Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Cezaevlerindeki yüksek tahsillilere dikkat

Bugün, net istatistik rakamlarıyla konuşulacak. Türkiye’de Üniversite mezunu oranı 2009’da %8 idi. 2024’de %24,6’ya yükseldiği halde, hiç Üniversite mezunu olmaması gereken cezaevlerinde;

CTE verilerine göre, niçin 24458’den daha çok Üniversite mezunu var?

Lise mezunu da 84090 kişidir. Bu çelişkiyi hiç düşündük mü?

TÜİK Araştırmalarına göre 1927 yılında yapılan bir istatistikte, ülkemizdeki okuma-yazma oranı % 10,5 iken, bugün okuma yazma oranının % 95’i geçtiği görülüyor.

Üniversite sayımız ise 1927’leri bırakınız, 1982’de bile sadece 19 adet Üniversitemiz vardı. Bugün tam 209 Üniversitemiz var.

1931 Yılında Türkiye’de 13 Adet Cezaevi (Hapishane) vardı.

2025’te yani bugün, tam 403 Adet cezaevi var. 30 kattan daha fazla…

Burada durup şu ŞOK edici soruyu soralım:

“HANİ BİR OKUL AÇMAK, BİR HAPİSHANE (Cezaevi) KAPATMAKTI?

Acaba, niçin TAM TERSİ oluyor?

Son 100 seneden beri, her bir Üniversite açtıkça, maalesef 2-3 Cezaevi inşa etmeye mecbur kalındı…

Oysa Osmanlı imparatorluğu döneminin son yılları olan 1870 yıllarında, 84 Üniversite düzeyinde (hatta daha yüksek derecede eğitim veren) Medreseler vardı.

Aynı tarih olan 1870’te, sadece 1 (Bir) adet (1831’de açılan Sultanahmet) Cezaevi vardı.

Demek ki; “Bir okul açmak, bir cezaevi kapatmak” Atasözü, uzun yıllar önceki Sıbyan Mekteplerinin, Medreselerin, Tekkelerin, Zaviyelerin, Kur’an Kurslarının AÇIK olduğu dönemler için geçerliydi ve çok çok doğruydu.

Fakat bir asırdan bu yana, Lâikliğin (gerçek manada DEĞİL) YANLIŞ manada uygulanmasıyla, bu durum maalesef tamamen tersine dönmüştür.

Yani, Allah inancından ve her türlü üstün Ahlâk prensiplerini içeren İslâm Dininden yoksun eğitimlerle, bugünkü nesil türetilmiştir.

Dindar ailelerde ve gizli saklı meşru cemaatlerin kontrolü altında yetişenler HÂRİÇ, genelde Din ve Ahlâktan yoksun, Deist, Ateist, başıboş ve kanun boşluklarından yararlanan, kendine buyruk bir nesil ortaya çıkmıştır.

Giderek artan; hak-hukuk tanımaz, hırsız, kapkaççı, teknik hesaplarla banka hesaplarını boşaltan, çeşitli tuzaklarla halkın hesaplarına musallat olan soyguncular, gaspçılar, tecavüzcüler, kadın cinayetleri, teröristler vs. çoğalmasıyla, cezaevleri yetmez oldu.

Çok üzülerek tekrar edelim ki, Cezaevlerine girenlerin çoğunluğunu Yüksek tahsilliler teşkil ediyor, cahiller değil!

Peki, BU OLUMSUZKLARIN ÇÖZÜMÜ ve bu YARALARIN TEDÂVİSİ VAR MI?

CEVAP: Elbette VAR ve tek cümleyle:

Neler yasaklandığında bu acınacak duruma düşüldüyse, işte onların, en kısa bir zamanda tekrar, o değerlerin uygulanmaya başlatılması, tek NET ÇÖZÜMDÜR.

Fakat her güzelliğin ve avantajların, mutlaka bir bedeli var.

Bu bedel ile Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, hem Kur’an için, hem ezan için, hem şapka iktisası kanunları için, BİNLERCE MÂSUMLAR İDAM edildi.

