Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 10/04/2011 00:11
  • 18.601

1994 kriziyle başladı her şey. Çok şiddetli fakat kısa süren bu krizin temelinde Avrupa para piyasalarında yaşanan karışıklık, bazı ülkelerdeki devalüasyonlar ve klasik, “sıcak parayı çekme” politikası vardı.

50. Hükümet; (1. Çiller Hükümeti) 25.6.93-5.10.95 Sonuç, 1994 Ekonomik Krizi, yüzlerce şirket battı, on binlerce insan işsiz kaldı.

51. Hükümet; (2. Çiller Hükümeti) 05.10.95-30.10.95 Siyasi Krizler ve Koalisyonlar Ekonomi gittikçe dibe vuruyor.
52. Hükümet; (3. Çiller Hükümeti) 30.10.95-06.03.96 Siyasi ve Ekonomik Krizler sürüyor.
53. Hükümet; (2. Yılmaz Hükümeti) 06.03.96-28.06.96 Ekonomi bir türlü rayına giremiyor.
54. Hükümet; (Erbakan Hükümeti) 28.06.96-30.06.97 28 Şubat ve Post Modern Darbe.
55. Hükümet; (3. Yılmaz Hükümeti) 30.06.97-11.01.99 Kriz derinleşiyor 28 Şubat’ın tahribatı gün geçtikçe daha da derinleşiyor.
56 ve 57. Hükümet; (Ecevit Hükümeti) 11.01.99-18.11.2002 Anayasa kitapları havada uçuyor ve yıllık faizler % 12500’ü gördü. Ülkemiz siyasi ve ekonomik buhranın pençesinde.
 
58. Hükümet; Abdullah Gül Hükümeti, 28.11.2002-11.03.2003
59. Hükümet; Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, 14.03.2003-29.08.2007
60. Hükümet; Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, 29.08.2007-06.07.2011
61. Hükümet; Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, 06.07.2011
 
Tüm bu gelişmeler sonuç itibariyle (her krizde olduğu gibi) ülkemizin dış piyasalarda rekabet gücünü kaybetmekte olduğu beklentisini yaratmıştı.
 
1993 sonunda 14 bin TL olan dolar kuru Nisan 94 krizinde 40 bin TL’ye fırlamış, faizler yıllık % 400’leri görmüştü. Yine TYT Bank, İmpex Bank, Marmara Bank ve niceleri bu dönemlerde hortumlanmış ve trilyonlarca batık para devletin sırtına yüklenmişti. Doğan her çocuk borçlu doğuyor ve bu yük her geçen gün artıyordu.
 
O dönemlerde başlayan ve 2002’ye kadar devam eden soygunun bazı aktörleri; iş ve siyaset ayağında; Cem Uzan, Yahya Demirel, Cavit Çağlar, Özer Çiller ve niceleri, asker ayağında Güven Erkaya, Çevik Bir, Erdal Ceylanoğlu, Teoman Koman ve niceleri ve malum medya ayağı…
 
Kiminin yüzlerce dairesi, gayrimenkulleri, kiminin bankalarda yedi göbek sülalesine yetecek nakit paraları. Çoğu halen yurt dışında geçici sefasını sürerken kırmızı bültenle aranmaya devam ediyor.
 
Düşünsenize; paşamın maaşı 2100 Dolar, 28 Şubat süreci sonrasında aldığı dairelerin toplam değeri 5 milyon Dolar. Bu daireler neye karşılık verilmiş paşama? Yahu adamlar emlak kralı olmuş be!
 
Hayali ihracatçılara onlarca milyar doları bu çilekeş vatandaşın cebinden vermedi mi bu ülkenin siyasileri. Yahu adam Kuveyt’e parke taşı ihraç ediyor. Bir hesaplıyorlar parke taşlarını, Kuveyt’e komple döşesen üst üste on kat döşemen lazım. Bu ülkeyi böyle alçakça, böyle rezilce soydular! 
 
Bu ülke insanı faiz-medya ve darbe üçgenine otuz yılda 1,5 trilyon dolar faiz ödedi. Her krizin ardından milyarlarca dolar kayıp, milyonlarca işsiz ve onlarca yıl geri gitti bu ülke. Ta ki 2002 yılına kadar.
 
2008 yılında ABD’de başlayan ve kısa sürede tüm dünyayı kasıp kavuran global kriz için “teğet geçecek” diyen başbakanı ti’ye alan ekonomistleri (!) unutmuş olamayız değil mi?
 
TEFE’nin % 121, TÜFE’nin ise% 106 olduğu günleri…
 
Anayasa kitapçıkları havalarda uçarken gecelik faizlerin % 12 500’ü gördüğü günleri…
 
O günlerde IMF’nin kapısında mendil açmış dileniyorduk be!
 
Yahu 12 yıl önce biri “bak görürsün yakın zamanda IMF’ye borç vereceğiz” dese “hadi lennnn” derdik.
 
Ben sadece minik bir hatırlatma yapmak istedim.
 
Malum çok kolay affediyoruz ve çok çabuk unutuyoruz.
 
Bu gün ülkemiz, dönem dönem dünyadaki krizlerden etkilense de siyasi istikrarını bozmadıkça ve ekonomisini profesyonel ellere teslim etmeye devam ettikçe kolay kolay kriz etkisine gireceğe benzemiyor.
 
Ekonomik göstergelerin uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarınca da nihayet takdir edilmeye başlanması, ülkemizin elini daha da güçlendiriyor. Bunun sonucunda kısa vadeli yüksek faizle Türkiye'ye yıllarca ağır fatura çıkaran yabancı sermayenin yerini, uzun vadeli ve düşük faizli kalıcı yatırımların alması ile Türkiye nihayet dikkatini kısa dönemler yerine büyük ideallerle bezenmiş geleceğe çevirebiliyor.
 
Bunun içindir ki Cumhuriyetin 100. yılını temsil eden 2023 vizyonu hiç de hayal değil. Hatta Türklerin Anadolu’ya ayak basmasının 1000. yılını temsil eden 2071 vizyonu dahi bence bir ütopya değil. Kaldı ki ülkemizin politika belirleyicileri bunu dahi dillendirmeye başladılar.
 
Yeter ki inanalım.
 
Vesselam…
 
Not: Merhum Babam Mehmet Ali Kavrak’ın rahatsızlığından vefatına ve sonrasına kadar ziyaret ederek, arayarak, mesaj göndererek acımızı paylaşan, bizlerden manevi desteğini esirgemeyen tüm akraba, dost ve saygıdeğer büyüklerime Kavrakoğlu Ailesi adına en derin şükranlarımı sunuyorum. Allah hepinizden razı olsun
Yazarın Yazıları