Mustafa ÇALIŞAN
  • 01/07/2019 Son günceleme: 01/07/2019 00:42
  • 5.449

Tarih: 18 Haziran 2019 Salı

Cep telefonuma gelen bir whatsapp mesajıyla irkildim. Sultanlar Ailesinin ikinci kuşak yaşayan çınarı ve grubun başkanı Şeref Yıldız Ağabey Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur yazıyordu. İnanamamıştım…

Hemen telefona sarılıp ailenin damadı Prof. Dr. Faris Kaya beyi ve oğlu Faruk Yıldız beyi aradım. Ve dünyanın en çıplak gerçeği olan ‘ÖLÜM’ hakikatiyle bir kere daha yüzleştim.

Küllü nefsin zaikatül mevt. (Bütün canlılar ölümü tadacaktır.)

Ve tarih: 19 Haziran 2019 Çarşamba

Yer: İstanbul Beykoz Göksu Mah. Peksimetçi Salih Ağa Camii.

Saatlerimiz ikindi vaktini gösteriyordu. Normalde yarım saatte gideceğimiz yere 3,5 saatte ancak ulaşabildik. Caminin musallasında Şeref abinin tabutu duruyordu ve yer gök insan kaynıyordu. Gelen bu insanlar toplumun her kesiminden şahsiyetlerdi. Siyasiler, en üst seviyede temsil edildi. Ülkemizin çok tanınmış sanayicileri ve iş adamları... Sivil toplum temsilcileri... Kültür, sanat, basın yayın, akademik camiadan her türlü temsilci vardı. Ve en önemlisi halk ve millet gönüllü olarak iştirak etmişlerdi. Tek amaç bu hayırlı ve güzel insana son görevimizi yapalım demekti.

Yüzlerce otomobil ve binlerce insan sel olmuş geliyordu ve gelmekte. Okunan hatimler ve Fatihaların sayısını bilmek mümkün değil... Ve her gün de okunacak hatimler…

Akın akın ikindi namazına müteakip cenaze namazına geçtik. Mikrofondaki hoca Şeref Yıldız beyle olan 50 yıllık hukukunu anlatıyor ve şöyle diyordu: ‘’Tanıdığım ve çok sevdiğim Şeref bey tam 50 yıldır yardımseverlikte, iyilikte, cömertlikte sınır tanımayan gani gönüllü bir insandı. Bizzat benim içinde bulunduğum kafilelerle yüzlerce belki binlerce insanı Hacca ve Umreye götürdü. Sadece bu bölgede 3 tane cami-i şerifi kendisi yaptırdı ve yanlarına okul, Kur’an kursu ve sosyal tesisler inşasını gerçekleştirdi. O kadar çok hayr-u hasenatı var ki anlatamam. Binlerce insana fabrikasında ve iş yerlerinde iş ve aş sahibi yaptığını biliyorum. Ve hayatının son 50 yılında her meselede İslami hassasiyeti öncelik sırasına koyan bir mümin idi.

‘’Elbette insan olmanın gereği hatası ve günahı olabilir; işte bu sadaka-i cariyeler ve birlikte namaz kıldığımız sizler kendisine hüsn-ü şahadette bulunuyoruz. Ve ben diyorum ki: Ey Cemaat-i Müslimin! Şeref ağabeyimize hakkınızı helal edin! Ve ilave ediyorum ki: Buradaki insanların onun üzerinde hakkı vardır onun için de ey Şeref abi sen de bize hakkını helal eyle!’’

Yalan dünyadan ahret yurduna göçen ‘Şeref’li yıldız’ 80 yıllık kısa ömründe çok güzel izler bırakarak bir yıldız gibi aramızdan kaydı gitti!

‘’İnna lillah ve inna ileyhi raciun’’ (Biz Allahtan geldik. Yine O’na döndürüleceğiz).

‘Baki kalan bu kubbede hoş seda bırakmak’ tabiri tam da onun için yazılmış gibi...

‘İnsanların en hayırlısı; insanlara faydalı olandır’ kutlu mesajının da tam uygulayıcısı.

‘Zerre kadar iyilik ve hayır unutulmaz’ anlayışını da hayatında her zerresiyle yaşamış bir şahsiyet.