Ezana müsaade eden iktidarlara bile darbeler yapıldı.

Hiç kimse kusura bakmasın; bu yaralara NEŞTER vurması gereken bu günkü güçlü İKTİDAR bile, maalesef 24 sene içinde çok ÂCİZ kalmıştır.

Çünkü Din düşmanlığının temeli öyle sağlam atılmış ki, dokunulması bile kargaşa sebebi oluyor. Din Düşmanlığının korunması ve yaşatılması için, güçlü bir parti görevlendirilmiş.

Camilerimizde, okul öncesi Din eğitimi başlatıldığında, o güçlü partinin yönetimi ve yandaş kurumları tarafından, Yüce Dinimize “ÇAĞ DIŞI” iftiralarıyla tepki gösterilmeye başlanıyor.

Fakat çok net bilinmelidir ki, güneş balçıkla sıvamadığı gibi; İslâm Güneşi de iftiralarla ve baskılarla asla sıvanamaz, sıvanamayacak…

Er veya geç, mutlaka ülkemizde de SERBESTÇE, gönül huzuru içinde doğacak ve ona yönelen tüm gönülleri aydınlatacak ve ısıtacaktır.

TARİH BUNA ŞÂHİTTİR:

Bir asırdan beri yasaklanan, İslâm Ahlâkının Resmen yaşatıldığı o yıllarda; siftahını yapan esnaf, “komşu esnaf da siftahını yapsın” diyerek, hazır müşterisini komşu esnafa yolluyordu.

Peki, bugün öyle mi?

Fakir ve yoksul bulunamadığı için ve onuru rencide edilmesin diye, SADAKA TAŞLARI icat edilmişti.

Zenginler sadaka, infak ve Zekâtlarını meydanlardaki o taşlardaki oluklara, ALTIN ve GÜMÜŞ para olarak bırakıyor. Fakir ve yoksullar, sadece birkaç günlük ihtiyacını alıyordu. Zenginler o taşları her zaman kontrol edip takviye ettiği için, her zaman o taşlarda, Altın ve Gümüş paralar bulunuyordu.

Bugün, devletin emriyle tekrar başlatılsa, acaba fakirlere, o taşlarda hiç altın ve gümüş para kalır mı?

Böylesine GÜVEN ve BEREKETLİ günlere çok çok muhtacız, değil mi?

Engel olanlar utansın!

Ve iyi ki ÂHİRET, Mahkeme-i Kübra ve Cehennem var…

Yüce Rabbimiz hepimizi, o güzel günlere kavuştursun, ÂMÎN…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

5 adet yorum var

  1. Allah razı olsun Pek Muhterem Hocam.Türkiyemizin hayati önemde bir meselesine parmak basmış; çözümü de isabetle ve delilleriyle ortaya koymuşsunuz.Rabbim tesirlerini halketsin inşallah… Mübarek cumanızı bilmukabele tebrik eder; hürmet ve muhabbetle sonsuz selamlarımı sunarım.

  2. Amin inşâallah
    Cenabı Allah C C ebeden razı olsun inşâallah
    Güzel bir örnek verdiniz.
    Anlayana anlamak ismeyene ne anlatırsanız anlatın
    Sağ kulağından girer sol kulağından çıkar..
    Akşamınız hayırlı olsun inşâallah

  3. Amin inşâallah
    Cenabı Allah C C ebeden razı olsun inşâallah
    Güzel bir örnek verdiniz.
    Anlayana anlamak ismeyene ne anlatırsanız anlatın
    Sağ kulağından girer sol kulağından çıkar..
    Akşamınız hayırlı olsun inşâallah

  4. Allah razı olsun Pek Muhterem Hocam. Türkiye'mizin hayati önemde büyük bir meselesine parmak basmış; çözümü de isabetle ve delilleri ile ortaya koymuşsunuz . Rabbim tesirlerini halk eylesin inşallah… Mübarek cumanızı bilmukabele tebrik eder; hürmet ve muhabbetle sonsuz selamlar sunarım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER