“Hemen hemen herkesin siyaset bilimci kesildiği günümüzde, siyaset yazmak, siyasetçileri yazmak moda oldu. Eline cep telefonu alan tableti alan ipe sapa gelmez lafları bir araya getirerek sözüm ona köşe yazısı yazıyor. Bu yazılanların kime ne faydası var? İşin o tarafını düşünen yok.
”
Darbeler tarihinde Beykoz Korusu’nun yeri
Hemen hemen herkesin siyaset bilimci kesildiği günümüzde, siyaset yazmak, siyasetçileri yazmak moda oldu. Eline cep telefonu alan tableti alan ipe sapa gelmez lafları bir araya getirerek sözüm ona köşe yazısı yazıyor. Bu yazılanların kime ne faydası var? İşin o tarafını düşünen yok.
Kerameti kendinden menkul birtakım insanların “artık ben oldum” edasıyla kasım kasım kasılarak sağda solda “unvan arayışları” topluma ne kazandıracak ki? Ayakların baş olma telaşı yaşadıkları böyle zamanlarda siyasi suskunluğu bir edep olarak görenlerin safındayım. Yoksa yazmaya kalksak ciltler dolar da bundan ders çıkarılır mı? Orası meçhul.
Neyse ben konuya gireyim. 1876 yılının ılık bir nisan günü İstanbul’u bir dedikodu kasıp kavurur. Fısıltı gazetesi kulaktan kulağa bu haberi İstanbul’un her tarafına yayar.
Haber şöyleydi:
“Beykoz’daki Abrahampaşa Korusundan Riva’ya bir yol yapılıyormuş. Genç Osmanlılardan korkan Sultan Aziz, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa vasıtasıyla Rus Çar’ına rica etmiş, Ruslar deniz yoluyla Riva’ya asker indirecekmiş, sonra da yapılan bu yeni yoldan Beykoz’a gelip oradan da İstanbul’u işgal edeceklermiş.”
Haber bu ya, İstanbul halkı bu haberle dehşete kapılır. Çoluk çocuğa varana kadar herkes silah kuşanır. Silahçılarda ve çarşılarda eski, yeni tabanca, kılıç, bıçak, çakı bile kalmaz. İstanbullular ne pahasına olursa olsun Ruslara karşı koymaya hazırlanıyordu.
Yani sizin anlayacağınız Ermeni vezir Abrahampaşa’nın dillere destan korusu, İstanbul’un işgaline yataklık yapacak dedikodusuydu bu.
Oysa bir müddet sonra haberi yayanın Rus elçisi İgnatief’in para ile tuttuğu Sırplar, Karadağlılar ve Hırvatlar tarafından yapıldığı anlaşıldı.
Çok ilginçtir. Bu haberin yayılması ve kurmaca olduğunun anlaşılmasından bir ay sonra 30 Mayıs 1876’da bazı subaylar ve “Genç Osmanlılar” tarafından bir darbe ile Padişah Abdülaziz tahttan indirilip Feriye Sarayı’na hapsedilir. Yerine 5. Murat padişah olur.
Bir yalan haberin tetiklediği darbeyle tahttan indirilip hapsedilen koca cihan imparatorluğunun padişahı Sultan Abdulaziz’in 4 Haziran 1876’da hapsedildiği Feriye Sarayı’nda bilekleri kesilerek intihar ettiğine tarih nasıl inanacaktı?
Sonradan anlaşılacaktı ki, içeride ve dışarıda mihraklar Osmanlı’da bir saray darbesi yaparak imparatorluğu adım adım yıkıma götürecekti. Beykoz’daki Abrahampaşa ve korusu üzerinden çıkarılan bir dedikodunun ülkemizdeki ilk darbenin olacağını o gün planlayıcılarından başka hiç kimse bilmiyordu. Ne yazık ki, ülkemizdeki darbe tarihlerinin tamamında sudan sebepleri üreten darbe planlayıcıları hep aynıymış. Bugün bunu daha net görebiliyoruz.
Sultan Abdülaziz’in ölümü sonrasında çıkan dedikodular üzerine Abrahampaşa gözden düşer. Hatta zengin Ermeni vezirin bir kısım mallarına hazinece el konur.
5. Murat’tan kısa bir süre sonra tahtta geçen 2. Abdülhamit 1887’de dedikodulara sebep olan Abrahampaşa arazisinin satın alınmasını ve bu türlü entrikaların önünün kesilmesini uygun görür.
1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyetten sonra da “Abrahampaşa Korusu”, “Hürriyet Bahçesi” adı verilen sahil kısmıyla birlikte Koru bir mesire alanı olarak halka açılır. Koru içinde havuzlar, çağlayanlar, yapay mağaralar halka büyük bir gezi ve eğlence aracı olur. İçindeki tiyatroda temsiller verilir.
Tarihimizdeki ilk darbeye sebep olan dedikoduyla tahttan indirilip intihar süsüyle ortadan kaldırılan Sultan Abdülaziz, onun gözden düşen veziri Abrahampaşa ve dillere destan “Abrahampaşa Korusu” bugün “Beykoz Korusu” olarak biliniyor da, darbe tarihimizdeki yerini de ben hatırlatmış olayım dedim.
Sevgili ve AKP’NİN en bilgili siyasetçilerinden biri olan Sayın Muharrem Ergül; tabi ki bir öğretmen olarak donanımlı bir bireysiniz sizden ricam; bir de şu AKP darbelerini inceleseniz! 23 yılda kaplumbağalar gibi çaktırmadan Demokrasi ve insan haklarının nasıl gasp edildiğini, çalışanların, emeklilerin ve daha doğmamış ceninlerin kanlarının nasıl emildiğini araştırsanız; ki siz iyi bir gözlemcisiniz iyi de yazarsınız!
Teşekkürler Başkanım 🙋Kaynağıda açıkarmısınız?