“Malûmunuz; Kur’ân-ı Kerimin, gafiller hakkında çok ciddi ve ürkütücü tehditleri var. Şöyle ki:“Sakın GAFİL’LERDEN olma!” (A’raf S. 205. Âyet.)
”
“Cehalet içinde, gaflete dalmış olan yalancılar kahrolsun!” (Zâriyat S., 10-11. Â.)[Diyenet – Yeni mealden] “Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar.” (Yasin S., 7. Â.)
Bu ayetleri ve benzerlerini okuyunca düşündüm:
Acaba bizler gafil miyiz? Veya ne kadar gafiliz? Gafletin neresindeyiz? Eğer çok dikkat etmez isek, “..sakın gafillerden olma!” tehdidine muhatap olmaz mıyız? Bu konuyu doğru tahlil edebilmek için, öncelikle “GAFİL” kelimesini doğru anlamak şarttır. Acaba Rabbimiz, hangi gafillerden bahsediyor?…
Merak ettim. 25-30 Kişilik bir toplulukta “..Gaflet ne demek? Gafil kimdir?” diye sordum. Aldığım cevapların neredeyse tamamı şu anlamlardaydı:
“-Gafil avlanmak. Farkına varmamak. Bilgisizlik. Dalgınlık. Şaşkınlık. Tehlikeyi sezememek. Uyuşukluk. Dikkatsizlik. Aymazlık. Çevresinde olup bitenleri göremeyen. Ferasetsiz. Uyanık olmayan. Önemsemeyen. V.S.” Gibi çeşitli cevaplar aldım. Bu tür cevaplar, bu kelimelerin Türkçemize yansıdığı kadarıyla doğru gibi gözükse de, Dînî literatürdeki anlamı daha farklıdır. Daha değişik bir ifadeyle, Türkçemize geçtikten sonra böyle anlaşılmaya başlamış ve öyle kabullenilmiştir. Mesela, ne gibi?
“Tahtakale” semt isminin, halk arasındaki “tahtadan kale” anlaşılması gibi. Oysa o semtin ismi, “kalenin alt tarafı” anlamına gelen “Kale altı” kelimesinin Arapçası olan, “Taht El Kale”isminden bozulma bir isimdir.
Tahtadan kale diye bir şey yok. Zamanla değişerek, tahtakale ismi uygulanır olmuş ve öyle kabullenilmiş.
İşte Gaflet veya gafil kelimelerinin anlamı da biraz değişime uğrayarak, böyle anlaşılmaya başlaması, çok normaldir.
Kur’ân-ı Kerimdeki ürkütücü bir şekilde tehdit edilen “Gafil” veya “gaflet” kelimelerinin anlamı ise daha başkadır. Şayet Türkçemizdeki gibi anlarsak, “Dalgınlık, şaşkınlık, dikkatsizlik, uyuşukluk v.s.” gibi hallerimiz de bu tehdit kapsamına girerdi. Oysa bu haller, hepimizde (az veya çok) var olan, sıradan hallerdir.
Peki, gerçek anlamda GAFLET nedir? GAFİL kimdir?
Hangi gafiller Kur’ân-da tehdit ediliyor? İşte önemli olan bu…
Cevap:
-“Gaflet; icraatlarımızda, Allah’ı c.c., Âhireti, Mahkeme-i Kübra’yı ve ebedî hayatı hesaba katmadan hareket etmektir. Her ân sınavda olduğumuzu, idrak edememe hâlidir. Gafil ise bu gerçekleri hesaba katmadan hareket eden kişidir.” Şu gelen âyet-i Kerime, yukarıdaki tezimizi de doğrular mahiyettedir:
-“İnkârcılar, ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.” (Mülk S. 20. Â.)
Gafletin; şeytanın insanoğluna karşı kullandığı gizli tuzaklarından en tehlikelilerinden biri olduğunu da çok iyi bilmemiz lazım. Şeytan bizleri gaflete düşürmek için, hiç durmadan çalışır. İşe, bizi gafletten kurtarmaya en önemli vesile olan, namaz’dan, Kur’ândan veTEFEKKÜRDEN alıkoymakla başlar. Yani, çeşitli oyunlar, eğlenceler, diziler vs. lüzumsuz meşguliyetlerle bizleri âdeta boğar. SONSUZ ve Ebedi bir hayata göre, “HİÇ” hükmünde olan şu dünya hayatımızı ve günlük işlerimizi, çok önemliymiş gibi göstermeye çalışır. Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelir…
Gaflete düşen kişi zamanla, îmanın dışına doğru sürüklenir ve daha da kötüsü, o insan KENDİSİNİ HEP DOĞRU YOLDA SANIR.
Şeytanın tuzaklarına öyle bir âşinâ olur ki, her hareketinde, örümcek ağları gibi her taraftan sarmalanır ve sonu Allah muhafaza hüsranla biter. Ölüm ona hiç ummadığı bir zamanda, âniden gafletteyken geliverir. Allah hepimizi korusun…
Evet, saygıdeğer dostlarım, yoğun meşguliyetlerimiz nedeniyle ihmal ettiğimiz bu ciddi tehlike nedeniyle, bugün bu konuyu düşündüm ve sizlerle paylaştım. İlâhi tehditlere muhatap olmamamız için, her an sınavda olduğumuzun fakında olarak, her türlü işimizde ve icraatımızda Allah’ı c.c. ve ebedî hayatımızı hesaba katmamız için, bu günkü konumuz da çok-çok önemlidir.
Yüce Rabbimiz bizleri bir an bile kendisinden gâfil etmesin. Âmin…
Bunun çaresi de sürekli bir şekilde; çağımızın Kur’ân tefsiri olan, bize Kâinat kitabını okumasını öğretip sürekli TEFEKKÜRE sevk eden ve her şeye baktığımızda “Yüce Yaratıcımızı hatırlatacak eğitimi” veren Risale-i Nur eserlerini, sürekli okumak ve semtimizdeki Nur-terapilere katılmak zorundayız.
Maneviyat ve mukaddesat düşmanlarının ve lâikliği “dinsizlik” sananların, Risale-i Nur’a çok musallat olmalarının sebebi de, Risale-i Nur eserlerinde bulunan işte bu üstün özelliklerdir. Onların, sinsi bir şekilde işlettikleri çarklarının dönebilmeleri için, “halkın gaflette olmaları”çok önemlidir…
Risale-i Nurun böylesine üstün özelliği nedeniyle, 50 ayrı lisanda, dünyanın dört bir yanında, milyonlarca kişi tarafından okunmakta, hatta birçok yabancı ülke üniversitelerinde, ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Darısı; kaynağı bizde olduğu halde, yıllarca (ezan ve Kur’ân gibi) yasaklanan, yeni-yeni aklını başına toplamaya çalışan ülkemizin başına!…
***
NOT: Şeytan bu gaflet tuzağı ile milyonları Cehenneme müstahak hâle getirdiği içindir ki; merhameti sınırsız olan Yüce Rabbimiz tarafından, “Bir saat tefekkür, bir yıl nafile ibadetten daha hayırlı” kılınmış. (K.Sitte.)
Çünkü: “Tefekkür, GAFLETİ izale eder…” (Bediüzzaman- Mesnevi-i Nuriye.)
Risale-i Nur; en etkili, en ikna edici ve en çok tesirli bir tefekkür kaynağıdır.
Risale-i Nur’un cihan şümul değeri, artık daha iyi anlaşıyor, değil mi?…
YORUMLAR