Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Bizler de bombardıman altındayız

Kısa bir girizgâhtan sonra, nasıl bombardıman altında olduğumuzu arz edeceğim.

Her akşam yüreklerimiz kan ağlaya ağlaya, Filistin’de, Gazze’de, Mescid-i Aksa’da ve Kudüs’teki akıl almaz zulümleri ve soykırımı gördükçe çaresizlikten kahroluyoruz.

Bu bombardımanları ve özellikle nesli kurutmak için hedef alınan o paramparça çocukları gördükçe, her akşam farklı duygularla, ayrı atmosferlere giriyorum. Bu akşam dünyanın gözleri önünde, aylardan beri vicdansızca işlenen vahşetleri izledikten sonra, İKİNCİ LEM’ADAKİ olaylar aklıma geldi.

Malumunuz olduğu gibi, 2. Lem’ada Hz. Eyyüb’ün A.S. kıssası anlatılıyor.

Onun hastalıkları, yara bereleri ve de teslimiyetleri anlatıldıktan sonra, “İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar. Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini (dünya hayatını) tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor.” 

Bakınız şu son iki cümle çok önemli!

“Hz. Eyyüb’ün AS yaraları, kısacık olan Dünya hayatını tehdit ediyor. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun (hatta SONSUZ-SINIRSIZ) olan Âhiret hayatımızı mahvediyor.” Deniliyor.

Şimdi düşünelim:

Kârun gibi veya Firavun gibi dünyanın en zengini olarak veya ulaşılamaz saltanat sahibi olarak 100 sene yaşayıp, EBEDÎ olarak CEHENNEMDE kalmak mı tercih edilir?

Yoksa 50-100 sene yaralı, bereli hastalıklı veya bombalar altında eziyetli bir hayat yaşayıp, EBEDÎ olarak CENNETLERE kavuşmak mı tercih edilmelidir?

Elbette gönül ister ki zengin ve saltanat sahibi olup, EBEDÎ olarak CENNETLERE kavuşmak tercih edilecektir, fakat yok öyle bir dünya!

Çünkü bu dünyanın, İMTİHAN DÜNYASI olduğunu yüce Rabbimiz onlarca ayetleriyle bizlere bildirmiştir. Hatta her asırda ve her dönemde, insanlık tarihi boyunca 124 BİN Peygamberler göndererek insanlık âlemine bunları açıklattırmış.

Oysa insan öyle bir varlıktır ki, (çoğunluk olarak) ÎMÂN etmesi için 124 BİN peygamber yetmiyor. Fakat İSYAN etmesi için, bir Şeytan yetiyor…

İnsan imtihan dünyasında olduğunu unutuyor, kendisinden üstün ve mutlu olanlara bakarak, kendisine takdir edilen mevcut şartlarına razı olmuyor. Dünyanın kısacık, geçici ve FÂNİ hayatına takılıyor. Ahiret hayatının BÂKÎ ve EBEDÎ olduğunu da unutuyor, sınanmak ve İMTİHAN için takdir edildiği belâ ve musibetlere isyan ediyor.

İnsanı böyle tanımladıktan sonra, konu başlığımıza dönelim.

 

Yani, bizler nasıl bombardıman altındayız?

CEVAP:

Ebedi düşmanımız olan Şeytanın, her dakika, hatta her ân bombardımanı altındayız. Fakat bu bombardıman öyle sinsice oluyor ki, zalimleri de İslâm düşmanlarını bile bizlere hoş gösteriyor. Bizleri Hûd Süresi 113. Ayetinin tehditlerine muhatap ediyor. Bakınız, Bir de sakın zulmedenlere (zalimlere) meyletmeyin, sempati (bile) duymayın. Yoksa size ateş (Cehennem) dokunur. Aslında sizin Allah'tan başka yardımcınız yoktur. Sonra O'ndan da yardım görmezsiniz.”

Şimdi düşünelim; bu bombardımandan insanlığın % kaçı kendisini koruyor?..

 

Yine Şeytan ve Nefis yüce Rabbimizin bizlere olan; Fâiz, zina, gıybet, hanımların örtünme emirlerini ve yasaklarını hoş göstererek, bizleri bu konuda bombardıman altına alıyor. Bu bombardımandan % kaçımız tedbir almışız?

 

Çevre, TV. Dizileri, internet, hevesât, fuhşiyât, Allah’ı ve Âhıreti unutturan her türlü meşguliyetlerin bombardımanı altındayız ve yaralar bereler içindeyiz.

Bunların her birisi de “Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun (hatta SONSUZ-SINIRSIZ) olan Âhiret hayatımızı mahvediyor.”  

 

Şimdi tekrar düşünelim: Filistinlilerin, Gazzelilerin, Mescid-i Aksa ve Kudüslülerin bombardımanları mı daha tehlikeli?

Yoksa bizlerin; sadece şu saymaya çalıştığımız bombardımanlar mı daha tehlikeli?

Öyle yâ o Filistinliler, vatanlarının müdafaalarında, kararlılıkla, İmanla direniş gösterdikleri için, Yâ ulaşılması pek mümkün olmayan ŞEHİTLİK makamlarına kavuşuyorlar. Veya Cennetlerle müjdelenen, sabır ve gaziliklerle Ahiret hayatlarını kazanıyorlar…

-Bizim bombardımanlarımız öyle mi?

-Aslâ!

-Bizim bombardımanlarımız hem sinsi, hem üstü örtülü, hem câzip, çekici ve aldatıcı, hem de çoğunluğa karşı direnmemiz ve mücadelemiz çok çok zor. Hatta imkânsız gibi!…

İşte bu nedenlerle bugün, bu önemli konuyu seçerek, takdirlerinize sunuyorum.

Filistinli kardeşlerimizin bu fiziki bombardıman altında gösterdikleri ulvî direnişleri, bizlerin (yukarıda hatırlatmaya çalıştığım) hem fiziki hem de manevi bombardımanlara karşı direnişlerimize bir örnek olsun. Ki, başarılarımıza vesile olsun, inşallah…

Onlar için de her şeye rağmen; Allah’a bile meydan okuyan zalim Netanyahu ve ordularına karşı, dünyayı şaşkına çevirecek üstün başarılarla muzafferiyetler niyâz ediyorum…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER