A. Raif ÖZTÜRK
  • 02/10/2023 Son günceleme: 02/10/2023 09:07
  • 2.705

Farz ediniz ki; Dünya çapında ünlü ve cömert bir zengin, size çok önemli bir makam vermek için, özel köşkünde bir haftalığına sizi misafir ediyor.

Burada sizin karakterinizi, hassasiyetlerinizi, duygularınızı ve kabiliyetlerinizi test edip değerlendirerek, ona göre size bir makam ve mükâfatlar verecek. Siz de onun mülkü olan köşkünde, çok çeşidi bulunan sosyal tesislerinde sınanıyorsunuz.

Böyle bir durumdayken, en çok nelere dikkat edersiniz?

Bu soruya daha önce verilen cevaplar, genellikle şöyleydi:

Öncelikle o ünlü ve cömert zenginin, nelerden hoşlandığını, neleri sevdiğini ve nelere değer verdiğini, hatta nelerden hoşlanmadığını, nelere kızdığını ve nelere hassasiyet gösterdiğini araştır öğrenirdim.

O saray gibi köşkte dolaşırken, sanki her yerde kameraları varmış ve o zât sürekli beni gözetliyormuş gibi, hata yapmamak için var gücümle sakınarak, çok dikkatli davranırım.

Herhangi bir iş yapmadan önce; meselâ bir çiçek koparacaksam, havuza gireceksem, hatta bir kamelyada oturacaksam bile, durup “acaba bu zât, bu hareketimden razı olur mu? Veya hoşlanmaz mı?” diye düşünerek bir karar verirdim.

Akşam olunca da o gün yaptıklarımı tek tek gözden geçirir, o zâtın hoşlanmayacağını tahmin ettiğim hareketlerim için, telâfi etme ve kendisinde özür dileme plânları yapardım.

Evet, yukarıdaki soruya, genel olarak bu 4 maddedeki gibi cevaplar veriliyor.

Peki, bendeniz bu girizgâhı niçin yaptım?

Hemen arz edeyim:

Bizler, istisnasız olarak HEPİMİZ; şu koca Kâinatı yaratıp, şu Dünyamızı da her türlü ihtiyaçlarımızı karşılayacağımız biçimde dayayıp, döşeyip hazırlayarak, geçici bir süre bizlere tahsis eden, Kudreti ve zenginliği sınırsız olan Yüce Allah’ın geçici misafirleri değil miyiz?

Üstelik de bizleri buradan kesinlikle sevk edeceği EBEDÎ Âhiret âleminde, buradaki davranış biçimlerimize göre 8 çeşit Cennetlerde, akıl almaz saraylar ve altından ırmaklar akan köşklerde mükâfatlandıracağını, gönderdiği Kur’ân ile bildirmedi mi?

İş, güç, tahsil vs. meşguliyetler sebebiyle, Kur’ânın içeriğini araştıramayız, çözemeyiz, anlayamayız diye, Başmuallim Hz. Muhammedi SAV göndermedi mi?

Her beldeye ve her coğrafyaya ulaştırılması için, Kutup imamlarını, Mezhep imamlarını, her yüzyılda asır âlimlerini ve asrımıza da asrın âlimlerinin ittifaklarıyla Bediüzzaman unvanı verilen Zâtı görevlendirmedi mi?..

Bizlere de bu gerçekleri anlayıp uygulayabilecek kadar AKIL, ZEKÂ, HÂFIZA ve vicdan, yine bizlere, bunları tahsil ve idrak edip uygulayacak kadar bir ÖMÜR, yani makul bir süre vermedi mi?.. (Fâtır Süresi, 37. Ayet.)

Bizlerin de girizgâhtaki örnekte olduğu gibi, o 4 maddeye göre hareket etmemiz gerekmiyor mu?

Evet; O dört maddeyi, empati yaparak özetleyelim:

Akl-ı selim düşünerek, bizler de Yüce Rabbimizin nelerden razı ve hoşnut olacağını, hatta nelerden hoşlanmayıp razı olmadığını araştırarak tespit etmek zorundayız.

Sonra, bu hassasiyete göre, var gücümüzle dikkatli hareket etmek mecburiyetindeyiz.

Yüce Rabbimizin mülkü olan Dünyanın her yerinde, O cc her ân ve her saniye bizleri gördüğünün bilinci ve idraki içinde hareket etmek durumundayız.

Herhangi bir iş yapmadan önce; “acaba Yüce Rabbimiz benim bu davranışımdan razı ve hoşnut olur mu?” diye çok ciddi düşünerek karar vermek zorundayız.

Akşam olunca da her gün yaptıklarımızı tek tek gözden geçirerek, “Acaba Yüce Rabbimin razı olmadığı ve hoşuna gitmeyen bir davranışım oldu mu?” diyerek, çok ciddi bir nefis muhasebesi yapmak mecburiyetindeyiz.

Eğer bu gerçekler ışığında da gevşeklikler gösterirsek ve Şeytan ve nefsimizin hoş gösterip aldatmalarıyla Dünyaya dalarsak, Mülk Süresi 2. Ayette vurgulanan en önemli SINAVI, elbette kaybetmiş oluruz.

Böylece dünyadaki mutluluk, huzur, güven ve saadetleri, en önemlisi de bizlere vaad edilmiş olan EBEDÎ Cennetleri de kaybedeceğimiz gibi, Ebedî Cehennem azaplarını da hak etmiş oluruz. Yüce Rabbimiz muhafaza buyursun…

Öyle ya, İLÂHÎ BUYRUK DA BÖYLE DEĞİL Mİ?

 “…Onun için gücünüz yettiğince (var gücünüzle) Allah'a karşı gelmekten, haramlara girmekten sakının. Hakkı (Allah’ın emirlerini) dinleyip, itaat edin ve kendi iyiliğinize olarak hayır yolunda mal harcayın. (ZEKÂT, İNFÂK ve sadakalar verin.) Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden kendini kurtarabilirse, (nefsini dinlemeyip, hayır yolunda cömert davranırsa) asıl felâha (ebedî kurtuluşa) erenler işte onlardır.” Tegâbûn Süresi, 16. Ayet. Ve;

“Allah’ın koyduğu kurallara aykırı davranmaktan sakının ve bilin ki Allah yaptıklarınızın tamamını görmektedir.” Bakara Süresi, 233.’ün sonu.

Allah kelâmından sonra, başka söze ne hâcet?

Yazarın Yazıları