A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 02/09/2011 00:11
  • 19.966

21-25 Ağustos 2011 tarihlerinde, yüz kişiye yakın bir Türk heyetiyle gittiğimiz Çeçenistan’da, bir çok şaşkınlıklar yaşadık.

Hayal bile edemediğimiz, birçok sürprizlerle, ummadığımız gelişmelerle karşılaştık. Umduklarımıza 180 derece ters olarak, hem maddi ve hem de manevî alanda, ŞANTİYE BİR ÜLKE ile karşılaştık…

Bu güne kadar, Çeçenistan ve Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov hakkında, (müspet veya menfi) okuduklarımızı, duyduklarımızı bir tarafa bırakarak, sadece şahit olduklarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Öyle yâ, Şeriat bile zâhire göre hükmeder.   

Medyada (doğru veya yanlış olarak) dillendirilen Rusya ile gizli anlaşmaların olup-olmadığını, yönetimin halka ihanet edip-etmediğini veya Cumhurbaşkanının hareketlerinin şov veya ihlâslı olup-olmadığını, ilgili diplomatlara ve siyasal bilimcilere havale ediyorum...

Uçağımızdan Grozni’ye indikten sonra, havaalanı çıkışında bizleri öyle muhteşem, dört minareli ve yepyeni bir cami karşıladı ki, adeta büyülendik ve bizi karşılayan ev sahibi ekip ile pek ilgilenemedik. İlk işimiz ev sahiplerinden müsaade alarak, o muhteşem camide hep birlikte namaz kılmak oldu. İkindi namazı sonrası şehir merkezine girerken, bu şaşkınlıklarımız bir kat daha arttı. Yolumuzun sağı ve solu hafriyatlarla, yeni yükselen temellerle, her biri Avrupâ-î ihtişamda ve düzende göz kamaştıran yeni binalarla dolu. Bir kısmı gökdelen olmak üzere, şantiye bir şehre giriyorduk. Oysa medyadan öğrendiklerimizle, savaş sonrası virane olmuş, tahrip edilmiş, (Bosna Hersek’te gördüğümüz gibi,) duvarları mermi delikleriyle yıkılacak hale gelmiş bir şehir göreceğimizi zannediyorduk. Birkaç yıldan beri Grozni’de yaşayan Türk’lere bütün bu gördüklerimizin sebebini sorduk. Birçok kişilerle yaptığımız görüşmelerden sonra, şaşkınlığımızı daha da arttırdı. Şöyle ki: 

Grozni’de iki büyük inşâat şirketi var. Birisi, PENTA İnşaat. Sahibi ise Türk sevdalısı olup, şirketinde 3000’den fazla Türk çalıştırıyor. 35 Yaşlarında olmasına rağmen, yılın genç “altın işadamı” seçilmiş olan Azeri asıllı Şiyavuş Mehmetzade. (Bizi ağırlayan sponsor.)

Diğeri ise BORA İnşaat. Sahibi Alper Suri adında Ankara’lı bir Türk işadamı. En büyük inşaat şirketi unvanıyla 4000 civarında işçi çalıştırıyor… 

Çeçenistan seyahatimiz, ayrıca uluslar arası bir kongreye dönüştü. 

İnşaatları bizzat yerinde denetleyen C.başkanı yardımcısından bile bilgiler alabiliyoruz.

Bir gün sonra açışlı yapılacak olan birkaç dev caminin ve devâsâ medresenin başında görüyoruz kendilerini. C.başkanı ise Türk heyetinden bürokrat arkadaşlarla, gecenin ikisinde medrese denetiminde karşılaşıp, uzun-uzun sohbetler etmiş.

Böyle bir ülke elbette çok hızlı kalkınır…

Çeçenistan konusunda daha geniş bilgi isteyenler, şu birkaç linki taşıyarak tıklayabilirler:http://www.cecenler.net/component/content/article/48-ehrazatn-goezueyle/133-ramazan-kadirov-kimdir.html  

http://www.cecenler.net/component/content/article/59-muhammed-kerkueklue/281-cecenistan-konusunda-yanllar-ve-dorular.html 

http://www.cecenler.net/component/content/article/59-muhammed-kerkueklue/281-cecenistan-konusunda-yanllar-ve-dorular.html 

 

Çeçenistan'da son birkaç yıldır savaş değil, barış, huzur ve hem maddi ve hem de manevi anlamda, azami gayretli çalışmalarla, yeniden yapılanma devam ediyor.
Ülkede, şaşırtıcı bir hızla, büyük bir imar ve kalkınma hamlesi yaşanmaktadır. İnşaat şirketleri, 24 saat vardiyalı olarak (gece ışıldaklarla) sürekli çalışmaktadırlar.
Alkol ve uyuşturucuya karşı amansız bir mücadele verilmekte olup, yeni nesil mahvolmaktan kurtarılmış gözüküyor. Şu anda da bu illetler kesinlikle yasaktır ve âcil ağır cezayı veya sınır dışı edilmeyi gerektiren suç niteliğindedir.
Çeçenistan'daki mevcut yönetimin, çağdaş teknolojide kararlı olduğu, dininde mutaassıp ve tasavvuf ehli olduğu gözlenmektedir.
Ülkede karışıklık çıkarmak isteyen muhaliflerin sayısı “yok” denecek kadar azdır ve her şeye rağmen çok ciddi tedbirler alındığı da bildirilmiştir. 

Birkaç örnek: Bayanlara sarkıntılık etmek, sınır dışı sebebi olup, zina suçunun cezası ise infazdır. Hırsızlık suçunun en hafif cezasının ise elinin içine kurşun sıkmak olduğu, yıllardan beri orada yaşayan Türkler tarafından ifade edilmektedir. 

Bu ilginç bilgilerden başka bizzat gözlemlerimiz de şöyledir: 

Kur’an kurslarına ve medreselere halk desteği çok olduğu gibi, devlet eliyle de çok ciddi destek var. Bizim de açılışına katıldığımız bir medrese, Cumhurbaşkanının ve yardımcısının iştirakiyle açıldı.
Yine bizlerin katıldığı CAMİ açılışlarına, devlet başkanı, C.Bşk. yardımcısı, yabancı konuklar ve ulema katıldılar. Açılışta, mehteran bölüğü bu coşkuya katkıda bulundu...
Kur’ân Kursu ve medreselerin yüzlerce talebeleri 7-15 yaş aralığında görülüyordu. Bir öğle namazını yaklaşık 300 kişiyle kıldığımız büyük bir cami cemaatinin, % 60’ı, 7 ile 20 yaş aralığındaydı. Bu tablo da; Çeçenistan’ın manevî istikbalinin de çok aydınlık olduğunun bir müjdesi olarak okunuyor… 

 

Türk medyasında çıkan haberleri bir tarafa bırakıp, gözlemlerimizi aktarmaya çalıştım. 

Benim de daha önce okuduğum “…Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov içki âleminde görüntülendi…” haberinin yanılgı sebebini şöyle yorumlayabilirim:

Bizler de iftar için bir Restorana girdiğimizde, lobi vitrinlerinde bol-bol şarap veya wiski şişeleri gördüğümüzü ilgililere bildirerek “..bu ne hâl?” dedik. İlgililer ise gösterdiğimiz o şişeleri gözlerimizin önünde alarak bize getirdiler. Onların, özellikle Çeçenlerin çok sevdiği saf ARMUT SUYU ve diğer saf ve temiz meyve suları olduğunu görünce, su-i zannımızdan utandık. Herhalde Türk medyası da, bizim gibi merak edip sorsaydı, araştırsaydı, onlar da yukarıdaki o çirkin haberi yapmazlardı, diye düşünüyorum… 

 

Almanya veya Japonya gibi ülkeler, haksızlığa uğradıkları savaşlar sonrası, silkinerek, rehavetten kurtularak, el ele ve omuz omuza dayanışarak önceki hallerinden çok daha ileri teknolojiye ulaştıkları çok net ortadadır. Ülkemizin, Filipinlerin ve benzer birçok ülkenin, yarım asırdan fazla MANEVÎ EROZYONLAR sonrası silkinip, maddi ve manevi alanda devâsâ adımları da ortadadır. (Ateşte eritilen demirin, daha güzel şekillendirildiği gibi.)

Çeçenistan da, bir asra yakın bir zaman içinde, manevî erozyonun ve ezilmişliğin altında, maneviyata karşı aşırı bir susamışlık varmış. Bu nedenle İslâm’a ve Kur’âna dört elle sarıldıkları görülüyor. Bizleri bağırlarına basıyorlar. Girişlerin ve geçişlerin yasak olduğu yerlerde, sadece “Türk delegasyon” dememiz, bütün yollarımızı açıyordu…

NOT: 1.) Bazı Türk araştırmacılar Çeçenistan’daki güzel gelişmeleri kabul ettikleri halde, devâsâ camiler için bile, “Mescid-i Dîdâr” diyerek yönetimi Rusya’ya bağımlı olmasıyla eleştiriyorlar. Bu konuyu kanaat önderleri konumunda olanlara sorduk: “Çeçenistan’ın zenginliklerine ve güzelliklerine ağız suyu akıtan öyle çok ülke var ki, paratoner olan Rusya’dan bağımsız kalsak, onlara karşı savunmasız şekilde kucaklarına düşeriz” diyorlar.

2.) Köşe yazısı sınırlarını daha fazla zorlamamak için, burada ara vereceğim. Bir sonraki yazımda ise bugün unuttuklarımı ve çok ilginç maceralarla dolu olan dönüş yolculuğumuzu takdim edeceğim, inşallah. Bizlere bu seyahat fırsatını sağlayan, Sn. Siyavuş Mehmetzâde ve Seyfullah Türksoy’a şükranlarımı sunarım.

Yazarın Yazıları