CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan ‘Dost Beykoz’a içini döktü

  • 0
  • 14332
CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan ‘Dost Beykoz’a içini döktü
CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan ‘Dost Beykoz’a içini döktü
CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan ‘Dost Beykoz’a içini döktü
CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan ‘Dost Beykoz’a içini döktü
CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan ‘Dost Beykoz’a içini döktü
CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan ‘Dost Beykoz’a içini döktü

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Beykoz İlçe Başkanı ve Beykoz’un eski Belediye Başkanı Şevket Arıkan, ‘ilk kez’ Dost Beykoz’a konuştu.

Belediye Başkanı olduğu dönemde yaşadıklarından, son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP ile ortak aday çıkarmalarına… Milletvekilliği adaylığı iddialarından Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek hakkındaki düşüncelerine kadar pek çok konuda Dost Beykoz yazarı Ekrem Tuncer’e açıklamalarda bulunan Şevket Arıkan, partinin tartışmalı ismi Hızır Yılmaz hakkındaki soruya ise mesafeli yanıtlar verdi. İçki içtiğini, Başkanlık döneminde kimi zaman yapılaşmalarda göz yumduğunu açık yüreklilikle ifade eden Arıkan, son günlerde kendisine hakaret edilmesiyle ilgili ‘sağduyulu’ davranan Yücel Çelikbilek için ise şunları söyledi: “Ben hiçbir zaman mevcut Belediye Başkanı’na laf söylettirmem! Bir gün bir yerde Yücel Bey ile ilgili bir söylem oldu ve ben orada müdahale ettim. Onu sevmeyebilirsiniz ama ona saygılı olmak zorundasınız. Yücel Bey’i Beykoz Halkı seçmiştir”

‘Bonzai içene bira tavsiyesi’

CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan, yalnızca ilçenin değil ülke genelinde de yoğun olarak tartışılan ‘bonzai’ konusuna ‘ilginç’ bir şekilde yaklaştı. Bonzainin artmasını ‘içki yasağına’ bağlayan eski Belediye Başkanı Şevket Arıkan, “Cenderede sıkıştırılıyor gençlik. Restoranlar öyle. Saat 22.00’dan sonra büfelerde bira satışı yok! Biranın dünyanın hiçbir yerinde 'zararlı olduğu' tespit edilmemiştir. Ama iki tane bira içerken, insan deşarj oluyor. O, ona bir şeyler anlatıyor. Biri 5 lira, diğeri 3 lira! Diğer sadece hap! Onu aldığın zaman ne oluyorsun biliyor musun? İşte o zaman tam da hapı yutmuş oluyorsun... Geri dönüşün yok!” diyerek, bonzaiye karşı birayı savundu.  

İşte, Dost Beykoz yazarlarından Ekrem Tuncer’in sorularıyla CHP Beykoz İlçe Başkanı Şevket Arıkan ile gerçekleştirilen röportaj:

Beykoz’a ilk belediye başkanı olduğunuz dönemi anlatır mısınız? O günlerde süreç nasıl gelişmişti?

12 Eylül sonrasının gençliğiyiz. 12 Eylül’de stajyer avukattım. Hatta Hukuk Fakültesi’ni de tam bitirmemiştim. Tek dersten bir beklemem vardı. 12 Eylül öncesinde ve sonrasında yine CHP çizgisinde Sosyal Demokrat çizgisinde siyasetin içinde gençlik örgütlerinde yer aldım. 1980 sonrasında siyasi partiler kapatılınca bizim üyeliğimiz de doğal olarak sona erdi.

1982 Anayasası’nda siyasi partilerin yeniden kurulması yönünde karar çıkınca Cumhuriyet Halk Partisi çizgisini 1980 öncesi takip eden unsurlar bir araya gelerek, rahmetli Erdal İnönü’nün başkanlığında SODEP’i (Sosyal Demokrasi Partisi) kurdular. Hemen siyasi partilerin kurulmasının ardından 1984 yılında ‘Yerel Seçimler’ gündeme geldi. 1983’te Genel Seçimler yapıldı fakat bu seçimlere SODEP alınmadı: Veto edildi. Sonra Yerel Seçimler geldi. 1984’te yapılan seçimlerde SODEP büyük bir başarı gösterdi. Ben de o dönemde Beykoz SODEP örgütünün içinde yer alıyordum. Partide genç bir avukat olarak görev yapıyordum.

‘Paşabahçe Delegesi Arıkan’

O dönemde yapılan anti demokratik düzenlemeler devam ediyordu. Dolayısıyla 'sol siyaset' toplumda sempati kazanıyordu. Örneğin yasakların kaldırılması gündeme geldi. 5 yıllık yasak konulan o zamanki Adalet Partisi’nin Cumhuriyet Halk Partisi’nin Milli Selamet Partisi’nin genel başkanlarına yönelik uygulanan yasakların kaldırılmasında, ben ilk defa Beykoz Halkı'nın karşısına çıktım. Şu anlamda karşısına çıktım: Partimin sözcüsü olarak karşısına çıktım. Partim bana seçmene bu yasakları ve diğer yandan bu yasakların demokrasiyle bağdaşmadığını anlatma görevini vermişti. O zamanlar partideki tek sıfatım; ‘Paşabahçe Delegesi’ idi...

O yasakların kaldırılmasına yönelik yapılan referandumun ardından partimiz ve Beykoz kamuoyu bizi tanıdı. Daha sonra ise 1988’de İlçe Kongresi gündeme geldi. O dönemde arkadaşlarımızın da destekleriyle İlçe Başkanlığı için aday oldum. Kongre neticesinde ise 2 oy farkla seçilemedim. Süreç devam ederken 1989 Seçimleri gündeme geldi. Seçim sürecine girilirken parti, Beykoz’da Belediye Başkan Adayı gösterecekti. Parti içi demokrasimize göre de bu ön seçimle olacaktı. Yani Genel Merkez’in işaret ederek 'şu aday olsun!' demesi o zamanlarda bizim hiç aklımıza gelmemişti. Partinin gerçek sahibi üyesidir. Kime ne görev verilecekse, partinin üyeleri ona bu görevi verir. Demokrasi anlayışımız budur.

1989 Yerel Seçimleri’nde Bedrettin Dalan’ı ve Ali Zengin’i değiştirmenin imkânsız olduğunu düşünen kesimler vardı. Ama bir noktada yanılıyorlardı. İmkânsız denilen şeylerin mimarı halktır. Halk bazen imkânsızı 'imkânlı hale' getirir. 1989 Seçimleri de bunun bir örneğidir. Benim demokrasi inancımda temel bir nokta vardır: Seçimle gelen seçimle gitmelidir! Çünkü bu seçme yetkisi halka aittir. Demokrasinin temelinde altı çizilen cümle bu olmalıdır. Halkın iradesi seçme yetkisini kullanarak oluştuğu gibi seçmeme yetkisini de kullanarak oluşur. Dolayısıyla bizim halkın iradesine de her koşulda saygı duymak zorundayız. Yıllar geçmesine rağmen bu düşüncem hiç değişmedi ve her yerde de bunu söylerim.

Belediye Başkanlığınız sürecinde o zamanki kuşak sizin halk ile olan bireysel iletişiminizden oldukça memnun. Mağdur kesim için yapılaşma konusunda da çok yardımlarınız olduğu konuşuluyor. İyi olduğu gibi kötü eleştirilerde var; örneğin o dönemde kaçak inşaata göz yumduğunuz söyleniyor. Siz bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eleştirilerin haklı olanları vardır, haksız olanları vardır. Eleştiriyi yapan arkadaşlarımızın da bilgi kaynaklarının da doğruluğu ya da yanlışlığı bu sonucu doğurur. Bu röportaj için buraya gelirken yolda yürürken mesela, hemşerilerimizle merhabalaşıyoruz falan; bir tanesi geldi, arkadan elini omzuma attı ve dedi ki, 'İşte başkan dediğin böyle olur. Sokakta elini kolunu sallaya sallaya yürür...'

Bu biraz insanın doğasında olacak. Ben insan olarak, insanları seviyorum. Bazı tipler vardır. Karakterleri gereği sever ama sevdiğinin belli etmez. Ben bunun tam aksine bunu belli etmek istiyorum. Bunun gözle görünen yanı var. Tabii benim düşünceme göre bu da yetmez hissettirmek gerekir. ‘Yahu bu adam beni seviyor’ hissini iletişim kurduğum kişiye vermem gerekiyor. Bir dönem şöyle düşünmüştüm: 'Halk, belediye başkanından ne ister? Nasıl davranılmalıdır?' İnsanlar şunu istiyor: 'Belediye Başkanları beni dikkate alsın! Bana merhaba desin! Elini sallasın! Bana ismimle hitap etsin! Bana sevdiğini hissettirsin!'. Halk Belediye Başkanı’ndan bunu istiyor.

Şimdi biz, adaylık sürecinde bire bir ‘ekmek yoğunluğu olan’ bir propaganda yaptık. Sabah saat 5.25 vapurunda propaganda çalışması yapar, bildirilerimizi dağıtırdık. Uyuyan insanlar vardı. Gece uykusunu alamamış insanlar vardı. Onların cebine bildirimimizi koyardık. Uyandırtmazdım. Bu insana verdiğimiz bir değerdir. Hissettireceksiniz. Hâlâ hatırladığım bir şeydir. Hayatı boyunca sola oy vermemiş 5-6 kişinin bana gelip 'Sırf o davranışın için sana oy verdik' dediler. İnsanlara değer vereceksiniz. Bazen hak ettiğinin de üstünde değer vereceksiniz. Hak etmese bile o değeri vereceksiniz. O bir gün, değer verdiğiniz o noktaya çıkacaktır.

Bana gelen eleştirileri düşündüğümüz zaman Beykoz’un nasıl bir yer olduğunu da düşünmek lazım. Beykoz benim dönemimde veya daha eski dönemlerde 70’lerde 60’larda nasıl bir yerdi? Burada hep emekçiler oturmuş. Bir de Osmanlı Devleti’nin birkaç tane köşkü var. Onun dışında bu topraklarda hep ‘alın teri’ var. Deri Kundura, Tekel, Şişe Cam Fabrikaları'na Kastamonu’dan Giresun’dan Trabzon’dan gelmişler. Niye Karadeniz çoğunlukta peki? Çünkü deniz yoluyla geliyorlar. Buralarda yoğunlaşılmış. Cumhuriyet, sanayi ile birlikte kentleşmeyi de eşit şekilde götürememiş. 1000 kişi çalışacaksa 1000 tane de konut üretememiş. Beykoz’un uzun yıllardır devam eden sıkıntısı da buradan kaynaklanıyor. Siz ne kadar bunun adına 'kaçak inşaat' derseniz diyin. Bu insanlar aslında en ilkel koşullarda hem emek verdiler, hem de yaşantılarını sürdürmüşler. Bugünkü kuşak onların torunlarıdır. Şimdi gündem kentsel dönüşüm oldu. O günün doğrusu gecekondulardı. İnsanlar artık daha sağlıklı, daha kullanılabilir çevrede oturuyorlar. Kim inanırdı Gümüşsuyu’nda Çiğdem’de Soğuksu’da Tokatköy’de bundan 50 yıl önce oralarda oturan birine, 'İstanbul’da 150 katlı bina olacak!' deseydik, kim inanırdı? Ama değişim insanlara bunları gösterebiliyorlar.

Arıkan: “O günün şartları öyleydi…”

Ben uzatmadan anlatayım. 1989-94 döneminde benim insanımın çocuğu askere gitmiş, gelmiş. Evlenecek: 2 odası var… Bu insana, 'Burada mahkûmsun! Burada yaşayacaksın!' deme şansın yok. Belediye Başkanı, çözüm üretecek. Kaçak yapılaşma… O günün şartları öyleydi ama bugün yapılan değişimle ortaya çıkan rant halkı da kurtaracaktır. Kentsel dönüşümdeki ekonomik değer, bugün onları kurtaracaktır. Biz o günlerde o insanların dertlerini, sıkıntılarını çözdük. Ortaya çıkacak rantlarla da bugün bu sıkıntıların çözümüne destek oluyoruz. Şimdi de CHP Beykoz İlçe Başkanı ve CHP Meclis Grup Başkanı olarak, bu sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışıyoruz. Yapılacak olan planlara müdahil olmaya çalışıyoruz.

Evet, Beykoz halkı bize muhalefet görevi verdi. Bu şu demektir: 'Beykoz’u sen yönetmeyeceksin ama Beykoz yönetilirken de ne olup bittiğini göreceksin!' Ben bir de kendimi çok fazla sorumluluk altında hissediyorum. Çünkü halk bana gelip, 'Sen bu işi daha önce yaptın, tecrübelisin!' diyor. Biz de Belediye Başkanımızla, saygı çerçevesinde Meclis çalışmalarında karşılıklı anlayışla 'Beykoz halkına ne yaparsak iyi olur? Ne yaparsak doğru yapmış oluruz?' diye sorup, bu konularda hizmet etmeye devam ediyoruz. Ama ben kaçak yapılaşmanın benim dönemimde daha çok olduğunu değil de şöyle tarif etmek lazım: Bugün konut ihtiyacı yok mu? Sıvasını kiremidini değiştirebiliyor mu vatandaş? Ben o gün vatandaşa anlayış gösteriyordum. Bugünkü yönetim, 'Ben bunu yapmayacağım!' diyor. O gün, bir kentsel dönüşüm yoktu. Kentsel dönüşümün yanında, ekonomik güç desteği de yoktu. Unutmayın ki, 1989-1994 dönemi belediye bütçesi çalışanlarının ücretini ödeyemediği için sokaktaki çöpler konusunda bile sıkıntı çeken bir belediyeydi. Böyle bir belediyede kentsel dönüşüm projesi uygulanamazdı. Bugün 2/B’den belediyenin geliri en az 400 milyon liradır. Tabii ki o bütçeyle yapılacak iş, diğer bütçeyle farklıdır. Bugünkü belediyenin de ben halkın sorunlarına iyi niyetle çözüm aradığını düşünmek istiyorum. Yanlış gördüğümüz yerde de müdahale ederiz.

1994 Mahalli İdareler Seçimleri’nde Refah Partisi’nin adayı olan Yücel Çelikbilek’in seçimi kazanacağına ihtimal veriyor muydunuz?

Demokrasiye inanıyorsanız fotoğrafa büyük bakmanız lazım. Aday değilseniz hiçbir yere seçilme şansınız yoktur. Adaysanız, diğer adaylar kadar şansınız vardır. Onu belirleyen sokaktaki vatandaşın iradesidir. Seçmen iradeleri zaman zaman olaylara göre iç ve dış etkenlere göre şekil değiştirebilir. Bu bazen kitlesel kayma şeklinde olur. Açıkçası hiç hak etmediğimiz bir şekilde biz, 1994 seçimlerini kaybettik. Tek nedeni, bugünkü hükümetin yaptıklarını bizim o zaman yapmamamızdır

