Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
  • 03/01/2021 Son günceleme: 03/01/2021 11:09
  • 7.065

İtalyada yaşayan 93 yaşındaki adamın gözleri niçin yaşlı biliyor musunuz?

Bu adam Coronavirüs bulaştığı için hastaneye yattı ve iyileşti. Hastaneden çıkarken solunum cihazını kullanma bedelini ödemesi istendi. Yaşlı adam ağlamaya başladı. Niçin ağlıyorsun? Fatura mı yüksek? Dediler. Adam cevap verdi:

“Fatura yüzünden ağlamıyorum. Faturayı ödeme gücüm var. Tam 93 yıldır Tanrı’nın havasını soluyorum ve bunun bedelini hiç ödemedim. Hastanenin solunum cihazını birkaç günlüğüne kullandım diye 500 Euro isteniyor. Tanrıya ne kadar borcum var biliyor musunuz? Bunun için Tanrıya hiç teşekkür etmedim. Bir gün bunun hesabı benden sorulduğunda ne yapacağım! Onun için ağlıyorum.”

Şimdi gelin biz de bir nefis muhasebesi yapalım.

İnsan bir nefeste yaklaşık yarım litre havayı ciğerlerine alır. Bunun %22 si oksijendir. Bir insanın bir dakikada 15 nefes aldığını dikkate alırsak, bir insan günde 1700 litre oksijen kullanır. Dünyada halen 8 milyar civarında insan yaşadığına göre günde yaklaşık 15 trilyon litre oksijen tüketilmektedir.

Hava bir İhsan- ı İlahi olarak her tarafta yayılmış olduğundan ve sürekli havayla içli dışlı yaşadığımızdan, alışkanlık sebebiyle onun değerinin farkında olmuyoruz. Rabbimizin ihsan ettiği maddi nimetler içinde en kıymetlisi havadır. Yani havadaki oksijendir.

Ekonominin temel prensiplerinden olan “arz-talep dengesi” ne göre piyasada bir ürün bollaştığında değeri düşer, azaldığındaysa artar. Ancak hava meselesi bu prensibe hiç uymıyor; her tarafta bol miktarda bulunduğu halde değerinden bir şey kaybetmiyor. Yüce Mevla bedava vermiş, kolayca kullanalım diye de her tarafa yaymış.

Mecbur kaldığımızda bir nefesciği için bütün malı mülkü feda etmekten çekinmeyeceğimiz havayı bir ömür boyu bedavaya soluyup duruyoruz.

Acaba bedava mı? Acaba hiç hesabı yok mu? Acaba mukabilinde bizden bir şey istenmiyor mu? Bunların cevabını hiç düşünmeyecek miyiz?

Yaşlı İtalyan ağlamakta haklı değil mi? Biz de oturup hüngür hüngür ağlayalım demiyorum ama. Hiç olmazsa bu gerçeğin farkında olalım; kendimize bir çeki düzen verelim. Belki de şükürsüzlüğümüz için ağlayalım.

Burada şu soru akla geliyor. Şükrün ölçüsü nedir? Yani ne yapalım ki; hava nimetinin karşılığını verelim ve Rabbimize teşekkür etmiş olalım.

Şükrün en küçüğü “Elhamdülillah şükür” demektir. Bu sadece dille yapılan bir şükürdür. Şükrün en büyüğü ise “namaz” kılmaktır. Çünkü namaz; Yüce Rabbimizin huzurunda hem dille, hem kalple, hem de bel bükmek ve secdeye kapanmak suretiyle bütün bir bedenle icra edilen kapsamlı bir şükür gösterisidir.

Gece gündüz namaz kılsak yine tam şükür etmiş olmayız. Başka mükellefiyetlerimiz de var elbette. Ama hiç olmazsa günde beş vakiti kılarsak Rabbim o vesileyle inşallah razı olur. Öyle ümit ediyoruz.

Yazarın Yazıları