Salih ŞİŞMAN
  • 27/06/2016 Son günceleme: 27/06/2016 18:58
  • 7.089

1990’lı yılların sonlarında, geniş bant internetin olmadığı zamanlarda, evinde veya işyerinde bilgisayar olan sınırlı sayıda kullanıcı internet servis sağlayıcı (İSS) firmalarının CD’lerini bilgisayarlarına yükler ve İSS firmalarının verdiği kullanıcı adı/şifre kombinasyonuyla düşük fiyatta internet kullanmanın peşine düşerlerdi. Hatta bazı kullanıcıların aynı anda internete girmemek şartıyla bu hizmeti ortak kullandıkları da olmuştur. Herhangi bir internet paketi olmayan kişiler ise Türk Telekom’un standart sağladığı 146 numaralı hizmetinden faydalanırlardı. İster bir internet paketimiz olsun, istersek te paketsiz 146’yı kullanalım, o ciyak ciyak bağıran 56K modemlerle internete çevirmeli bağlantı yapan ve bağlanınca da mutlu olan nesildendik.

Bu 56K modemde neyin nesidir diyenler çıkabilir. Yeni nesilden bunu bilmeyen çoktur. Şu an en çok kullanılan geniş bant yani ADSL modemler çıkmadan önce dial-up bağlantısı yaptığımız modemlerdi. ADSL modemlere ek olarak fax alıp gönderme özelliği de vardı. Ama isminden de anlaşılacağı gibi en fazla 56 kbps hızında internet hızı sağlıyordu. Birde bundan önce 28K modemler vardı ki, onu kullananlar 56K modemler çıktığında hızlı internet kullanacağız diye bayram etmişlerdi. Bugün Türkiye’de fiber teknolojisi 100’lerce Mbit, 4.5G mobil internet hızı olarak 350 Mbitler, Japonya gibi bazı ülkelerde Gbit düzeyinde internet hızı verildiği bir ortamda 56K modemlerin hızını düşünün. Resmen biri uzay mekiği diğeri kanı arabası gibi.

Tabi bu çevirmeli bağlantının hızının düşük olmasıyla birlikte başka dezavantajları da vardı. Mesela çevirmeli bağlantı üzerinden internete bağlandığınızda normal telefon hattı da meşgule düşerdi. Ev veya iş telefonunuzu arayanlar size ulaşamazdı. Fiyatlarda aşırı pahalıydı. O zamanlar şimdiki gibi adil kullanım noktalı sınırsız veya kotalı tarifeler değil dakika başına telefon görüşme ücreti alınırdı. İnternet paketiniz varsa biraz daha uygun, yoksa yukarıda da belirttiğim gibi 146 numarası üzerinden dakika başı ücret ödenirdi. Gelen faturalar şimdiki internet faturalarına rahmet okutacak cinstendi. Bu anlatılamayacak yaşanılacak bir olaydı.

Üzerimizde değişik anılarda bırakmıştı. O ciyak ciyak bağıran, bir kısıma göre de korkunç gelen bağlantı sesinden sonra internete bağlanılırsa mutlu olunurdu. Bu sesi hiç işitmemiş arkadaşlar varsa Google’a ‘56K modem sesi’ diye yazmaları yeterli. Ayrıca o zamanın internet servis sağlayıcılarının reklam rekabetleri de Türkiye’de uzun bir süre ses getirmişti. Bu firmaların bazıları birleşme yoluyla yoluna devam ederken, çoğu da kapanmıştır. Bunların reklamlarını da Youtube üzerinden izleyebilirsiniz.

Tabi üzerinden yıllar geçti. Teknolojiyle birlikte internet hızı da değişti. Yanlış hatırlamıyorsam 2003 yılıydı. Türk Telekom’un Paşabahçe Santralinin önünden geçerken ADSL reklamlarını görürdük. Millet, türkçe okunduğu gibi yazmak gerekirse bu ‘ADESELE’ ne ola ki diye sorardı.

Hem biraz nostalji olsun, hem de şu anki gelinen aşamayı anlayabilmek için uzun tuttuğum giriş kısmından sonra asıl konumuza gelirsek;

İşte bu ADSL yani geniş bant internet hizmetinin çıkmasıyla birlikte internet kullanım oranlarında da artış meydana geldi. Diğer kullanıcıların teşviki ve bilgisayar firmalarının kampanyalarıyla birlikte bilgisayarlaşma oranları kat kat arttı.

O yıllarda maddi durumu elveren orta yaş üstü insanlar en azından çocuğunun okuldaki derslerinde yardımcı olur mantığıyla evlerine bilgisayar almaya başladı. Bu orta yaş üstü dediğimiz nesil, evlerine aldıkları bu bilgisayarları hiçbir zaman kullanamayacaklarını, bununla ilgili bilgilerinin olmadığı gibi yeteneklerinin de olmadığını düşünürlerdi. Hatta bazıları bilgisayar kullanmamanın hayatlarını etkilemeyeceğini ve ömür boyu ihtiyaçta hissetmeyeceklerini düşünürlerdi.

Bu süreç içerisinde ‘Bilgisayar Okuryazarlığı’ denen bir kavram üzerinde duruldu. Okur yazarlığın sadece yazı yazmak ve kitap okumak olmadığını belirten, artık bilgisayarların hayatımızın her alanına girdiğinden dolayı en azından bilgisayarların ne işe yaradığını öğrenen, minimum seviyede de olsa işlerini görecek derecede bilgisayar kullanım becerisi kazanmış, bilgisayar donanımıyla ilgili az da olsa bilgi sahibi olan, işletim sistemi ve bilgisayar programlarından haberdar olan bir nesil planlanmıştı.

Bu süreç dünyada olduğu gibi ülkemizde de işledi ve başarılıda olundu. Akıllı telefonlar bu süreci olağanüstü hızlandırdı. Sürecin hızlanmasının en önemli etkilerinden biri de sosyal medya kullanımının artmasıydı. Bunun sonucunda yukarıda da belirttiğim orta yaş üstü insanlarla birlikte daha yaşlı kesim bile bu sürece dahil oldu. Bundan 3-5 yıl önce klavyenin tuşlarına basmaya çekinen bu insanlar sosyal medyada vakit geçirmeye, video vs. izlemeye ve oyun oynamaya başladılar.

Haliyle alttan gelen neslin zaten teknolojinin içinde büyümesi, orta yaş üstününde her ne kadar çoğunun sadece sosyal medya vasıtasıyla da olsa bu sürecin içinde olması ve başarı kazanılması akabinde bir elzem olarak ‘Bilgisayar Okuryazarlığı’ kavramından ‘Medya Okuryazarlığı’ kavramına geçiş yapıldı.

Medya Okuryazarlığı kısaca, çeşitli kanallardan (TV, radyo, video, internet vs.) gelen bilgileri çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteğinin kazanılmasıdır. 

İnternetin çıkması akabinde bilgiye ulaşım kanalları daha fazla arttı. İnsanlar istediği bilgiye istediği anda ulaşabilir oldu. Bu yararlı bilgi akışıyla birlikte tam tersi internet üzerindeki bilinçli veya bilinç dışı yönlendirmelerle yanlış bilgi edinilmesine ve bunun akabinde bazı kişi ve kurumların hakkında menfi görüntülerde oluşmaya başladı.

İnternette art niyetli kurulmuş birçok site üzerinden yayınlar yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Bazısı bir kurumu, bazısı ünlüleri, bazısı da inanç mevzularında istediği şeyi yazabilmekte ve müspet veya menfi bir etki oluşturmaya çalışmakta. Bununla birlikte e-ticarette artmış ve alışverişte kolaylıklar sağlandığı gibi bir takım sıkıntılarında yaşanmasına neden olmuştur. Yasa koyucu haliyle reel hayatta olduğu gibi internet kullanımıyla ilgili kişi ve kurumların hakkını koruyabilmek için bir takım yasalar oluşturmuş ve devamlı kendini güncelleyerek başarılı da olmuştur.

Konu ile ilgili üniversitelerde hem ders olarak hem de yüksek lisansdoktora aşamasında ‘Bilişim Hukuku’ denen bir disiplin dahi oluşturulmuştur.

Konunun hukuki boyutu başlı başına bir konu olduğu için detaya fazla girmeyeceğim. Fakat ne kadar koruyucu yasalar da olsa bazı art niyetli kişiler istedikleri bilgiyi gerçek bilgi gibi yayabilmekte ve internet güvenirliliğini dejenere etmektedirler.

Son zamanlarda bilgi kirliliğinin en yüksek yaşandığı yerler sosyal medya alanlarıdır. İnsanlar herhangi bir kullanıcının yanlış bilgi içeren bir paylaşımını inanıp paylaşabilmekte ve zincirleme yöntemle hem kendinin hem de başkalarının zehirlenmesine yol açmaktadır.

Bununla ilgili sosyal medyada yığınla örnek vardır. Herhangi bir kişi veya kurumlar aleyhine yayınlar, yine herhangi bir inanç veya siyasi görüş mensubuna yönelik art niyetli paylaşımlar hem bilgisizlik hem de taassup etkisiyle hiç araştırılmadan dimağlara kazınılmakta ve diğer kullanıcılara da bu bilgiler aktarılmaktadır. Örnek olarak bilinçli olarak bir etnik veya siyasi gruba yönelik bir art niyetli bilgi paylaşımı üzerinden yüzlerce kişi birbiriyle hakaretvari tarzda tartışmakta ve neyi savunduklarını bilmeden gereksiz polemiklere girebilmektedirler.

Unutulmamalıdır ki sosyal medya olsun ya da herhangi bir mecradan olsun aktardığımız bilgiler ve paylaşımlarımız bizim kültür ve zeka düzeyimizin seviyesini belli eder. Bu sebeple paylaşımlarımıza ve aktardığımız bilgilere dikkat etmeliyiz. Herhangi bir şüpheli bilgi esnasında internetten kolayca bilgi teyidi yapabileceğimizi unutmamalıyız. Bunu yapmamız hem kendimizi hem de diğer kullanıcıları yanlış bilgilendirmeden koruyacağı gibi karşı tarafın mağduriyetini de önlemiş olur.

Ayrıca, yanlış gördüğünüz bilgi, belge ve paylaşımlarla ilgili diğer tanıdıklarınızı da uyarmanız hemen olmasa da zamanla ‘Medya Okuryazarlığı’ kavramının da ‘Bilgisayar Okuryazarlığı’  gibi kanıksanmasına yol açacak ve bilgi kirliliğiyle oluşan yanılsamalarda ortadan kalkacaktır.

Eğer okumadıysanız bu konuyla ilgili benzerlik taşıyan 10 Mart 2016 tarihli ‘Bu yazıyı okumayan bizden değildir’ isimli yazımı da okumanızı tavsiye ederim.

Yazımın sonuna gelirken, şu an içerisinde olduğumuz Ramazan ayının hakkımızda hayırlara vesile olmasını diler, yaklaşan Ramazan Bayramınızı da kutlarım. Bir dahaki yazımızda görüşmek dileğiyle.

twitter.com/salihsisman

Yazarın Yazıları