Bir memurumuzun yolsuzluğunu tespit ettik. Cumhuriyet’in Savcısına dedik ki: 'Burada bir memur yolsuzluk yaptı. Bunu yargılayın!' dedik ve görevden aldık. Özel televizyon yayın hayatına yeni girmeye başlamıştı. Star Televizyonu 16 saat İSKİ’yle yattı, İSKİ’yle kalktı. Bu İSKİ söylentisi bizi batırdı. Bir tek olay, toplumsal olarak yansır. Ben şunu beklerdim Türk halkından: Siyasetçilerinin namuslu olmalarını istiyorlar; namuslu bir Belediye Başkanı ne yapar? Tespit ettiği bir yolsuzluğu gerekli yerlere ulaştırır ve ardından gereken yapılır. Halk ne der buna? 'Aferin, bak yolsuzluğunu tespit etti, götürdü savcıya verdi; dosyayı örtmedi. Ayakkabı kutularını yok saymadı'... Ne yaptı bize halk? Bizim yaptığımız bu dürüstlüğe karşılık, bize iktidar şansı vermedi. Yine gitti kasaları imha eden tarafa iktidar şansı verdi. O partinin Genel Başkanı’nı Cumhurbaşkanı yaptı. Bizim halkımız siyasi değerlendirmesini nasıl yapıyor? Bir düşünmesi gerekiyor. Ben oy veriyorum ama kendi kişisel çıkarlarım için mi oy veriyorum, yoksa ülkemin çıkarları için mi yapıyorum? Hafızalara yerleşmiş şöyle de bir düşünce var: 'Olsun yaaa, çalıyorlar ama yapıyorlar!' Böyle bir şey olabilir mi? İslam’ın neresinde böyle bir şey var? 'Benim hırsızım senin hırsızından iyidir' düşüncesi, ne kadar sağlıklı bir düşüncedir? Böyle bir şey olamaz! Biz o gün, kendi yönetimimizdeki bir İSKİ Genel Müdürü’nü savcıya verdik! Koskoca bir partiyi kapattık! Kendi bakanlarıyla ilgili Meclis’te kurdukları toplantıları yapmayanlar var ve seçmen hâlâ oy veriyor. Burada bir yanlış var. Seçim sürecinde bunu daha iyi anlatmaya çalışacağız.

Yücel Çelikbilek, Beykoz’da 3 dönemdir Belediye Başkanlığı yapıyor. Sayın Çelikbilek’i başarılı buluyor musunuz?

Benim kişisel değerlendirmemden önce toplumun değerlendirmesi önemlidir. Yücel Başkan’ı ben bazı konularda başarılı bulmuyorum. Az önce benim için söylediğiniz bir tanımlama vardı. Halkla olan bireysel iletişim konusunda ben Yücel Bey’in eksikleri olduğunu düşünüyorum. Kendi inançları gereği her türlü müdahale etme hakkını kendilerinde görürler ama yeri geldiği zaman da 'Biz kimsenin özeline karışmayız!' derler. Bunları zaman zaman sohbetlerimizde dile getireceğiz. Bugüne kadar ben Yücel Bey ile sık görüşmüş değilim.

Burada şunu söylemek istiyorum: Siyasetçilerin arkasından konuşarak karalama yapmak çok kolaydır. 'Şunu yaptı, bunu yaptı'. Ama kişinin gözlerine bakarak bunu o kadar kolay söyleyemezsiniz. Beş yıllık Başkanlık dönemim boyunca bir tek şoförüm ve ben vardım. Benim korumam, sivil polisim veya koruma polisim yoktu. Bugün de yok. Ben o gün sade bir vatandaş olarak arabadan inip eve gidiyordum. Yanımda da hiç kimse olmuyordu. Bugün de yok. Halk olduğu sürece benim korumaya ihtiyacım yok.

Görevden ayrılalı 25 yıl oldu. Bir tanesi de gelip 'Sen şunu bunu yaptın, hâlâ hangi yüzle geziyorsun?' demedi. Özel yaşantımla ilgili söylemiş olabilir: 'Sen içiyordun!' diyebilir. Evet, içiyorum. İnkâr etmiyorum ki ben bunu... Ben bugün de içiyorum. Benim içtiğimi Allah biliyor, kuldan neden saklayayım? He, o gün gençtik daha fazla içiyorduk; şimdi ‘haftada bir duble’ içiyoruz.

Söylemlerinize baktığımızda Yücel Bey’i genel olarak başarılı bulduğunuzu anlıyoruz. Son dönemde 2B ve rayiç bedeller konusunda Yücel Bey’in büyük bir emeği var. Arazi satışlarının halka direkt belediyeden satılıyor olmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu belediye projesi değil! Ne gibi bir çabası var Belediye Başkanı’nın onu bilemem ama arazilerin halka belediye tarafından satışıyla ilgili neler olacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz.

2B konusu parlamentonun bir projesidir. Hatta şunu söyleyeyim: 2B konusunda AK Parti’ye nazaran Cumhuriyet Halk Partisi’nin daha çok emeği ve uğraşları vardır. Fiyatından tutun da yasanın oluşumuna kadar. Bu yasa en az 5 defa değişti ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşleri doğrultusunda değişti. İlk uygulamaya konulduğunda yüksek fiyatlarla alıcılarına sunuldu ve daha sonra CHP’nin müdahaleleriyle birlikte değişikliğe gidildi. 2B projesi genel anlamda başarılı ve olumlu bir projeydi. Belediye Başkanlığı dönemimden beri hep sıcak baktığım bir konu olmuştur.

Şevket Arıkan: “Kent rantının takipçisi olacağız!”

Yücel Bey’in başarılı olup olmadığını önümüzdeki dönem yapacağı planlarla anlayacağız. Bugünkü Beykoz’un değerini, geçmişte Beykoz’da yaşamış dedelerimiz ortaya koydu. Burası eğer şu anda kıymetli bir hâl almışsa bu, Şişe Cam’da Tekel’de alın teri döken dedelerimiz sayesinde olmuştur. Sokakları, caddeleri varsa, onların sayesinde... Ortada bir kıymet varsa bu, onların kıymetli olmasından kaynaklanıyor... Bunun adına 'kent rantı' denir. Yücel Bey’in başarısı işte burada ortaya çıkacaktır. Bu kent rantının sıkı takipçisi olmak gerekiyor. Bu rant vatandaşa mı dönecek, yoksa bir takım patronların, iş verenlerin cebine mi girecek? Bizim takip edeceğimiz konu budur.

Ben hiçbir zaman mevcut Belediye Başkanı’na laf söylettirmem! Bir gün bir yerde Yücel Bey ile ilgili bir söylem oldu ve ben orada müdahale ettim. Bana da dönüp 'Sendeki bu Yücel Bey hayranlığı nedir?' diye sordular. Ben de onlara 'Çirkinleşmeyin!' dedim. 'Peki, bu hayranlığın nereden?' diye sordular. Ben de 'Beykoz Halkına olan hayranlığımdır' şeklinde cevap verdim. Beykoz Halkı'na olan saygımdan sevgimden… Yücel Bey’i Beykoz Halkı seçmiştir. Onu sevmeyebilirsiniz ama ona saygılı olmak zorundasınız.

Az önce üstü kapalı bahsettiniz: Yerel Seçim döneminde o dönemin çok iyi yürütülemediğini, idare edilemediğini söylediniz. Hızır Yılmaz’ın adaylığı ve o günkü stratejileri nasıl yorumlayacaksınız?

Benim bu konuda burada bir şey söylemem doğru olmaz. Bunu değerlendireceğim yer Parti Meclisimdir. Gazete sayfaları, canlı yayınlar vesaire değildir. Bunu burada konuşmak benim siyaset anlayışıma terstir. Doğru veya yanlış; bir süreç yaşandı. Bunu burada konuşmak benim açımdan doğru olmaz, diye düşünüyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi denildiği zaman akıllara hemen Genel Kurullar’daki kavga ve gürültüler geliyor. İsteyen, istediği yerde, istediğini söyleyebiliyor. Bu konuda bir yorumunuz var mı?

CHP’nin Beykoz’da topluma güven vermesi lazım. Yani bu parçalı yapı, dil birliğindeki farklı algının ortadan kalkması lazım. Bir de tutarlı olunması lazım. Yani üzüm yemekle bağcı dövmeyi ayırt etmemiz gerekiyor.

Benim başkanlığımda bugün, Cumhuriyet Halk Partisi üzüm yemeye çalışıyor. Derdimiz bağcı dövmek değil. Çünkü 'Bu bağ, Beykoz; bağcısı da Beykoz’un Belediye başkanıdır' dersek, Belediye Başkanı’nı dövmek gibi bir niyetimiz yok. Kentin sosyal donatıları, parkları, eğitim alanları bütün alanlarıyla yaşanabilir olsun isterim. Belediye Başkanı’ndan istediğimiz de budur.

Planların oluşumuna biz de olumlu katkı da bulunmak isteriz. Demokrasi, çoğunluğun canının her istediğini yapması demek değildir. Demokrasi nedir? Demokrasi, azınlığın haklarının korunduğu bir rejimdir ve muhalefetin dikkate alındığı bir rejimdir. İktidar olabilirsin ama azınlığı ve muhalefeti de dinleyeceksin. Çoğunluğun isteği budur. 'Bu, benim işime geliyor!' diyerek hareket edemezsin! Bunu yapmamalısın! 'Sayın Belediye Başkanı bu anlayıştadır' demiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın. Ben kendisine şunu söyledim: 'Biz çalışmalarınızı yaparken doğrularınızda destek olacak, yanlışlarınızda uyarı yapacağız!’. Muhalefetin anlamı budur.

Önümüzde Milletvekilliği seçimleri var. Aday olmayı düşünüyor musunuz?

Ben, kişisel olarak böyle bir hakkım olduğunu düşünmüyorum. Şu anlamda: ‘Ben adayım!’ diyerek sokağa çıkmam. 1989’da yaşadığımız adaylık sürecini anlattım. Herkes aday olabilir ama bir de siyasetin ortak aklı vardır. Ortak irade oluşur. Hiçbir akıl ortak akıldan daha güçlü değildir. Bizim arkadaşlarımız Beykoz’dan Cumhuriyet Halk Partili bir vekil çıksın isterler, bu gayet doğaldır. Olmaması eksikliktir. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi’nin Beykoz örgütü bir tane Milletvekili çıkartamıyorsa, ortada düzeltilmesi gereken büyük bir yanlış var demektir. Örgütümüz bana bu görevi verirse yaparım.

Türkiye ilk defa bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne gitti. CHP ve MHP ortak bir adayla seçim yaşadı. O süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yıllık bir geçmişi var ve biz bu geçmişe baktığımız zaman Türkiye ilk defa böyle bir seçim yaşadı. Başka bir önemi yok. İçinde bulunduğumuz siyasi şartlar ve siyasi partilere davranış biçimi de belirleme konusunda bir değerlendirme yapmayı, gerçekçi olmayı dayatır. Siyasetçi her şeyden önce gerçekçi olmalıdır. Tek başına Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin bir Cumhurbaşkanı seçtirme şansları yoktu. Siyaset, özellikle de sosyal demokrasi, bir uzlaşıdır. Ne yaparsak doğru yapmış oluruz? Sonuçları beğeniriz veya beğenmeyiz; bu, kişiden kişiye, düşünce yapısına göre değişir. Genç nüfusun özelliklerine yönelik ve AK Parti’nin adayı göz önüne alındığı zaman, muhalif kesimin Ekmeleddin Bey ile muvaffak olacağı düşünülerek aday çıkartıldı. Ekmeleddin İhsanoğlu bir uzlaşının sonucunda aday oldu. Bu uzlaşıdan 'Mutlak kendi tabanlarından oy alır' sonucunu çıkartamazsınız. Bir uzlaşıdır bu. Memnun olan da olur, olmayan da olur… Cumhuriyet Halk Partisi ve MHP tabanında bütünüyle memnuniyet sağlanamadı. Zaten bu biraz da zordur. CHP’nin ve MHP’nin oy anlamında bütünleşmesi zordur.

Arıkan: “Sonuç: 51,7. Türk Halkı, Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapmamıştır!”

Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman Ağustos ayında seçim olmaz! En ideal zaman Mart ve Nisan ya da Eylül ve Ekim aylarıdır. Ya insanlar tatile daha gitmemiş olurlar ya da tatilden dönmüş olurlar. Her türlü medya asparagası, haber kirliliği; yani devletin tüm kaynakları... Açılan seçim kampanyasındaki rakamları görüyorsunuz: Birisi 2 milyon lira, birisi 60 milyon lira... İş adamlarının olaya katılması, her türlü baskı, devlet daireleri, kamu çalışanları, yerel yönetimler, AK Parti’nin adayını seçtirmek için seferber oldu ve sonuç: Yüzde 51,7... Yani bütün bunlara rağmen Türk Halkı, Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapmamıştır! Bugün yaşadıklarımıza bakıldığı zaman, Sayın Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği dönemle bu zamanın fotoğrafına bakarsanız, söylemek istediklerimizi anlayacaksınız.

AK Parti hızla sona doğru yaklaşıyor. Ben bunu Beykoz’da söylediğim zaman 'Şevket Arıkan, Genel Başkan gibi konuşuyor' diyorlar. Sözüm ona ‘ince eleştiriler’ yapılıyor. Türkiye’nin neresinde olursa olsun, siyaset yapan her kimse, ülkesinde yaşanan olaylarla ilgili fikir sahibi olmalıdır. Ana Muhalefet Partisi’nin Genel Başkanı’na 'Genel Müdür' diyen birisiyle, ne kadar sağlıklı Muhalefet – İktidar ilişkisi içerisinde bulunabilirsiniz ki?

Bonzai... Özellikle İstanbul’da Zeytinburnu ve Beykoz’da Bonzai kullanımının hat safhada olduğu görülüyor. Yasalarda da büyük boşluklar var. Genel olarak bu konuyla ilgili neler düşünüyorsunuz?

12 yıldır yerelde ve genelde iktidarlar. Bonzai temelinde nedir? Uyuşturucudur. İstanbul’da uyuşturucu tedavi merkezlerinde toplam kaç yatak var? Devlete ait bir tek Bakırköy’de AMATEM var. Bunu şunun için söylüyorum: Yerel gazetelerin tümü bu konudan bahsediyor. Bu neyin sonucu acaba? Doğası gereği genç insan, merak sahibidir. Sigaraya öyle başlar. Alkole öyle başlar. Ben bugün gençliğimizin yerden biter gibi 'pat' diye bonzaiye merak sarmasının temel nedenini, gençliğin yaşam alanlarının daraltılmasına bağlıyorum. Gençlere hoşgörüsüz davranılıyor. Saçı okşanmıyor, sırtı sıvazlanmıyor; kuralcı davranılıyor. Bugün devleti yönetenler kendilerinin baktığı gibi bir gençlik istiyor. Gençliğin merakını ortadan kaldırmazsan, sorunlar bir bir ortaya çıkar. Bir genç çift gelmiş şurada karşılıklı çay içmek istiyor; 'Buyur içsin!' diyorsun. Öteki de bira içmek istiyor; 'Parkta bira içemezsin!' diyorsun. Yaşam alanlarını daraltıyorsun. Cenderede sıkıştırılıyor gençlik. Restoranlar öyle. Saat 22.00’dan sonra büfelerde bira satışı yok! Biranın dünyanın hiçbir yerinde 'zararlı olduğu' tespit edilmemiştir. Ama iki tane bira içerken, insan deşarj oluyor. O, ona bir şeyler anlatıyor. Biri 5 lira, diğeri 3 lira! Diğer sadece hap! Onu aldığın zaman ne oluyorsun biliyor musun? İşte o zaman tam da hapı yutmuş oluyorsun... Geri dönüşün yok!

Bunlar birden patlamadı ki. Son 3 yıldır bunlar ortaya çıktı. Bira içmeye alan bulamayan gençlik, bonzai içmeye nasıl alan buluyor? Ben sana söyleyeyim: Birayı ağacın dibinde içemezsin ama bonzaiyi ağacın dibinde içebilirsin. Büfelerde saat 22.00’dan sonra bira satışı yok! Peki, gençler saat 22.00’dan sonra yatağa mı yatıyorlar? Eee? Ne yapıyorlar sokakta? Bir tanesi bile bonzai içse, kafayı bulduktan sonra o, buna anlatıyor; bu şuna anlatıyor... Bu, amip çoğalması gibi hızla artıyor...

Dost Beykoz  / Ekrem Tuncer / Gencebay Gür

Dost Beykoz yılın öğretmenini seçti: Özge Taşçı
Önceki Dost Beykoz yılın öğretmenini seçti: Özge Taşçı
Alaattin Köseler Beydost etkinliğine katıldı
Sonraki Alaattin Köseler Beydost etkinliğine katıldı