Nimet ER
  • 13/08/2015 Son günceleme: 13/08/2015 20:41
  • 5.845

Sözü tarta tarta, günlerdir yazıp yazıp silmek... 
Öyle günlerdeyiz ki; sözün mahcubiyet yaşatmayacağı yüzün kalması neredeyse imkansız.
Birilerinin akan kanının, diğerleri için gözyaşı dahi etmediğini görüp

Ne söyler de insan, teskin olur. Gerçekten bulamıyorum...
Ama arıyorum işte! 
Sadre şifa olmayacak tavırdan kaçınarak, bir kötülüğün inşasına yeni bir tuğla olmasın diye her cümleyi tedirginlikle yaklaşarak arıyorum...
Sözlerine dahi mahcup ol(a)mayan (ki insanın neredeyse tamamıyla elinde olan tek sorumluluğu) insandan umudu kesmekte bir beis yok!
Zira kendinden umudu kesenden Mevlâ da umudu keser...

Olmuş olan, olanlar ve olacaklar karşısında hakikatin tarafında olmak gibi bir derdimiz var ise eğer; gördüğümüze katlanmaktan başka çare yok!
Mevlâ'nın ayan ettiğinde beyanı saklıdır şüphesiz...

*

Bir şeyin ne anlattığı ile senin ne anladığın arasında dağlar kadar fark olabilir mi? Oluyor!
Ülkede ve dünya da tüm yaşanılanlar karşısında ortak ya da bireysel tutum ve davranışlara baktığımızda gördüğümüz manzaranın tefsiri budur.
Sanırım dünyadaki somut duvarlar yıkılırken, diğer taraftan hızla soyut duvarlar inşa edildi;
Topluluklar arasına öyle ki; gittikçe yükselip, kalınlaşan ve sertleşen bir duvar...
Herkes birbirinin duvarına çarpa çarpa telef oluyor sanki...

Zanlarımız var... Zannettiklerimiz var...

Fakat adeta bir labirente dönse bile dünya, elbet bir çıkışı var. 
Sonlu olmanın dayanılmaz sorumluluğu ve hafifliği desem, ne dersiniz?

İnsana ne değmişte değiştirmemiş,
Ve...
İnsan neye değmişte değişmemiş...

Demem o ki; birbirimizin duvarlarına da olsa değdiğimizde bir şeyler değişecek ve değişiyor...
En çok da dil, değdiği kelimeleri değiştiriyor...
Kelimeler bir insana, bir elden daha fazla değiyor...
Öyleyse herkes kendini siygaya çekecek bu olup biten kötülüğün karşısında...

İnsan öfkelendiğinde Ali (R.A) gibi yapmalı! "Öfkem kime" diye düşünmeli önce.
Kendisinin önüne geçemeyen insanlar, başkalarının eline kolaylıkla geçenler oluyor her zaman. 

*

Ne bu topraklarda çözülürken düğüme dönen sorunların ne de siyasi vartaların tahlilini yapacak deneyimim ve bilgim var. Hoş, olsa da ne önemi var?
Elimizde çokça tahlil, hepsi birbiriyle çelişen değerlendirme var zaten.

En son gelinen nokta, varılan değildir unutmayalım! 
Hayra varmayı diliyor ve umuyorum; tüm duam ve nidam bunadır!

Birlikte kan akıtarak kazanılmış toprakları şimdi
Ve yeniden birlikte kan dökerek parçalamaya çalışıyorlar...
Kan akıtanların masum kurbanları düşüyor toprağa tek tek...
Hayra karşı şerde dolananların önüne gerilen insanlar var...
Hepsinin sevenleri var, sevdikleri var...
Yürekleri delen lanetleri var...
Tüm hesaplardan daha büyük bir hesap gününe iman var...
Hala yaratılan bir zamanın içinde, dönen bir dünyanın üzerindeyiz...
İnsanlığın üzerinde dönen oyunları bozacak yine insandır, 
Yeter ki sözümüzden dönmeyelim ...
Vaktimiz hem yok, hem de çok ...
Ve haber verildiğine göre, birbirimizi sevmedikçe imanımız da yok!
Diyeceğim o ki;
Onca olup biten karşısında, varsın tek kusurumuz "sevmek" olsun...

LAL:

Geçtiğimiz Ramazan'ın ortası falandı sanırım; çok fazla zamanı olmasa da oldukça fazla şeyi paylaştığım o güzel insan telefonla aradı ve "ısrarla hal hatır sorup kapattı." Epeydir görüşmüyorduk. Dedim ya, az zaman çokça laf var aramızda diye...

Dinlerken dağılan, konuşurken dağıtan ben, onun bu derli toplu konuşup kayıtsız dinleyen haline az biraz gıcıktım Allah biliyor! 
Neyse! 
Geçen gün aradı yine. Koşuşturmalı ve bir türlü anlatamadığım lafların altında kalmışlığıma gülüp geçti. "Halini hatırını sormayacağım iyisin, iyi..." Deyip ekledi "Hava sıcak, fazlasıyla hem de ama yağmur..." 
Eh! O, deyip geçti ama ben duyup geçemedim tabii! 
Kolay değil karşısında konuşurken arı vızıltısı gibi dinlendiğimi hissetmişliğim vardı, şimdi de yanına (yanılgıma) kendime kızmışlığım da eklenmişti.
Bazı insanlar, varken daha var... Yokken daha bir yoklar!

İnanılmak, inanmak kadar güzel şey...
Onca zamandır havanın halime eşlik ettiğini söyleyip dururum... (ki kim kime eşlik ediyor artık orası muallak
Aldığı her hali (havanın her halini yani) şeksiz seviyorum! 
Göğe bakıp tebessüm ettiğim de doğrudur...
Biliyorum ki etrafımdakilere biraz fazla uçuk ve sinir yıpratıcı gelse de tahammül ettikleri bir durumun müsebbibiyim...

Ama ima değil ki, iman etmişlik bu..,
Gök ile yer arasındaki ben, 
ve benim her ikisiyle ilişkim biraz öyle...
Ufaklığımda inandığım belki de kendimi inandırdığım bu duruma kim ne diyebilir?
İman, böyle bir şey!
Ve nasıl inanıyorsak, inandırıyoruz da galiba!

Yazarın Yazıları