Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Sinan KAVRAKOĞLU
Sinan KAVRAKOĞLU

Darbeli demokrasi!

Ortadoğu’da yaşanan gerilimin dozu her geçen gün artmaya devam ederken, güneydoğumuzda yaşanan hadisenin terörün çok ötesine geçtiğini, açık bir işgal denemesi olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz.

Suriye denkleminin çözümsüzlüğü giderek içinden çıkılmaz bir hale gelirken, oyun kurucular Suudi Arabistan’ı da İran’la karşı karşıya getirerek krizi iyice derinleştirmeyi başardı. Ortadoğu’nun en güçlü üç ülkesi Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye; ya iç meselelerle, ya da sınır komşularında yaşanan kargaşalarla devamlı surette meşgul ediliyor ve başını olan bitene çevirmelerine fırsat verilmiyor. İran bu flu fotoğrafın fitne merkezi olarak İslâm Âlemini adeta sırtından hançerlemeye devam ediyor.

Maalesef Ortadoğu açık bir mezhep çatışmasına doğru sürükleniyor. Ve bunun en büyük sorumlusu adına Müslüman denilen liderler…

Önce Mısır’ı seçilmiş Cumhurbaşkanı’nı darbeyle saf dışı ederek yalnızlaştırdılar. Sonra Türkiye’ye el attılar. Başta Gezi Kalkışması ile Türkiye’yi de Mısır’a çevirmeye çalıştılar. Başaramayınca FETÖ Terör Örgütü devreye girdi ve ülkeyi kaosa sokmak için her şeyi yaptılar.

Bu gün güneydoğuda yaşanan işgal denemesi kesin başarıya ulaşacaktı! Eğer yukarıda saydığım kalkışmalar hedefine ulaşmış ve 7 Haziran veya 1 Kasım seçimlerinden CHP-HDP koalisyonu çıkmış olsaydı!

Düşünsenize; 1 Kasım seçimleri sonucunda CHPHDP hükümeti kurulmuş… 

Mısır bile bizim için çok daha güvenli bir liman olurdu!

Tüm bu oyunları boşa çıkaran Allah’a ne kadar şükretsek az.

Elbette bu başarının Mimarı Recep Tayyip Erdoğan’ın dâhiyane liderliğidir.

Ve bu gün aynı cenah parlamenter sistemin yılmaz savunucuları olarak bu sefer de Başkanlık Sisteminin karşısında durmaktadır.

Sanki ülkemiz bu güne kadar parlamenter sistemle yönetilmiş gibi! Sahi en son ne zaman parlamenter sistemle yönetildik? Hatırlayanınız var mı? Ya da hiç yönetildik mi?

Cumhuriyet tarihiyle ilgili bilginin kırıntısına sahip olan biri 1946 yılına kadar ülkemizin, adına tek parti hükümeti denen yarı diktatörlükle yönetildiğini bilir. Açık oy-gizli tasnif garabetini herhalde unutmamışsınızdır! Hani seçimde oyu açık verip sayımın gizli yapılması garabeti!

Yönetim şeklimizin ne kadar demokratik olduğunu görmemiz açısından harika bir örnektir:

1944 yılının Ankara Valisi, Ankara Belediye Başkanı ve CHP Ankara İl Başkanı Nevzat Tandoğan sol görüşlü olduğunu açıkça dile getiren Osman Yüksel Serdengeçti’ye hitaben aynen şu cümleleri sarf eder; “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizmle ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız… Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz… Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek… İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!”

 

İşte bu ülke resmi olarak Resmi olarak 1946, pratikte ise 1950 yılına kadar böyle yönetildi. Ve bu kafa 2002 yılına kadar bu milletin başına hep bela oldu!

1950-60 yıllarında parlamenter sistemi ve ilk sivil anayasayı yaşayan genç Türkiye, geleceğin süper gücü olma yolunda çok güçlü sinyaller verirken birden bire Menderes’in uçaklar dolusu altını olduğu anlaşıldı(!) ve nur topu gibi bir darbemiz oldu. CHP 10 yıl iktidarsız kalmaya dayanamamış ve 27 Mayıs ihtilaliyle darbeler dönemi başlamıştı. Ve bir daha hiç bitmedi! Ve biz 50 yıldır darbe anayasalarıyla bize dayatılan bu yönteme  “Parlamenter Sistem” diyoruz!

Ne zaman ülkemiz kafasını kaldırıp geleceğe bakacak olsa; kafasında postalların ağırlığını ve kaburgalarında süngünün sivri ucunu hissetti! Ve sivil siyaset maalesef bu postallara biat ederek ülkeyi sosyalekonomik ve ahlaki olarak düşürdükçe düşürdü! Zaten bir zaman sonra da sivil siyaset arenası asker eskisi sivillerin eline geçti ve bir anda dünyanın en zengin asker eskisi siyasetçileri adında bir lig oluştu. Tabi sadece Türkler ‘den oluşan bir ligdi bu! Bu ayrıntıdan yola çıkarak aslında Demokrat Parti’nin 10 yılı dışında ülkemizin parlamenter bir dikta ile yönetildiğini söyleyebiliriz. Yani diktatör olan sistemin kendisiydi. Adına da Totaliter Yönetim dendi!  

Binaenaleyh, ilk darbemiz olan 1960 ihtilalinden bu yana sivil siyaset maalesef askeryargımedya ve seçkinci sermayenin dümen suyundan ayrılamayan, masanın altında kırıntı bekleyen kedi misali oldu hep. Ne zaman gerçekten milli, vizyon sahibi ve ülkeyi büyük hedeflere ulaştıracak bir yönetim ülkenin başına geçtiyse; ya darbelerle, ya suikastlarla, ya da yargının devreye girmesiyle açılan kapatma davalarıyla ülkemizin gelişmesi akamete uğratıldı. Yukarıda da bahsettiğim gibi; Asker, Yargı, Medya ve arkalarındaki ekonomi dünyası aldıkları talimatları yerine getiriyorlar ve olan ülkemizin geleceğine oluyordu. 

Ve yıllar geçtikçe sözde parlamenter sistem Askeri Cuntaların gölgesinde silikleşip cılızlaştı ve hiçbir zaman başını kaldırıp ülkenin geleceğine bakamadı. Yaptığı tek şey ülkenin kaynaklarını yerli-yabancı belli çevrelere oluk oluk akıtmak oldu!

2002 yılına kadar ülkemize yaşatılan siyasi ve ekonomik krizlere şöyle bir dönüp baktığınızda; 2002’den bu yana AK Parti’yi yok etmek için verilen kapatma davası, e-darbe, y-darbe, Gezi Kalkışması, Fetö Terör Örgütü gibi mücadeleleri gördüğümüzde bu gün tartışılan Başkanlık Sisteminin aslında ne kadar gerekli olduğunu anlayacaksınız. Tabi eğer iflah olmaz bir Tayyip Erdoğan düşmanı değilseniz!

Vesselam…

Sinan KAVRAKOĞLU
Sinan KAVRAKOĞLU HAKKINDA

Sinan KAVRAKOĞLU... 1969 yılında Rize’de dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Yüksek öğrenimini İ.T.Ü SMF DMYO’nda yapan Kavrakoğlu eğitimini yarım bırakarak 1990 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ne gitti. Burada yaklaşık 1 yıl kalarak Photo-finishing sistemlerine yönelik teknik eğitim aldı. İyi derecede İngilizce bilen Kavrak aile şirketinde ithalat ve dış ilişkiler sorumlusu olarak görev aldı. Avrupa ve Uzakdoğu’da birçok uluslararası fuar organizasyonuna katılan Kavrak sık sık yurt dışı ziyaretlerde bulundu. 1995 yılında evlendi ve 1998 yılında Beykoz’a yerleşti. 2002 yılında Kader Gür’le tanıştı ve Dost Beykoz’un gazete formatında yayınlanmasına öncülük eden isimlerden oldu. Haber Müdürü olarak başladığı Dost Beykoz kariyerine şu an Sorumlu Yazıişleri Müdürü olarak devam ediyor. Kavrak’ın www.antoloji.com sitesinde yayınlanan bazı şiir denemelerinin yanı sıra “Yazmış Bulunduk” ve “Dost Yazılar” adlı iki kitapta derlenmiş makaleleri yer almaktadır.

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. Tek adamlık diktatörlüktür.Parlementer sistemde denetlenemeyen akp hükümeti başkanlık sistemiyle sizinde yazınızda bahsettiğiniz tek partili 1946 lı yıllara dönmek istemektedir.Bence sayın yazar başkanlık sistemini savunacağına parlamenter sistemin gereklerini akp hükümetinden yapmasını istemelidir.Tabi dinleyen sesini duyan olursa.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER