Muharrem ERGÜL
  • 29/04/2017 Son günceleme: 29/04/2017 17:52
  • 8.103

16 Nisan referandumu tartışmaları öncesinden gözümüzden kaçan çok önemli ve hayırlı bir hizmet arada kaynadı gitti

Beykozluların uzun yıllardır özlemle beklediği arabalı vapur seferleri Çubuklu ile İstinye iskeleleri arasında araç ve yolcu taşımaya başladı.

Bu çok önemli bir hizmet, günlük siyasi kaygılarımızdan dolayı gündemimizi yeterince işgal edemedi. Hatta umurumuzda olmadı.

Hatta bazılarımız, "kim bilir bu arabalı vapur seferleri birileri istediği için koyulmuştur" mealinde ifadelerde bile bulundu.

Ne yazık ki toplum; önemsemesi gereken konuları es geçip, fındık kabuğunu doldurmayan konuları baş tacı etmekle meşgul.

Neyse, ben bu arabalı vapur seferlerini "Samuel Beckett'in, Godot'u Beklerken" oyunundaki gibi hiç gelmeyecekmiş diye düşünürken gelmişti.

Çok gecikmişti, ama gelmişti.

Hatta öylesine gecikmişti ki bu hizmet, neredeyse Ahmet Arif'in "Hasretinden prangalar eskittim" şiiri yaramıza tuz basacaktı.

Neyse, sonuçta Çubuklu ve İstinye iskeleleri arasında başlayan bu hizmet onlarca yıllık hasreti bitirmişti.

Şimdi bunca siyasi tartışmanın ve günlük telaşın içinde "amaan bana ne umurumda mı veya çok mu önemli" diyebilirsiniz.

Ancak unutmayalım ki, İstanbullunun ulaşım sorunu ancak bu tarz yöntemlerle çözüme kavuşturulacaktır.

Öyle ki, bu hattın dışında İstanbul Boğazının en az sekiz veya on noktası arasında, Asya-Avrupa araç ve yolcu geçişleri arabalı vapur hatları oluşturulmalıdır.

Bu oluşturulacak yeni hatların, Boğaz trafiğine ve uluslararası antlaşmalara mani bir durumu yoktur.

Bir zamanlar tüm ulaşımını denizden yapan İstanbullu bugün deniz ulaşımını unuttuysa trafik yoğunluğundan şikayette ne kadar haklı bunu da bilemiyorum.

Dünyada tarifeli vapur seferlerinin başladığı ilk kentlerden biri olan İstanbul ve İstanbullu geçen zaman içinde "deniz yolu ulaşımını niçin bu kadar ihmal etti" sorusu sadece bir trafik sorunu olmayıp ayrıca da bir kültür sorunu olarak önümüzde durmaktadır.

1840'lı yıllarda "Tersane-i Amire'nin" yolcu ve arabalı vapur seferlerinin seyrekte olsa yolcu taşımaya başlaması İstanbul için çok önemli bir gelişmeydi.

Ardından 1851 yılında kurulan "Şirket-i Hayriyye" (Bugünkü Şehir hatları işletmesi) ise, düzenli yolcu taşıma işini üstlendikten sonra İstanbul Boğazı irili ufaklı vapurlarla, bir yakadan diğer yakaya o güne göre muazzam bir yük ve yolcu taşıyordu.

Bu nedenle İstanbul, camileri, minareleri, konakları, yalıları, yokuşları, sanat eserleri kadar vapur ve iskeleleriyle hafızalarda yer etmiştir.

Başımızın üstünde çığlık çığlığa uçuşan kocaman martılar, boş bulunduğumuz bir anda düdüğünü öttürerek bizi sıçratan vapurlar, semaver bacaları, davlumbazları ve muşamba tenteleriyle siyah bir kuğu misali hatıralarımızın amiral gemileri gibidirler.

Yani eski İstanbul demek, her şeyden önce deniz demek vapur demek, iskele demekti.

Ya bugün? Ya bugün? Bu soruyu bugün sorsak "İstanbul demek ne demek?" diye. 

Kim bilir hangi cevapları alırız?

Bir iskeleden başka bir iskeleye yolcu taşıyan vapur bugün kaçımızı heyecanlandırır? Boğazda kaç yolcu vapuru, kaç iskele vapuru vardır? Kimin umurunda olur bugün?

