Saadettin KILIÇ
  • 24/03/2020 Son günceleme: 24/03/2020 15:50
  • 6.307

Doğal bir virüs değil bu.

2003 yılında Fransız- Pasteur Enstitüsünün SARS VİRÜSÜ ile CORANA VİRİSÜNÜ birleştirmesinden doğduğu belgeleriyle iddia edilen bir virüs. Bu konuda internet ortamından edinilecek 300 sayfadan oluşan resmi bilgiler vardır...

Avrupa Patent Enstitüsü, PATENT No: EP 1 694 829 b 1 yazarak ayrıntılara ulaşabilirsiniz.

Uzmanlık alanımız olmadığı için bizi asıl ilgilendiren bu virüslerin neden icat edilip tüm dünyaya yayıldığıdır?

Aslında cevabını herkes biliyor; amaçları bu dünyada mevcut olandan çok daha büyük bir güce ulaşmak…

Peki, kimdir bunlar?

Uzaydan gelen robotlar değil, senin, benim gibi giyinik, iki ayaklı, iki kulak, iki gözü olan insanlar. Kolay anlaşılması için basite indirgersek aşırı bencil ve sadist insanlar.

Ne yaparsan yanına kar kalır” diyen imansız canlılar...

Hani taşıt giremez işaretine rağmen karşısındakini hiç umursamadan yasak yola girmeye kalkan, kimi zamanda haklıymış gibi efelik yapanlar var ya; tıpkı onlar gibi asla ve asla utanmaz canlılardır bunlar.

Çünkü kötü huyludurlar… Vücudumuzdaki kötü huylu hücreler gibi.

Değişemez, iyi huylu hücreler olamazlar mı?

Tabi olurlar ama onları iyi huylu hücreye dönüştürmek isteyenler onlardan çok daha güçlü olmak zorundadırlar. Aksi halde asırlardır olduğu gibi bu vahşi ve canice saldırılar asla engellenemez.

Yani bu dünyada yaşadığımız tüm fenalıkların tek sorumlusu sadece onlar değildir, onlara karşı zayıf kalanlar da o kadar sorumludurlar.

Peki, bu sorumlulukları yemin ederek birinci derecede kimler kendine iş edinir?

Memure Ayşe, Pazarcı Kemal, Fırıncı Nevzat, Nalbur Mehmet, Kasap Tahir, Bakkal Remzi, Doktor Sema, Polis Aydın, Simitçi Hüseyin vs’e mi?

Değil tabi birinci derecede yeminli sorumlular; siyasiler ve iktidarlardır…

Onlar ne kadar güçlü ve ne kadar hazırlıklı olurlarsa tüm bu vahşilikleri de o kadar kolay bertaraf ederler…

Demek ki, iyi huylu yeminli siyasiler ve hükümetler bu kötü niyetli canilere karşı hala yeterince güçlü değiller. İşte asıl sorunumuz bu.

Yani iyi huylu yeminli siyasiler ve hükümetler yeterince güçlü olamadıkça; kötü huylu canlılar istedikleri zaman Corona Virüsler de yayar, savaşlar da çıkarırlar.

Peki, bunlara karşı kaybetmemek için ne yapılmalı?

Teorik olarak çok basit ama uygulaması çok büyük emekler ister...

Örneğin; hepimiz çok iyi biliyoruz ki;  “Ku Klux Klan” kafalı firavun kalıntıları sıradan insanların akıl dışı felaketler içinde ölmelerinden çok bencil ve çok kanlı menfaatler sağlıyorlar.(Korona Virüs ve hiç bitmeyen savaşlar gibi)

Sınırsız, sonsuz bu evrende bir kere insan doğma şansı ile sınırlı olan yaşamımızı; korku, hastalık, şiddet, savaş, kin, din, hamaset ve nefretlerle tüketmemizi istiyorlar.

Güçleri var istedikleri zaman, kendilerine faydalı, zayıflara zararlı istedikleri kötülükleri rahatlıkla yapabiliyorlar…

Her yıl milyonlarca bastırıp bedava dağıttıkları sözde kutsal kitap ve emsal yayınlarla sürekli beyinlerimize şartlı refleksler yüklüyorlar.

Gördüğümüz her imge, her yazı ve duyduğumuz her sesi hiç aksatmadan düzenli milyar dolarlar harcayarak yine onlar programlıyor...

Üstelik pek çoğu, semavi hatta hiçbir dine bile inanmayan yine “Ku Klux Klan” kafalı firavun kalıntılarıdır.

Ama artık iyi huylu insanlar uyanmalı, titremeli, üşümeli ama donmamalı, kendine gelmeli, bilinçsizce yok oluşuna dur demeyi becerebilmeli.

İster inanın, ister inanmayın bunların gerçek panzehiri;  sadece ve sadece insani, ahlaki ve dini değerleri yücelten damıtılmış düşüncelerin engin bir denizi olan bilim, sanat, kültür, edebiyat ve felsefeyi daha fazla geliştirmektir. Ve bu mümkündür…

Beyinler bizim, eller bizim değil mi?

Tek, tek örgütlenerek artık hem cellât, hem kurban olmaktan en azından gelecek nesillerimizi kurtarabiliriz.

Asla unutmamalıyız, unutturmamalıyız; bu dünyadaki tüm canice ölümlere ve felaketlere yol açan virüsleri, silahları yapan ve o tetikleri çeken yine bizim ellerimiz ve hükmeden yine bizim beynimizdir.

Çoğunluk olarak en büyük güç biziz ama ne yazık ki; kontrolsüz bir gücüz.

Pirelli reklamlarında yanlış kullanılmış sloganın tam aksine (“Kontrolsüz Güç, Güç Değildir”) kontrolsüz güç de güçtür fakat genellikle sinsi bir güçtür, uyandığında ise kontrol edilemez tehlikeli ve yıkıcıdır.

Örneğin deprem de çok büyük bir güçtür fakat kontrol edemediğimiz için çok tehlikelidir.

Öyleyse hemen ilk insandan günümüze kadar ehlileşmiş, evrensel kabul görmüş, insanlığa ve tüm canlılara faydalı düşünceler hızla örgütlenmeli ve acilen kontrollü güce dönüşmeliyiz.

Ama sadece dua ile değil, ne pahasına ve inanca sahip olunursa olunsun dua ile başlayıp, emek ve bilimle yolumuza devam etmeliyiz.

Cennet dünyamızı, sürekli cehenneme çeviren firavun kalıntılarına karşı daha çok insan ve daha çok “ERDEMLİ” olabilmeliyiz.

Ayrıca herkes bilir ki; erdemli olmaktan daha yücesi ve daha güzeli kesinlikle yoktur.

Erdemli olmanın dili, dini, cinsi, rengi ve bileti de yoktur…

Erdemli olmak çok zor değil, çok kolay da değil ama çok, çok yüce bir duygudur…

Sonuçta evrendeki tüm canlılar hak ettikleri her şeyi mutlaka doğum ile ölüm tarihleri arasında yaşarlar.

Eğer erdemli insanlar bu iki tarih arasında daha fazla çoğalamaz, cahil ve tembelliklerinden dolayı azalırlarsa; hala ne uğrunda olduğunu hiçbir zaman tam bilemeyecekleri aptalca savaşlar, kin ve nefretlerle dolu bir dünyada yaşamaya devam ederler.

Ya da insanlığa ve tüm canlılara faydalı bilgilerin, özellikle matematiğin gücünü, insanlığın mutluluğu ve barış için kullanırlarsa, CANİ FİRAVUN KALINTILARINI DA ZİHİNLERDEN KOLAYCA SİLERLER

Unutmamalı; bir sapkın veya birkaç sapkın, bir milyar, ya da birkaç milyar insanın yaşamını kolaylıkla cehenneme çevirirken; baş eğen, boyun eğen, razı olan, rıza gösteren ve hiçbir şey yapmayarak sorunları sadece Yaratan’a havale edenler asla erdemli insanlar olamazlar.

Kimileri, sınırlı ömürlerinde mutlak gerçekleri umursamayarak, geçici dünyevi zevklerinin bencilce doruklarında kalmak isteyebilir ama mutlak ve ebedi sonsuzluğa insan olarak gidemezler…

Oysa Yaratanın yüzde yüz hünerleriyle insan yetenekleriyle doğup, sonradan kendi yetenekleriyle insan ölememekten daha aptalca bir varoluş nedeni nasıl olabilir ki?

Siz de farkındasınızdır; büyük ağrı, küçük ağrıyı yuttu.

Azılı bir romatizma veya diş ağrısını, kalp krizi anında unutturdu.

İDLİP’ şehitleri, Elazığ depremi ve İstanbul’da beklenen muhtemel büyük depremi; CORONA VİRÜS hap gibi yuttu. Artık bu gidişlere izin vermemeliyiz; ben varım…

Bu makaleyi Sayın Nurcan Ağabulut’a ithaf ediyorum…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz