bir zümre elinde olmaması için, kendini denetleyen mekanizmalar da geliştirdiler.

Uzun yıllar özgürlüğün, insan haklarının yokluğunu çeken bu milletler için, yönetenlerin sorgulanması,  yetkilerinin halkın onayına dayalı olması ve sınırlandırılması da elzemdi. Çünkü onlar özgürlüğün, demokrasinin, insan haklarının bedelini ödeyip, kıymetini de iyi idrak etmişlerdi. Her ne kadar özellikle Müslüman ve diğer mazlumlar için bu değerleri göz ardı etseler dahi, kendi dünyaları için kurdukları sistemin gerçekleri böyle.

Bizde ise her ne kadar yönetme erki bazen bir ailenin, hanedanın elinde olsa bile, işçinin hakkını alnının teri kurumadan veren, komşusu açken tok uyumayan, hak ve adalete dayalı bir sistem vardı. Bu sistem inançlarımızın da etkisiyle bizi yöneticilerine biat eden bireyler haline getirdi. Ahrete olan inancımız da nasıl olsa bu dünyada alamadığımız haklarımızı öte tarafta alacağımızı vaaz ettiğinden, sorgulama, yönetime ortak olma gibi özelliklerimiz pek gelişmedi.

Uzun yıllar süren bozkır hayatımız bizi devamlı organize olmaya mecbur bıraktığından gelişen kutsal devlet algımızın da etkisi muhakkaktır. Devlet Baba telakkisi Türklerden başka bir millette belki de bu sebepten zuhur etmemiştir.

Günümüzde demokrasi ile ilgili sıkıntılarımız belki de bu geçmişte saklı olabilir. Bir kere yönetme erkini teslim ettikten sonra yıllar boyu yöneticilerini eleştirmeyen bir toplulukta her gün seçim yapılsa ne fark eder? Neyin doğru neyin yanlış olduğuna yalnızca seçip gönderdikleri (ve nasılsa her şartta güvendikleri?) isimlerin sözleri üzerinden karar veren, doğruyu yanlışı araştırmayan, hak ve adalet duygusunu, vicdanını tabir caizse kiraya vermiş bir topluluğun hangi sistemle yönetildiğinin ne önemi olabilir?

Kısacası çilesini çekip kıymetini bilmeyen bir toplumda demokrasi kaç para eder?

Vesselam…

      

Yazarın Yazıları