"Öyle çok günlük telaş ve kaygılarımız var ki, vapura iskeleye sıra mı kalıyor?" diyeceksiniz. Size de hak veriyorum.

Neyse, dönelim yine, İstanbul Boğazına, vapurlara, iskelelere, insanlara.

Boğaziçi, "Şirket-i Hayriyye" vapurlarının düzenli bir şekilde sefer yapmaya başlamasından sonra kalabalıklaştı. Küçük yerleşim yerleri, vapurlar yolcu taşımaya başladıktan sonra gelişip birer köy halini aldı.

Yüzyılımızın başında, Boğaz'da vapurların yanaşabileceği iskele yok gibiydi. Zamanla her köye iskele ve bekleme yerleri yapılarak, Boğaz köyleri ile şehir merkezi diye bildiğimiz İstanbul diye tanımladığımız Eminönü semti birbirine bağlandık.

Bugün hala Boğaz köylerinden Eminönü semtine gidenler "İstanbul'a gidiyorum" derler. Hoş ve nostaljik bu söylem bize geçmişle ilginç bir bağ kurar.

1970'li yıllarda Boğaz'ın Anadolu Yakasında 13 iskele, Avrupa Yakasında 14 iskele her gün binlerce insanı, uğurluyordu. Ya bugün? Nüfusu 1970'te 75 bin civarında olan Beykoz'da deniz yolunu kullanan yolcu sayısı, nüfusu 300 bine ulaşan bugünkü Beykoz'dan çok daha fazlaydı.

Şimdi üç Boğaz Köprüsü yapıldı diyeceksiniz. Doğruda otomobil sayısı her ay İstanbul'da 20 bin civarında artıyor. Yani köprüler bir kolaylık, ancak deniz ulaşımı İstanbullu için kesin çözüm. Hele hele Beykoz için deniz ulaşımı bulunmaz bir fırsat.

Boğaz vapurları bizi bir yerden bir yere taşımakla kalmayıp sosyal kaynaşmayı sağlayan önemli bir unsurdu da. Bugün de aynı özelliğini koruyor. Vapurdaki karşılaşmalar, çay, simit sohbetleri, martılarla paylaşılan rızıklar, hepsi kültürel bir dünyanın penceresini açıyor bize.

İstanbul Boğazı, tanıdıkça daha iyi anlaşılan bir dost gibidir. Anlaşıldıkça o dostun özellikleri bizlerde güzel anılar bırakır. Boğaz'ın köyleri için yakıştırılan tanımlamaları kim bilir kaçımız hatırlarız?

"Beykoz'un paçası
Çubuklu'nun suyu
Kanlıcan'ın yoğurdu
Anadoluhisarı'nın mısırı
Çengelköy'ün zerzevatı
Kuzguncuk'un haşeratı
Beylerbeyi'nin teşrifatı
"

Bu kültürel tanımlamalar hep iskeleler ve vapurlar sayesinde ortaya çıkıyordu.

İstanbul demek Boğaziçi demek, iskele demek, vapur demekti.

Her bir iskelenin, her bir vapurun, her bir kaptanın her bir yolcunun hikayesi bugün hala yazılmayı bekliyor.

1970'li yıllarda iskelesinden sabah 14 vapur kalkan Beykoz Vapur İskelesinden bugün kalkan vapur sayısı hepimiz için düşünülecek bir durumdur. Bu durumdan da hepimiz sorumluyuz.

Ne yazık ki, deniz yolculuğu tercihimiz hiç yok gibidir. Biz deniz yolculuğunu tercih etmedikçe iskelelerimizde, vapurlarımızda mahzun kalmaya devam edecektir.

İstanbullu ve Boğaz köylerinde yaşayan bizler deniz yolculuğunu keşfetmeden İstanbul'u yeniden doya doya yaşayamayacağız. Her gün İstanbul'un trafik çilesini çekmeye devam edeceğiz.

Size küçük bir rakam vereyim.

"Şirket-i Hayriyye'nin" 1914 yılındaki bir istatistiğine göre Çubuklu Vapur İskelesi'nden sadece sabah saatlerinde 190 kişi yolculuk yaparmış. Maalesef bugünkü yolcu sayısı bu rakamın çok altındadır.

Çubuklu-İstinye arasında arabalı vapur seferleri konulunca bunlar geldi aklıma.

Boğaz iskeleleri hem vapura hasret, hem insana...

Yazarın Yazıları