A. Raif ÖZTÜRK
  • 11/01/2021 Son günceleme: 11/01/2021 10:20
  • 3.557

Hep beraber gördük ki; 2020 yılı maalesef yoğun musibetlerle geçti.

Hep beraber gördük ki; 2020 yılı maalesef yoğun musibetlerle geçti.

Sebeplerini araştırırken Yüce Rabbimizin Nisa Suresi 79. Ayeti imdadıma yetişti:

-“..Başınıza ne kötülük gelse, (bilin ki) kendinizdendir… ..”

Evet, doğru da acaba bizler ne yaptık ki böylesine yoğun musibetler bizleri kuşatıyor? Bu önemli sorunun cevabını da Asrımızın Bedîsinden öğreniyoruz:

Bediüzzaman Hz.’ne sorulmuş; “Bu Cihan harbi, herkesi kuşatan bir musibettir. Acaba bu millet bunu niçin hak etti?”

  • Buyurduğu ilginç cevap; her türlü belâ ve musibete cevap niteliğindedir.

Şöyle ki:

-“İslâm’ın üç mühim erkânını, yani farzlarını ihmâlimizdir. Bunlar: Salât (namaz.), Savm (oruç), Zekât.” Zira, Hâlık Teâlâ bizden O’nun cc bahşettiği yirmi dört saatten yalnız bir saatini, beş namaz için istedi. Tembellik ettik; beş sene 24 saat tâlim, meşakkat, tahrikle bir nev’i namaz kıldırdı.

Hem bir senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık (gevşeklik gösterdik); kefâreten beş sene oruç tutturdu. (Zorunlu açlık çektirdi.)

Bizlere ihsan ve bahşettiği mallarımızdan, kırktan yalnız birini (1/40) muhtaç kullar için istedi. Cimrilik ettik ve zulmettik, O da cc bizden müterakim (yıllarca birikmiş olan) zekâtı aldı. Yani, varımızı yoğumuzu savaşa harcattırdı. (At dışkılarından buğday ayıklayıp, açlığımızı bastıramaya bizi mecbur etti.)

AYRICA; bu konudaki bir soruya Sözler, 172. Sayfada şöyle ilginç bir cevap veriyor.

Sual: Bazı eşhasın (kişilerin) hatasından gelen bu musibet (Erzincan depremi), bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?

Elcevab: Umumî musibet, ekseriyetin (çoğunluğun) hatasından ileri gelmesi cihetiyle; ekser nâsın (çoğunluğun) o zalim eşhasın (bu zulmü işleyen kişilerin) harekâtına fiilen veya iltizamen (müsamaha ile meylederek) veya iltihaken (ona uyarak, katılarak) taraftar olmasıyla, manen iştirak eder, musibet-i âmmeye (herkesi kuşatan bir belâya) sebebiyet verir.

Görüldüğü gibi, olaylara ve musibetlere bu duygularla odaklanıp bakarsak, ibret ve istifadelerimiz ziyadesiyle artacaktır, inşallah…

Evet dostlarım, teknik açıdan bakıldığı zaman; Corona, Deprem, sel, dolu, fırtına, susuzluk vs. tüm musibetler, mutlaka bir tabii sebebe dayanıyor. Ancak, bu musibetlerden bizleri sürekli korumakta olan Yüce Rabbimiz, geçmiş kavimlerde de olduğu gibi bazı zamanlarda, yukarıdaki Nisa Suresi 79. Ayette vurgulandığı bazı hallerde, yani insanlık olarak haddi aştığımızda, bu musibetlere müsaade edildiği görülüyor.

Semavî elçiler, yani Peygamberler ile insanlık, maddî ve manevi hayatta terakkiye ve gelişmelere sevk edilirken, sosyal hayattaki çöküntülere karşı, Peygamberlerin kavimleriyle olan mücadelesini ve o kavimlerin semâvî prensip ve peygamberlere karşı direnmelerinin neticesindeki HELÂK OLUŞLARINI, ibretle okuduk ve gözlemledik.

Yüce Allah cc Tegâbün, 11. Ayette:Hiçbir musibet Allah'ın izni olmadıkça isâbet etmez (size gelmez).” buyurduğuna ve Corona ordusunun ve diğer birçok belâ ve musibetlerin bize musallat olmasına izin verdiğine göre, bizlerde de elbette bir HAK EDİLMİŞLİK vardı ki, bize de isabet etti. Çünkü; “Küllî (genele ve çoğunluğa gelen) musibetler, küllî (genelin ve çoğunluğa ait) kusurlar neticesinde gelir” vecizesi, tüm âlem-i İslâm’da şüyû bulmuştur. (şâyî, yaygın ve meşhur olmuştur.)

Tarihe ve helâk olan kavimlere dikkatlice baktığımız zaman, her helâk edici belâ ve musibetin öncesinde; Nankörlükler, Zulümler, Zina ve Ahlâksızlıklar, Allah’ın emir ve yasaklarına isyanlar vb. mutlaka ‘birçok hak ediş sebeplerini’ çok net görüyoruz.

Bu teknik ve objektif bakışımızı şu fitne asrımıza çevirdiğimizde ise şu 5-6 sebeplerin kat kat fazlasının yaşandığını, hatta asrımıza şamil 25-30 çeşit artarak, öncelikle nankörlükleri, lût kavmini gölgede bırakan alenî fuhşiyâtı ve bunların kurumlar tarafından savunulmaları, Allah’ın emir ve yasaklarına isyanlar, vd. çok net gözleniyordu. Bu kadar çok İlâhî ikazlara rağmen hâlen ibret alınmadığı da hem fiilen görüyoruz, hem de bu tür musibetlerin hâlen artarak devam etmekte olduğundan anlıyoruz…

 “Yoksa onlar güpegündüz eğlenirlerken azabımızın kendilerine gelmesinden emin mi oldular? Yoksa Allah'ın tuzağından mı emin oldular?” (A’raf Suresi, 98 ve 99. Ayetler.)

Musibetler zamanında yapmamız gerekeni, Yüce Rabbimiz bizlere şu şekilde bildiriyor:

“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi 153. Ayet)

ÖNEMLİ BİR SORU: Belâ ve musibetler aslında, Allah’a sürekli isyanda buluna küfür beldelerinde olması gerekirken, acaba niçin İslâm ülkelerinde daha çok oluyor?

CEVAP: Dünyevî cezalarda da küçük ve mahallî cezalar, mahalle karakollarında acilen verilir. İsyan, cinayet ve devlete başkaldırma gibi büyük suçlar, büyük mahkemelere sevk edilir... Aynen bunun gibi Mümin ve Müslümanların îkazlarla düzeltilebilecek, nankörlük, Allah’ın emir ve yasaklarına itaatsizlik ve tembellik vb. gibi günahları dünyadaki ikazlarla uyarılır. Müslümanlar cezalarını kısmen dünyada çekerler. O nedenle musibetler ekseriyetle Müslümanlara gelmektedir. Tâ ki ebedî Cehennemi hak etmesinler. Bu musibetlerde çektikleri sıkıntılar, onların günahlarına kefaret olsun.

Kâfirler için ise küfrün ve inkârın cezası ebedî Cehennem olduğu için, dünyada sadece sınav gereği daha az musibete duçar olurlar. Yani Allah cc ihmal etmez İMHÂL eder. Yani mühlet verir…

Yazarın Yazıları