Bilgehan Murat MİNİÇ
  • 14/04/2018 Son günceleme: 14/04/2018 15:10
  • 15.619

1993-94 yıllarıydı. O vakitler Beykoz Denizcilik Lisesi’nin Ülkü Ocakları teşkilatıydık.

O yıllarda bile henüz "Ülkücülük" moda olmamış, Ülkücüler "faşistlikten" vatanseverliğe terfi edememişlerdi. Sokaklarda bırakın Bozkurt işareti yapan, hilal bıyık bırakan birini görmeyi, üç hilalli rozet takan birini görürsek gözlerinin içine bakardık, bizden diye.

Hiç unutmam Bozkurt rozetim ve 3 hilalli kravat iğnem vardı, Gültepe'de Ülkü Ocakları gecesinde almıştım. Sahnede Arif Nazım "Çırpınırdı Karadeniz"i söylerken, bizler liseli genç ülkücüler, üç hilalli, bozkurtlu sancaklarımızla ona eşlik ederken, o yaşımızda Turan'ı düşlüyorduk. Okula da rozetimle giderdim, 3 hilalli kolye takardım, sonradan bizden daha Ülkücü olanlar, bunların ne manaya geldiğini, niçin taktığımızı sorarlardı. Manalı manasız tebessümlerinde aslında bizi küçümsediklerini anlardık ama anlamazdan gelir, takmazdık. Biz o vakitler dünyayı takmıyorduk ki, onlar kimdi?

Bir gün Başbuğ gelecek dediler, Başbuğ Üsküdar'a mitinge gelecek, bizde gideceğiz. Beykoz'dan 302 Mercedes otobüsle hareket ettik. Otobüsün yarısı dolmamıştı, onunda yarısı liseli Ülkücülerdi. Biz otobüsün arka kapısından Üsküdar'a gidene kadar "Başbuğ Türkeş, Ülkücü Hareket Engellenemez, Ya Allah, Bismillah, Allah’u Ekber " diye bağırırken bize acayip bir şey görmüş gibi bakanların sonradan meğer ne Türk Milliyetçisi olacaklarını nereden bilebilirdik?

Üsküdar'da şimdiki Marmaray girişi, o zamanların Demokrasi Meydanı’nda kurulmuştu Başbuğ'un kürsüsü. Meydanın belki dörtte biri doluydu ama biz yine de bu kadar fazla Ülkücü'yü ilk defa bir arada görmenin hazzını yaşıyorduk. Öyle ya meydanda olanlar kuru bir kalabalık değil, Türk İslam Alemi’nin umudu Ülkücü Hareketin neferleriydi...

Aradan fazla zaman geçmedi, biz hain olup Ocak'tan ayrıldık. Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarına katıldık. Sonra bir zaman Ülkücülük moda, herkes Bozkurt yapar oldu. Bugün aynı Muhsin Başkan'ın nev zuhur dava arkadaşları gibi, Başbuğ'un eski adamları ANAP'tan DYP'den bilmem nereden gelip tekrar Ülkücü oldulardı. Ne zaman başladı bilmem ama bildiğim günden beri bu harekette hainler, davayı satanlar, bırakıp gidenler bitmedi. Yılların mücadelesini veren, çilesini çekenler bir iki eleştiri, fikir ayrılığı neticesinde hemen yaftayı yediler, bir daha da nerede ne zaman Ülkücü oldukları belli olmayan tipler kadar muteber olamadılar. Bugünün muteberlerini ise hiç saymıyorum bile.

İşin garip tarafı yeni ayrılanların bile hala siz neden ayrıldınız diye sormaları. Garip, komik, belki de trajikomik.

Eleştiren, sorgulayan, insanların yanılmazlığı esasına göre şekillenen yapıları reddedenler hep bir şekilde saf dışına itildiler. Doğruyu söyleyenler dokuz köyden kovuldu, onuncu köye doğru yol alıyorlar.

Bize ise bunca yılın siyasi macerasında birçok güzel dost kazanmak, paha biçilmez bir hayat tecrübesi ve iki büyük insanı tanımak kar kaldı. Başbuğ Alpaslan Türkeş ve Ülkü Ocakları'nın efsane Başkanı Şehit Muhsin Yazıcıoğlu. Allah ikisine de rahmet eylesin. Makamları ali olsun. Rabbim Efendimize komşu eylesin...

Kim ne derse desin yarın ruz-i mahşerde, Hakk'ın huzurunda onların yüzüne bakacak yüzümüz varsa kazandık, yoksa...

Vesselâm.

Yazarın Yazıları