Şeref Yıldız... Adı gibi yaşadı. Tam bir şeref ve haysiyet abidesi idi. Soyadı gibi de bizleri öksüz ve yetim bırakarak bir yıldız gibi kaydı aramızdan. Şeref ağabeyi tanımak ve onunla uzun yıllardır ortak platformlarda beraber hizmet etmek Şeref’ine nail olduğum için kendimi bahtiyar hissediyorum.

Çünkü o farklı bir iş adamı idi.

Her gittiği meclise pozitif enerji verirdi. Her türlü hayrı ve hasbi hizmetlerin ya öncüsü ya da destekçisi idi. Tam bir vatanperver idi. Ülkesi için yanan bir yüreği vardı. Hayatının tamamında iyilik, yardım, hayır, hasenat ve eser bırakmak vardı. Binlerce insanı fabrikalarında iş ve aş sahibi yapmış, yoksulu fakiri yetimi hep koruyup gözetmiş, yüzlerce garibana da ‘Baba’lık yapmıştır.

İnandığı ve gönül verdiği STK hizmetleri için her türlü maddi desteği verirdi.

Bendeniz de İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nda kendileriyle beraber mütevelli heyet üyesi olarak vazife yaptım. Son 25 yıldır bu tür faaliyetlere verdiği desteğin canlı tanıklarındanım.

Beykoz Anadolu Hisarı’ndaki aile meskenlerinin bahçesinde verdikleri iftarlar ve özel toplantılarda fakir de bir nevi ev sahibi gibi idi. O toplantıların birçoğunun moderatörlüğünü yaptım. Şeref abi ise açılış konuşmasında esprilerle gelen konukları onure ederdi. Ve Mutlaka şöyle derdi:

‘’Her camsil camsil değildir. Buna dikkat edin. 60 yıldır Arı Mama çocuklarımızın ağız tadı olmuştur...’’ (Tabii ki bunca reklamdan sonra toplantı sonunda tüm konuklara kocaman paketler halinde Tibet ürünlerinin kirası olarak takdim edilirdi!)

İnançlı ve imanlı bir Müslüman’dı. Ve tâbi olduğu İslami değerlerden hiç taviz vermezdi.

Yıllar öncesinde birlikte Amerika’ya gitmiştik. Rehberimiz Prof. Dr. Faris Kaya idi. Her namaz vakti girdiğinde Faris beyi sıkıştırır, yer ister ve her nerede olursa olsun ve hangi şartlar olursa olsun mutlaka önceliği namazdı.

Son derece kaliteli bir aile reisi idi. Disiplinli, ciddi ama mütevazı ve vakur, şefkatli ve sevecen, hoşgörülü ve dirayetli idi. İyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir dede ve iyi bir muallimdi. Yetiştirdiği evlatlar zaten bunun delili. Veliahtı Faruk Yıldız Bey ve Mücahit Yıldız Bey tam da Yıldız ailesinin kopyası olan üçüncü kuşak yıldızlarıdır… Her canlı gibi o da sayılı günlerini tamamladı.

Zaten son dönemde muhatap olduğu hastalıklar dolayısıyla iyice cephesini ahrete yöneltmişti.

Ve tam bir teslimiyet içinde emir bekliyordu. Adeta yaratıcısına kavuşmak için acele ediyordu. Dünyada alacak verecek nefesin yükü kalmayınca bu fani dünyanın her türlü şerrinden, kir ve pasından kurtularak asıl mekânımız olan ahret yurduna gitti. Gitti, ama inşallah eli boş gitmedi.

Dua götürdü, iyilik götürdü, hayır götürdü, hasenat götürdü. Ardından hayırlı nesiller bıraktı. Binlerce insanın iyi bilirdik nidasıyla hüsnü şahadet götürdü…

Biz de kendisini bu vesileyle rahmetler diliyoruz. Bizim hakkımız yoktur, olsa da helaldir, sen bize hakkını helal et Şeref ağabey…

Son söz: El hükmü lillah

NOT: İlk yazım biraz uzun oldu, kusura bakılmasın. Dert çok söyletirmiş…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz