Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 28/07/2022 Son günceleme: 03/08/2022 12:59
  • 3.815

“Pante rhei” yani “her şey akar” diyor, antik yunan doğa filozofları.

Sürekli bir devinime ve değişime işaret eden bu sözü anlamaya çalıştıkça hayatımızda birçok şeyin değiştiği ve değişimin mutlak olduğunu idrak ediyoruz.  Herakleitos’ un “aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” sözü de bu değişimi daha net bir şekilde gösteriyor bizlere. Akan bir nehir düşünelim ve o nehrin suyunda yıkandığımızı varsayalım. Aradan biraz zaman geçince o nehre tekrar girdiğimizde ne nehir aynı nehirdir ne de biz aynı biziz. Hayat da böyledir;  her şeyin sürekli değiştiği, bizlerin dahi bu değişime dâhil olduğu bir süreç mevcut. Yeni kazanımlar, kayıplar, mucizelerle dolu yaşantımızda bu kadar hareketin içinde insan nasıl oluyor da hayatı erteliyor?

Hep bir şeyleri bahane ederek hayallerimizi erteliyoruz,  aslında kendimizi erteliyoruz. Mesela bir günde ortalama 8 saat iş yerinde vakit geçiriyoruz. 1,5 saat iş yollarında geçiyor. Mesai dışında da iş ile ilgili şeylerle zihnimizin meşgul olduğunu varsayarsak bir günün neredeyse tamamı işte geçiyor. Yani ömrümüz işimizde geçiyor.  Düşünsenize işinizi sevmiyorsunuz ve sürekli zihniniz yorgun. Hayallerinizden çok uzaklarda size dayatılanı yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Bir ömrü mecburiyetlerle yaşamak bir prangaya bağımlı olmak değil de nedir? Yaş almadan fırsatları kaçırmadan sağlığı kaybetmeden neden adım atmıyoruz. Kant'ın  “sapare aude” ( aklını kullanma cesareti göster)  sözü geldi aklıma. Şu kısacık hayatta cesaret kullanmamak neden?

İnsanlar ekonomik şartlardan ötürü evlenmeye cesaret edemiyor. Düğün masrafı, ev mobilyaları vs. derken ortaya ödenmesi çok güç meblağlar çıkıyor. Peki, şimdi ülkede kriz var diye kimse evlenmesin mi? Aynı şey çocuk sahibi olmak için de geçerli. Hayatta olumlu ya da olumsuz birçok duyguyu deneyimliyoruz ve birçok sıkıntıyı aşıyor arkada bırakıyoruz. Derdin sahibi derdi verdiyse muhakkak peşinde bir kolaylık vardır. Bu bağlamda Müslüman ümitsizliğe düşmez bilir ki güzel günler görecek. Kötü olan şeyler bir şekilde düzelir fakat hayat geçiyor. Bugün karşımıza çıkan mutlu olma fırsatını somut ve maddi sebeplerden ötürü ertelemek niye. Madama Coco’dan paspas takımlarını alıp, kolundaki altınlarını şıngırdatmadan da mutlu olamaz mı insan. Sahip olduğumuz kültür ve gelenekler de insana büyük yükler yüklüyor. Çeyiz, bohça, şatafatlı törenler… Fakat gerçekten bu ritüelleri gerçekleştiremeyecek olmanın altında kalıp ezilen gençler evlilikten de soğuyor. Şık ve temiz elbiselerle helalinden nikâhı kıydırıp sonra gücünün yettiğince alabildiğin eşyalarla sevdiğin insanla mutlu olma gibi bir seçenek varken insanlar neden ısrarla kendini zora sokuyor.  Düşünsenize karşınıza biri çıkıyor çok seviyorsunuz evlenmek istiyorsunuz ama malum şartlardan ötürü evlenemiyorsunuz. Hayat çok kısa, ömür elimizden kaçıyor, tutamıyoruz. Peki, o zaman niye bazı şeyleri kolaylaştırmıyoruz. Niye hayallerimizin, sevdiklerimizin peşinden gitmiyoruz.

Yaşanacak olan yazılmış olan bir şekilde yaşanılıyor. Bize çizilmiş olanı yaşarken hayatı ertelememek gerektiğine inanıyorum. “Carpe diem” diyerek anı yakalamaya ne dersiniz?

Yazarın Yazıları