Melih PERÇİN
  • 01/01/1970 Son günceleme: 21/01/2015 23:11
  • 6.583

Yazının sonunda söyleyeceğimi şimdiden yazayım…

İki şeyi görünce için hep cız etmiştir. Mekke’de Kabe’nin etrafında yükselen devasa otellerle, Boğaziçi’nde her gün bir ucube gibi yükselen gökdelenler… 

İki güzide şehir de ehliyetsiz liyakatsız yöneticilerin elinde ne yazık ki gözlerimizin içine baka baka yok ediliyor…                                                                   

 

Yaşayan Boğaziçi

Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarı olan Prof. Dr. Haluk Dursun hocamız Yaşayan Boğaziçi’ni İstanbul’da Yaşama Sanatı adlı kitabında şöyle anlatır; “ İstanbul Boğazı,  her ne kadar Haydarpaşa Limanı'yla Ahırkapı Feneri arasından başlatılabilirse de, Boğaziçi özelliğine Tophane-Salacak arasında kavuşur. Bu başlangıç Rumeli Feneri-Anadolu Feneri hattına ka­dar uzayabilmekle beraber Rumeli kavağı-Anadolu kavağı sınırında son bulur. Boğaziçi kültürü bu sahalar arasında bulunan bölgelerde yaşayan insanların hayat tarzını, top­rağa, suya ve havaya olan uyumlarını yahut uyumsuzluk­lara buldukları çözüm şekillerini ifade eder.

Bazı şehirler hayatlarını, varlıklarını suya borçludurlar. Su onlara bir hayatiyet katar. Bir renklilik, bir canlılık, bir görüntü zenginliği ve estetik değer de getirir. Suyun genişliği, görüntüsü yani şekliyle, şehrin suya olan bakışı, duruşu ve suya yatkınlığı ortaya çıkan manzarayı etkileyen faktörlerdir. 

 Bazen su, sadece şehrin içinden değil, birçok şehirden bir bölgenin tümünden geçtiğinde ortaya genel bir kültür çıkarır. İstanbul’da ise Boğaziçi sadece İstanbul’dan geçer. Aynı görüntüyü başka hiçbir yerde vermez. Çünkü başka yerden geçmez…

Boğaziçi Türk kültüründeki ismiyle bir Nehr-i Aziz’dir.

Boğaziçi’ne büyük bina yakışmaz. Tarih boyunca Boğaziçi yalıları hep iki katı aşmayan narin, ahşap binalar olmuşlardır.

Boğaziçi manzaralı gökdelenler

1983’te çıkarılan bir kanunla, tarihi, coğrafi, mimari ve manevi zenginlikleriyle, dünyanın en önemli bölgelerinden biri olan Boğaziçi’nde tarihî ve tescilli eserler dışında yapılaşma yasaklanmıştı...

Biraz mizahi olacak ama pencerenizi açsanız ya da balkona çıksanız Boğaziçi İmardan hemen bir ekip ne yapıyorsunuz diye yanınızda anında bitiverir… Biranda vay be derseniz… İyi de bu kuleler bu gökdelenler dikilirken neredeler diye düşünmeden edemiyor insan… Gerekli izinler alınmıştır ki müdahale edilemiyor.  Bunun en tipik örneği İstanbul ile özdeş hale gelen tarihi Sultan Ahmet Camiinin orta yerine hançer gibi saplanan 16/9 ismini taşıyan Zeytinburnu sahilindeki o üç gökdelen…

Avrupa’da toplam 647 gökdelen bulunurken bu gökdelenlerin 107 tanesi İstanbul’da. Yani Avrupa’daki her 7 gökdelenden biri İstanbul’da bulunmakta…

Ak Parti döneminde İstanbul’da gökdelen inşaatları patlama yaşadı… Yeter ki arsayı ve parayı bul gökdelenleri dikmek kolay oldu…

Rant için İstanbul’u ve en önemlisi Boğaziçi’ni çirkinleştiren bu yapılaşmaya İstanbul’da yaşayan insanlar artık izin vermemeli…

Bir Söz

“ Gökdelen, kent içindeki arsaları oldukları yerde çoğaltmanın mekanik hilesidir.” Frank Loyd Wright (1867-1959 )

Selam ve dua ile…

 

Yazarın Yazıları