“Normalleşme, normalleşme…” Bir varmış bir yokmuş… Bu mayanın tutmayacağı, böyle bir şeyin olmayacağı belli değil miydi?
”
Normalleşme, normallik severler ile olur; kaos ile beslenenler ile olmaz…
Yatak odasından toplarlar adamı işte böyle…
Şimdi Esenyurt’u inletsek ne fayda?
Kayyumluk makamında itinayla pozlar bile verilmiş. Sen normalleşelim de, onlar inatlaşsın…
Belediye Başkanı suç işlemişse, tabii işlem yapılır. Ama bu vaka, bir kıstırma operasyonu kokuyor. Şahsı 10 yıldır takip ediyorsan ve suçluysa, belediye başkanı olması için neden temiz kâğıdı verdin de aday olmasını sağladın diye sormazlar mı adama?
İşimiz duaya kaldı: Dua edelim de, İBB’nin önünde, Saraçhane’de, Sayın İmamoğlu’nun ve oylarımızın hakkını savunmak için başlamayalım toplanmaya sonrasında…
Normalleşme konusuna döneceğim az sonra…
Hakikaten cünüp mu geziyorlar!
Baksanıza yeni doğmuş bebekleri öldürüyoruz.
Devlet yurtlarında kız çocuklarıyla ilgili belgelenmiş iğrenç iddialar var.
Kara para aklayan “enerci”ciler, tecavüzcüler, dolandırıcılar büyüklüğüyle övündüğümüz adalet saraylarımızdan ellerini kollarını sallaya sallaya çıkıyorlar.
Liyakat, yetenek zaten hak getire…
Az kazananın sırtında vergi kırbacı, çok kazanansa sürekli sıyırmalarda.
Herkesin başı dumanlı… Her yerde şiddet… Küçük Teksas’a döndü memleket….
Çözülemeyen iğrenç cinayetler… Daha onca iğrenç şey….
Bunca ahlaki çürümüşlük bir solcu parti iktidarında olsaydı; ne derdi şu vatandaş: Bu iktidar cünüp geziyor da ondan başımıza geliyor bütün bu bela!
5 vakit ezanların okunduğu şu memlekette, sözde Allah Allah nidaları arasında bu ahlaki çöküş, bu yalan dolan, bu kul hakkı neden peki?
Neden biliyor musun?
Allah diyen herkese inanıyorsun da ondan!
Oysa, unutma ki: şeytandan çok Allah’ı iyi bilen yok!
Yoksa hakikaten birileri -sanıldığının tam aksine- cünüp mü geziyor nedir?
IMF, yine mi efendi oldu?
Efendim cami avlularında bazı yaşlı amcalar, Akepe rejimini överlerken, IMF boyunduruğunun bu hükmet döneminde bitirildiğinden dem vuruyorlardı, gururla… Aktif muhabirlik yaptığım dönemde sokak röportajlarında yandaşlardan en çok duyduğum savunma buydu.
Katar- matar, Arap sermayesi, kaymaklı ihaleler derken sıcak parayı ülkeye soktuk ve İMF’yi bir müddet unuttuk.
Sonra ne oldu peki? Hazineyi tam takır ettik. Devletin malı deniz…. Denizi bile tükettik; o denli yedik! Şimdi ne mi oldu? Ce-e! IMF ile aşkımız küllerinden yeniden doğdu. IMF efendimiz yeni talimatını vermiş bize, Amerika’da: Aman ha, asgari ücrete yüzde 25’ten fazla zam yapma!
Hay hay efendim!
IMF deseydin ya!
Sayın IMF! Desene: Canımcığım, bırak şu zavallı asgari ücretliyi de, kamuda samimi olarak “itibardan” tasarruf edin, diye.
Desene, kur korumalı mevduat da neyin nesiymiş; kaldırın bu kara deliği diye.
Desene, geçiş garantili köprü mü olurmuş; bitirin şu saçmalığı diye…
Desene, şu ihaleleri helaliyle dağıtın önce diye.
Desene, tarım öldürülür müymüş, tarımı yeniden canlandırın hele, diye! Üretin artık diye.
… Ay diyeceğin o kadar çok şey var ki sayın IMF!
Kusura bakmayın sayın Özgür Özel, normalleşmeyin!
Döndüm işte yine normalleşme konusuna…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, verdiği bir röportajda, “normalleşme” konusundaki eleştirilere cevap vermiş ve hatırladığım kadarıyla, normalleşmeyelim de, kavga mı edelim anlamına gelen bir cümle kurmuş.
Hayır efendim, siz sakın kavga etmeyin! Biz millet olarak, bıktık bu kuru efe ağzından zira… Aman kavga etmeyin tabii de, memleket sınırlarının ırzına geçen, vatan topraklarını ve vatandaşlığı peynir ekmek gibi satan, ülkede tarım başta olmak üzere üretime dair ne varsa bitiren, hazineyi yandaş kayırmacı ihalelerle boşaltan, onun bunun tarafından “kandırılıp kandırılıp” durup da ülkeyi her türlü zarara gark eden, minnacık çocukları bile yurt dışında yaşama hayaline bürüyen, din ile kandırmaktan bıkmayan, yalan söyleyen, bağıran, çağıran, işçisini, emeklisini ezen, kara para aklayıcılara adalet dağıtıp adalete asıl ihtiyacı olanları adalet peşinde koşturan, Türk’ün ve Milli Misak’ın düşmanı olduğunu her fırsatta ıspatlayan, kan emici, umut yiyici, gözü doymaz bir Akepe yönetimiyle de siyaset için bile olsa yakınlaşmayın, el sıkışmayın be!… Valla siyaset için bile olsa yapılmayacak bazı şeyler var… Normalleşmeyiniz, hesap sorunuz. Bazı şeyler af edilmez!
Bir de… Hani şu ünlü Akepe ceketi var ya… Hani, “Kazandıran ceket” miymiş neymiş adı. Onu giymiştiniz ya, hiç doğru olmadı!
Diyanet İşleri’nin damadı Beykoz’a atanmış
Ulusal basından duyduğumuza göre, çok kıymetli Diyanet İşleri’mizin başkanı Ali Erbaş’ın damadı, iddiaya göre, hizmet süresi yeterli olmadığı halde, Beykoz’a müftü olarak atanmış… Vaize olarak atanan eşiyle birlikte kendilerine “villa gibi” de bir lojman tahsis edilmiş…
Habere göre, birinci derece ilçe olarak kabul edilen Beykoz’a müftü olarak atanmak için 6 yıl hizmet süresi gerekliymiş ancak damadımız için bu süre göz ardı edilmiş… Neymiş bu atamanın gerekçesi peki: “Hizmet gereği ve ihtiyaç.” Efendim kulislere göre, diyanet çalışanları bile pek rahatsızlarmış bu atamadan… Atama yasal olsa da helal değil diyorlarmış…. Aman kardeşim, helal haram mı kaldı be… Memleket baştan sona haram….
Biliyor musunuz, aslında bu haberin hiçbir haber değeri yok. Niye mi? Akepe döneminde iyice kanıksadığımız türde haberlerden de ondan… Dedik ya, memleketin hangi işi helal ki?
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim: Şeytan, sanırım bazı tür insanlar ile daha çok uğraşıyor.
Beykoz Belediyesi Kültür kursları açmada sanırım sınıfta kalacak!
Beykoz demişken… İnanılır gibi değil, anlamak da mümkün değil, ama koskaca Beykoz Belediyesi, bundan önceki Akepeli belediyeler döneminde gayet güzelce yönetilen kültür kursları açma konusunda şaşılacak derecede beceriksiz çıktı… Belediye, -bu çağda- online başvuru almayı beceremediği gibi, neredeyse dönem sonu yaklaşıyorken başvurusunu aldığı kursları başlatamadı bile… Bunun sebebi ne olabilir anlayabilmiş değilim. Biri bir anlatsın da, anlayalım… Umarım bu sınıfta kaldığı tek ders olur CHP’li belediyemizin. Zira, görünen o ki, sanırım Beykoz Belediyesi kültür kurslarını açıp yönetme konusunda sınıfta kalacak…
Kimse kusura bakmasın!
Akepe’yi zerre kadar sevmediğimi sağır sultan bilir… Bilir bilir de, bu gerçek; muhalefetin, özellikle ana muhalefet partisinin gördüğüm yanlışlarını, eksiklerini söylememe asla engel değil… Bir şeye tapan biri olmamak lazım. Kimse hiçbir konuda fanatik olmamalı…
İyi yapınca övgü, eksik ve kötü yapınca, baban bile olsa yergi… Kimse kusura bakmasın…
Uyarılarımız dost uyarısıdır.
Ayın şarkısı
2024’ün ekim ayının şarkısı olarak şunu seçtim: Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda….
Beğendiniz mi?
Mavi gözler
Bu yazıyı Cumhuriyet Bayramı’nda yazıyorum. Yani bayramların en büyüğünde, en kutsalında, en anlamlısında… Ve bir kere daha, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, bu topraklara bu rejimi hediye ettiği için bir vatandaş olarak ama özellikle bir kadın vatandaş olarak en içten sevgi ve saygımla, teşekkür ediyorum.
Ata’m, Gençliğe Hitabe’nde yazmış olduğun tüm uyarıları kanlı canlı yaşadığımız şu dönemde, içim buruk bu bayram yine…
Ama biliyorum, sen diyeceksin ki bana, o mavi gözlerini gökyüzüne kaldırarak, umutla: İleriye, daima ileriye!
Siyaset yapma şekli artık kaostan besleniyor. Durumu anlatan güzel bir yazı olmuş.Elinize dilinize sağlık .
Her kelimenizin altına imzamı atıyorum sevgili Arzu Hanım maalesef yüreğimiz buruk,bu rezillikler karşısında bitmiyor bu karabasan
Eline, kalemine sağlık Arzu. Bütün gerçekleri tüm kaygılarımızi dile getirip yazmışsın. Bizler ne yapabiliriz diye düşünüyorum. Ülkede herşey dibe vurmuş durumda. Nasıl yukarı çıkacağız!??
Sevgili okul arkadaşım. Acı gerçeklerin üstüne basan bu ülkede sevilmez. Ama gerçekler de hep senin gibi güçlü, azimli ve keskin kalemlerce vurgulanır. Azmine kalemine sağlık. Öpüyorum güzel ellerinden.
Ülkenin sob zamanlarda yaşanan tüm gerçeklerini yazıya dökmüşsünüz.Muhalif bir vatandaş olarak bende aynı düşüncelerdeyim.Muhalefet alttan aldığı sürece bu sorunları yaşamaya devam edeceğiz.Akp ile normalleşme asla olmaz.Kaleminize yüreğinize sağlık.Başarılar dilerim.