“Şu fitne asrımızda neredeyse herkesin ortak endişesi, “nereden çıktı bu hırsızlıklar, kapkaçlar, tecavüzler, çok basit sebeplerle kavgalar ve cinayetler, vs.” değil mi?
”
Bir “haram lokma nesli” yetiştirdik
Şu fitne asrımızda neredeyse herkesin ortak endişesi, “nereden çıktı bu hırsızlıklar, kapkaçlar, tecavüzler, çok basit sebeplerle kavgalar ve cinayetler, vs.” değil mi?
Aslında bu soruların gerçekçi cevabı çok nettir.
Çeşitli bahanelere sığınıp, kıvırmaya hiç gerek yok. Herkeste var olan VİCDAN, zaman zaman bu gerçek sebepleri akla getiriyor, fakat lanetli şeytan kurdurduğu tuzakların aksamaması için, sinsi vesveseleriyle inanmamıza engel oluyor.
- Bu vahim sorunun iki ANA sebepleri var:
BİRİNCİSİ; Bir asra yakın zamandan beri okullarımızda, Yüce Dinimizden ve Allah cc inancından yoksun bir eğitim veriliyor olmasıdır.
İlk yıllarda DİN eğitimi tamamen yasaktı. Yarım asır sonra okullarda “DİN ve AHLÂK” dersi verilmeye başlansa da seçmeli ders idi. Diğer yandan, diğer derslerdeki Allah inancını sinsice ört-bas eden, “GENDİ KENDİNE OLUYOR,” “EVRİM TEORİSİ”, “TABİAT ANA YAPIYOR” vs. merkezli eğitim, hâlâ devam ediyor olmasıdır.
Eeee, hâliyle rüzgâr ekilince fırtına biçilecek. Din, İman ve Allah cc inancından yoksun bir nesil, polis ve jandarmayı atlatarak, her türlü ahlâksızlığı yaşamayı kendine hak görüyor.
Din, İman ve Allah cc inancının zirvede olduğu yıllardaki, “..siftah eden esnafın, hazır müşterisini diğer esnafa yönlendirmelerini” hatırlayınız. 600 Senelik Osmanlı imparatorluğu döneminde, ‘sadece dört hırsızlık olayı cezalandırılmasını’ hatırlayınız.
150 Sene öncesine kadar revaçta olan SADAKA TAŞLARI örneğini hatırlayınız.
İKİNCİSİ: “HARAM LOKMA NESLİ yetiştirmek” olduğu da çok nettir.
Dünyanın en doğru sözlüsü SAV: “Yediklerine dikkat et ki, Dualarına icabet edilsin!” buyurmuş. Bunu ispat için, önce çok meşhur bir olayı arz edeyim.
İstanbul´un Vefa semtine adı verilen ve Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşamış olan Şeyh Vefa hazretleri, Fatih devrinin büyük âlimlerinden ve evliyasındandı.
Bu büyük zatın oyun yaşlarındaki bir oğlu, kötü bir alışkanlık edinmişti. Ucuna çivi çakılmış bir sopa ile o devirde evlere içme suyu taşıyan sakaların kırbalarını deliyordu. Evcil hayvan derisinden yapılmış ‘su tulumu’ demek olan kırba, sivri bir madde ile dokunulduğunda, kolayca delinecek bir nesneydi. Şeyh Vefa´nın oğlu da işte bunu yapıyordu. Sakalar ise “Bu çocuk, bir din ulusunun oğludur, çok sürmez, geçer” diye bir müddet sabretmişlerse de baktılar ki vazgeçeceği yok. Şeyh Vefa´ya şikâyet ettiler.
Vefa Hazretleri olanları duyunca hayretler içinde kaldı.
- Nasıl olur da bunca dikkat ve özenle yetiştirilen, haram lokmadan uzak tutulan bir çocuk böyle bir şey yapardı?!
Şeyh Vefa sakalara, “Tamam konu anlaşıldı, gereken yapılacak, sizin zararınız da ödenecektir” dedi ve önce kendinden işe başladı.
-“Acaba ben bu çocuğa yanlışlıkla da olsa haram yedirdim mi?” ..diye çok ciddi araştırdı. Bir şey bulamayınca da hanımına sordu:
– “Sen bu çocuğa hamileyken veya süt verirken haram bir şey yedin mi, çok iyi düşün, bana bildir, yoksa oğlanın sonu da bizim sonumuz da kötü” dedi.
Hanım düşündü, taşındı, rüyaya yattı, nihayet bir olay hatırladı.
“Oğlana hamileyken oturmağa gittiği bir komşu evinde, masada portakallar varmış. Görünce ‘aş erme sebebiyle’ canı çok çekmiş ama istemeye de utanmış. Ev sahibi hanım, odadan dışarı çıktıkça, yakasındaki iğneyi portakallara batırıp sularını içmiş.”
Bunu şeyhe anlattığında Şeyh Vefa; “Aman hatun, sen ne yaptın? Hiç vakit geçirmeden o komşuya git, olanı biteni dosdoğru anlat ve mutlaka helâllik dile, gerekirse ödeme yap” diye tembihledi.
Kendisi de sakaları çağırdı, kimin kaç tane kırbası delinmişse hepsinin parasını ödedi ve haklarını helal ettirdi. Oğlana da bu olayın başından sonuna kadar, “Hakkında böyle şikâyet var, bir daha yaparsan asarız, keseriz” gibi hiç bir şey söylenmedi.
Bu helâlleşmeden sonra çocuk, bir daha çivili sopa ile hiçbir kırbayı delmedi.
***
- Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak, kendimize ve asrımıza bir bakalım:
-Acaba evlerine, rüşvet, hileli satış, haksız kazanç bulaşmadan helâl lokma giren, % kaç aile var?
-Yüce Rabbimizin yasakladığı içki, zina, kumar, faiz, vs. müesseselere, dolayısıyla da olsa destek olan işlere bulaşmayan, % kaç kişi var?
-Alış-verişlerimizde, acaba ‘harama ve helâle azamî dikkat eden’ % kaç kişi var?
-Acaba Milli Eğitim sistemimizin hasar verdiği evlâtlarına, hariçten DİN, ÎMAN, KUR’ÂN ve AHLÂK eğitimi verdiren, % kaç aile var? Ciddi araştırınca çok hayret edeceksiniz…
Hatta daha, nikâhsız yaşayıp edinilen çocuklara hiç girmedik.
“Nereden çıktı bu hırsızlıklar, kapkaçlar, tecavüzler, çok basit sebeplerle kavgalar ve cinayetler, vs.” diye yakındığımız dertler, bu ihmallerimizin sadece dünyadaki acı meyveleridir.
Peki, Ahiretteki sürekli CEHENNEM AZABI gibi acı meyvelerini hiç düşünüyor muyuz?
Henüz nefes alıyorken, bunların telâfisi elbette mümkündür. Şöyle ki:
Neleri ihmal ettiğimizde ve neleri kaybettiğimizde bu duruma düştüysek, en kısa bir zamanda ve en kararlı bir şekilde, onlara tekrar sahip olmakla, elbette telâfi edilecektir.
- Böyle bir telâfi ile hem neslimizin ahlâkı düzelecek.
Hem de Yüce Rabbimiz Gafur ve Rahîm olduğu için, bizleri af edecektir, inşallah…
Allah razı olsun çok güzel bir yazı olmuş Raif bey
Pek Muhterem Hocam, Allah c.c. sizden razı olsun inşallah. Milletimizin bekasını ilgilendiren böyle hayati bir meseleye yine parmak basmışsınız. Kurbağanın yavaş yavaş kaynatılan suya alışması misalinde olduğu gibi; biz de hep sinyaller veren böyle tehlikeli bir gidişe toplum olarak alıştırılmışız maalesef…Sizin bu yazınız bir uyanış, tehlikeyi haber veren bir imdat çığlığı!… Rabbim cümlemize uyanabilmeyi ve tedbirlerimzi alabilmeyi nasip etsin inşallah…
Eğitimdeki konuya hocam değinmiş.
Ben de acizane bir katkı yapmak istiyorum;
Maalesef hep zengin olma hayalleri kurarak yaşadık ve nesli de öyle yetiştirdik! Hep bizden yukarıda olanların bulunduğu yeri, kullandığı arabayı, oturduğu evi, gittikleri okulu vs. düşünüp , ben de böyle yaşamak istiyorum, hatta daha iyisini ve daha, daha…. daha! Dahalar bir türlü bitmek bilmedi!
Hâlbuki bir de bizim durumumuzdan daha alt seviyede ne yaşanıyor? Akşama sofralarında ne var? Ramazanları nasıl geçiyor, Bayramlar nasıl geçiyor? Hiç merak etmedik!
Zekât kurumu nedir?,İnfak nedir?, hiç oralı bile olmadık… Velhasıl kelam bu günlere geldik.
Gelecek için yeni fidanlar dikmeliyiz, vakit kaybetmeden.
Selam ve dua ile…