A. Raif ÖZTÜRK
  • 16/12/2019 Son günceleme: 16/12/2019 09:37
  • 5.475

Bukalemunların en belirgin ve en bariz mucizevî özellikleri; renk değiştirmeleri, gözlerinin birisinin radar gibi ön-arka ve SAĞ yönünü tararken, diğer gözünün ise ön-arka ve SOL yönünü taramasıdır. Farklı yönlere bakan bu gözleri ile hem avını takip eder, hem de düşmanından sakınmaya çalışır.

Ayrıca; dört ayağının da dalları kavrayacak kıskaç şeklinde ve kuyruğunun da dengesini sağlayacak ve bazen dala sarılıp tutunacak biçimde oluşu da ayrı bir sanat mucizesidir.  

Bu özellikleri taşıyan 180’den fazla çeşidi, hatta bazı kaynaklarda 202 türünün olduğu biliniyor.

Bu bariz özelliklerinden başka öyle orijinal ve üstün sanat hârikası bir dili var ki, bu dilin yapısını, yani mekanizma olarak sanat yönünü düşündüğüm zaman, bir de böylesine hârika bir mekanizmanın kendi kendine oluştuğunu iddia eden lâik (sözde) bilim adamlarını gördükçe, iliklerime kadar ürperiyorum.

Çünkü bendeniz Japonya’da ve Japonlarla birlikte 3,5 sene (mekanik, elektronik, hidrolik ve pnömatik sistemlerle işleyen) robotik makinaların eğitimini almış olduğumdan, her türlü mekanizmaya bu göz ve bu bilinçle bakıyorum, o laik prof’lar gibi tesadüfen veya evrim geçirerek oluştuğunu asla kabullenemiyorum.

Öyle yâ; o yüzlerce Profesörlerin bile Hâlâ işleyiş teknolojsini bile çözemedikleri bu gözlerin yapısını, renk değiştirmelerini, ayakların ve kuyruğun özelliklerin hatta sadece DİL’i, cansız, akılsız, kör, sağır olan atomlar, mineraller, moleküller vs. nasıl icad etsinler ki?

Zerre kadar aklı, ilmi ve şuuru olan kişiler bile, sadece bu hârika DİL mekanizmasının bu atomlar ve diğerleri tarafından icad edilemeyeceğini, hatta tesadüfen asla olamayacağını idrak eder. Yeter ki inadına aykırı düşünmesinler…

Bakınız bilimsel kitaplarda bu renk değiştirme olayı nasıl çelişkili anlatılıyor:

Araştırma sonuçlarına göre bukalemunların bir pigment hücresinin içinde 130 nanometre boyutunda çok sayıda küçük kristallerin bulunduğu ve bu kristaller arasındaki boşluklar arttıkça ya da azaldıkça kendisine gelen ışınların farklı yansıtılmasını sağladığı tespit edilmiştir. Hatta bu pigment hücrelerinde kristal katmanın bir değil, iki tane olduğu görülmüştür.

Kristaller arasındaki boşlukları arttırarak, hangi rengin seçici olduğunu değiştirilebilir ve yansıtılır. Kristaller arasındaki boşluklar arttıkça daha uzun dalga boyları yansıtılabilir. Yani kristaller arasındaki boşluk arttıkça renk maviden yeşile, daha sonra sarıya sonrada turuncuya döner.

2015 yılında, Cenevre Üniversitesi bilim insanlarının yaptığı araştırma aslında bukalemunların renk değiştirmesi ile ilgili tüm bildiklerimizin yanlış olduğunu gösterdi. Bilim insanları, sakin yeşil bukalemun ve heyecanlı sarı bukalemunların deri örneklerini karşılaştırdıklarında; heyecanlı bukalemunun derisi içindeki kristal aralıklarının çok daha fazla olduğunu bulmuşlardır. 

Kâinatta onu daha iyi anlamamızı sağlayacak milyonlarca gizem, SIR mevcut. Bukalemunların nasıl renk değiştirdiklerini anlamak onlardan sadece biridir. …

Önceden renk değişiminin, renkli hücrelerdeki ayrışan pigmentlerle sağlandığı sanılıyordu. Ama bilim insanları, değişen şeyin aslında alt taraftaki kristaller olduğunu buldular. Aslında renk değiştirmiyorlar. Bukalemunların pigmentlerle ilişkilendirilen renk değiştirme özelliğinin farklı ortaya çıkmasının yanında bukalemunların derilerinde normal renkleri olan yeşili içeren pigmentlerin bile olmadığı bulundu.

Bukalemunlar kristaller arasındaki mesafeyi arttırarak hangi rengin seçilerek yansıtılacağını değiştirebilirler. Kristaller arasındaki daha büyük boşluklar daha uzun dalga boylarını yansıtmada daha iyidir. Yani aralık arttıkça renk maviden yeşile, sarıya, turuncuya ve kırmızıya doğru değişir. 

Yani bir bukalemunun yeşil görünmesinin nedeni pigmentten gelen sarı ışık ve onun altındaki kristal yapıdan yansıyan mavi ışığın kombinasyonudur. …deniliyor  

Gördüğünüz gibi bu bilimsellik adı altında yapılan anlatımlar ve biyolojik olarak o günkü şartlarda tespit edilenler, daha sonra yalanlanabiliyor.

Üstelik te bu tespitler doğru bile olsa, sadece var olan işleyişin tespitleridir ve hiçbir işleyiş asla tesadüfen olamaz.

Fakat bir takım isimler takılarak Yüce Yaratıcının sanat eseri olduğunun kamufle (ört-bas) edilmeye çalışılması, hem insanları ahmak yerine konulması, hem de Yüce Yaratıcı kabul edildiğinde oluşacak bazı mükellefiyetlerden sıyrılmaya çalışılması utanç vericidir…

Bukalemunun Mûcizevî dili hakkındaki anlatım şöyledir:

-“Avı tespit edip avlanma mesafesine girdiğinde iki gözüyle odaklanıp, sağa sola sallanır tam mesafeyi tespit ettikten sonra büyük bir hızla (22 km/saniye {79 200 Km./saat} hız ile) avına dilini atar. Dili birbiri içine geçmiş kıkırdaktan oluşup, salgıladığı kaygan sıvıdan ibarettir. Birbiri üzerinde kayan kıkırdaklar, ucundaki daha sert parça ve vantuz kısmı sayesinde avına isabet eden dil, ava yaşama şansı tanımaz.”

Hollandalı iki araştırmacı; Leiden Üniversitesi’nden Jurriaan de Groot ve Wageningen Üniversitesi’nden Johan van Leeuwen, bukalemun dilinin avı yakalama sırasında nasıl çalıştığını anlayabilmek için saniyede tam 500 kare yakalayan, hızlandırılmış x-ışını filmi çektiler. Filmler, bukalemun dilinin ucunun 50 g’de (g= yer çekimi sabiti) hızlandığını ortaya çıkardı. Bu hızlanma ise, bir jet uçağının erişebileceği hızlanmadan 5 KAT daha fazla. Bu DİL mekanizmasının ne kadar çok ilginç ve hârika olduğu anlaşıldı, değil mi? Allahü Ekber…

İşte sözlerin en doğrusu:

“Sizin için hayvanlarda da, elbette ibretler vardır, … …” (Nahl Suresi, 66)

“Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir” (Bakara Suresi, 29)

Yazarın Yazıları