A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/2017 Son günceleme: 01/01/2017 22:10
  • 5.583

2016’nın son günlerinde zorunlu trafik sigorta poliçe bedelleri yükseldi, itirazlar oldu düşürüldü vs. düzenlemeler yapıldı.

 

Bu konular tartışıldıkça taşıt vergileri de gündeme getirildi ve habercilerin halkla yaptıkları röportajları da ana haberlerde boy göstermeye başladı. Araç sahiplerinin genelde ‘memnuniyetsiz’ gözüküp, TAŞIT Vergilerinin yüksekliğinden şikâyetçi olduklarını müşahede ettik. Acaba ne kadar haklıydılar?...

Bu konuda halkın mı, yoksa devletin mi haklı olduğunu anlamak için, önce ciddi bir empati yaptım, yani kendi aracım üzerimden bir hesap yaptım. Benim arabam 2011 Model Passat ve 1400 cc Motor hacmine sahip. 2016 Yılı itibariyle de 748- TL taşıt vergisi ödedim. Aracımın ikinci el, yani şimdiki fiyatını da araştırdım. 58 000-62 000 TL arasında olduğunu gördüm. Şimdi bu rakamı ve hesaplanan vergi oranını da aklımızda tutalım…

Bu 748- TL’lık verginin, ortalama 60 000 TL’lık araç bedelinin %kaçı olduğunu hesapladım. Netice bu 748- TL’lık vergi, aracımın bedelinin 1/80’i, yani seksen de biridir. Daha açık bir ifadeyle, banim aracımın yıllık taşıt vergisi, taşıt bedelinin %1,25’i nispetindedir…

Emsal araçların bazılarının daha çok, bazılarının da daha az olacağını da düşünerek ve çok abartarak %3, hatta %5 diyelim. Bu konuda yakınanlara veya şikâyetçi olanlara, öyle bir örnek vereceğim ki, ‘herkese çok önemli bir ŞÜKÜR vesilesi’ olacak…

O meşhur ve meşûm Tek Parti yıllarının en önemli taşıtı, Merkep veya Öküz olduğunu herhalde bilmeyen yok gibidir. Fakat zamanımızın gençliği o günleri hayal bile edemezler. O yıllarda ve bu güne kadar okullarımızda aldığımız tarihi bilgiler, siparişle yazdırılan tarih kitaplarından verildiği için, 80 yıllık nesiller doğruları öğrenmekten mahrum bırakılmıştır. Son yıllarda cesur yürekli bazı tarihçilerimiz bu gerçekleri açıklamaya başladılar da, bizler de dedelerimizin anlattıkları akıl dışı uygulamaların, gerçek olduğunu anlamaya başladık...

Şimdi gençlere soruyorum: “Yarım asırdan beri, birkaç merkebi, katırı, öküzü, koyunu veya birkaç keçisi olan köylüden, hiç zorunlu vergi alındığını duydunuz mu?” Oysa o Tek Parti döneminde, tek koyunu olan, tek merkebi veya öküzü olan veya tek keçisi olan köylüden bile “Jandarma zoruyla FÂHİŞ vergiler alındığı”, bugün apaçık belgelerle sabittir. Hatta o günün tek parti milletvekillerinin, emekli olduktan sonra yazdıkları kitaplarda da bunlar doğrulanmaktadır. Bunları sizlere belgeleriyle ve kaynaklarıyla arz edeceğim bugün.

Yazar; Said ALPOY, Eser; CHP Dosyası, UMRAN yayınevi, sayfa;132.: Anlatan Osman Demirci. Hadise Erzurum’un Tortum ilçesinin bir köyünde cereyan eder. Tahsildarlar köye gelmişler. Muhtarın odasında misafir kalmışlar. Akşam orada yatmışlar. Sabah gidecekleri vakit, bakmışlar ki bir odanın kapısı kapalı. “Burada ne var?” diye sormuşlar. Muhtar “babam hasta yatıyor” demiş. Memurlar, “bari geçmiş olsun diyelim” diyerek odaya girmişler. Battaniyeyi açınca bir merkebin yattığını görmüşler. Muhtarı sıkıştırınca, “vergiden gizlemek için sakladığını” öğrenmişler. Kitapta açıklama olarak da “İşte bu zihniyet, köylüyü ‘bir merkebe, BABA’ diyecek kadar bunaltmıştır” yazıyor. Siz de araştırabilirsiniz…

Şimdi diyeceksiniz ki bir merkebin vergisi olsa olsa %10 bile olsa, böyle saklamaya değer miydi? Elbette değmez! Devam edelim bakalım. “Şok” olmaya hazır olunuz…

O yıllarda bir koyunun fiyatı 50 Kuruş, o koyunun devlete yıllık vergi borcu ise TAM “60 Kuruş” olduğu resmi belgelerle sabittir. Yani değil %10 vergi, tam 12 katıdır. Bir başka ifadeyle, benim arabamın fiyatının 12 katını düşününüz!? 60 000-TL’lık bineğim için X12= 720 000-TL. Vergi vermek zorunda olacağımı düşününüz! İnanılmaz, fakat GERÇEK!... (AGE: 132. Sayfa)

Aynı sayfada, 30 kuruş değerindeki bir keçiden, “45 Kuruş vergi” alındığı da yazıyor. Bu konu açılmışken birkaç örnek daha verelim ki, ısmarlama tarihlerde “KÖYLÜ, MİLLETİN EFENDİSİDİR” reklamının ne kadar doğru (!) olduğunu kaynağından öğrenelim.

AGE; Sayfa 138.: Kaynak, Cahit KARA (Eser; Varlık vergisi) Sayfa 215.: “Toprak Mahsulleri Vergisi ile görevli olarak gönderildiğim, Eskişehir-Bilecik bölgesinde karşılaştığım DARAMI, daha önceki anılarımda anlattım. Burada tekrarlamayacağım ama oğlu askerde olan ve tarlasını sürmek için, GELİNİNİ-EŞEĞNİN yanına koşan, yani bağlayan YAŞLI köylünün, acıklı görüntüsünü unutamayacağım…” Bu itiraf da o günkü bir resmî memurdan…

AGE; Sayfa 139: Toprak mahsulleri Vergisi konusunda bir çiftçi, ne düşündüğünü şöyle anlatıyor. “Bütün mahsullerimizi, Toprak mahsulleri Ofisi’ne verdiğimiz halde, hâlâ onlara %70 mahsul borçluyuz. Bunu ödemek için öküzlerimizi sattık, çaresizce tarlalarımızı nadasa bırakıp, zenginlerin tarlalarında çalışıyoruz…” Bunlar mı milletin efendisi Allah aşkına?

Bir de “YOL VERGİSİ”nden örnek vererek, “köylü, milletin efendisi” reklamının takdirini sizlere bırakacağım. (AGE 141. Sayfa.) Yazan; Fahir GİRİTLİOĞLU. Türk Siyasi Tarihinde CHP’nin Mevkii, sayfa 360: 1925’de zengin-fakir ayırımı yapılmaksızın, 18-60 yaş arasındaki tüm erkeklerin, YOL yapımı için kişi başı 10 Lira vergi vermesini emreden bir kanun çıkarıldı. Bir ailede bu yaşlar arasında 5 kişi varsa hepsi 10’ar lira 5x10=50 lira ödemek zorundaydı. O gün bir koyun fiyatı 50 KURUŞ idi. (Dikkat “lira” değil! Yani 50 lira 100 adet koyun demek.) Vergiyi ödeyemeyenlere, yol yapımda işçi olarak çalıştırılma zorunluluğu getirildi. Köy ağalarına da ipek fabrikası sahibine de sadece 10 lira vergi çıktığı için, onlar kolayca ödüyor, sadece köylüler ölesiye çalışıyordu. En önemlisi de tek parti dönemindeki rüşvetçilik, âdeta tarifeye bağlanmıştı ve normal karşılanıyordu. (AGE: 146. sayfa.) Hatta jandarmanın, zorunlu yol çalışmasından kaçan köylülerin evlerine gidip, kız ve ailelerine tecavüz söylentileri de yayılmıştı. (AGE sayfa 148.) Bu korku da köylüyü günlerce yol çalışmasına sevk ediyordu...

“Köylü, milletin efendisi”ymiş (!). Bu nasıl efendilik?...  Bu güzide halkın bilinçlileri, o partinin uzantılarına niçin hâlâ yüz vermediğini şimdi daha iyi anladık, değil mi?...

Nankörlerden olmamak için; bugün, yedi düvel iç ve dış HAİN düşmanlarla SAVAŞ HALİNDE olmamıza rağmen, BİNLERCE KEZ ŞÜKÜRLER OLSUN diyoruz… Vesselâm.

Yazarın Yazıları