Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Beykoz’un ilk belediye başkanı makamına nasıl gitti?

Beykoz’un ilk belediye Başkanı Ali Zengin, Beykoz Belediyesi eski başkanı Murat Aydın’ın Beykoz tarihinde kazandırdığı kitaplardan bir olan “Biz Zamanlar Beykoz” da hayatını anlatmıştı.

Beykoz’un ilk belediye Başkanı Ali Zengin, Beykoz Belediyesi eski başkanı

Beykoz’un ilk belediye başkanı makamına nasıl gitti?

Beykoz’un ilk belediye Başkanı Ali Zengin, Beykoz Belediyesi eski başkanı Murat Aydın’ın Beykoz tarihinde kazandırdığı kitaplardan bir olan “Biz Zamanlar Beykoz” da hayatını anlatmıştı.

Ali Zengin, emekli albaydan görevini devralmak için Başkanı olduğu belediyeye nasıl gittiğini şöyle anlattı:

Başkanlığın ilk günü ve Külüstür Araba

Burada ilçe müdürlüğü yapan emekli bir albay vardı, görevi ondan devraldım.

Seçimlerle beraber askerler görevi seçilmiş insanlara terk ettiler. Seçimleri biz kazandık ve görevi teslim alacaktık. Yeni bir belediye kurulacak, işin riskli yanı da zaten buydu. Ağır bir yükü sırtlanıyorsun, sendikacılık tamam da belediyecilik çok ayrı bir işti. Nereden başlamak lazım, ne yapılmalı diye düşünüyorsun. Düşünmesine düşünüyorsun da işler hiç senin beklediğin gibi olmuyor.

Zaten yapılması gereken işler önüne kendiliğinden bir bir geliyor. Onu çözüyorsun derken, bir başka mesele ile karşılaşıyorsun. Bu meseleler daha ilk günden başladı.

Albay emeklisi şube müdürü büyüğümüz, “Hayırlı olsun vazifeniz.” dedi.

Onu seçimden sonra ziyaret etmiştim. “Ne zaman göreve başlayacaksınız?” diye sordu.

Mazbatamı almıştım zaten. “Hemen yarın göreve başlamak istiyorum.” dedim.

“Ben sizi aldırayım, makam arabasını yollarım size.” dedi.

Beni evin biraz aşağısından alsın dedim. Tarif ettim yolu. Oraları bilen bir arkadaş yollarım dedi. Tabi 34-35 yaşlarında bir gençsiniz, belediye başkanı seçilmişsiniz. Ben çocukluğumdan beri giyimime çok dikkat etmeye çalışan bir insandım. Başkanlığımın ilk gününde en güzel takım elbisemi giydim, makam arabasının beni almasını bekliyorum. Biraz da heyecanlıyım.

Makam arabası gelecek, şoför inecek, kapıyı açacak, bineceğim.

Sonra ilk günden kafamdaki projeler için çalışmaya başlayacağım.

Ben bunları düşünürken sallana döküle bir araba yaklaştı yanıma. Geliyor ama yok canım diyorum kendi kendime. Adres falan soracaktır diye düşünüyorum ama resmi plaka… Araba geldi, önümde durdu. Arabaya baktım, her tarafında macun çekilmiş, yamalar yapılmış. Renault 12 marka bir arabaydı. Şoför indi, ayakta bekliyor. Ben ona bakıyorum, o bana bakıyor. Ne kapı açan ne baca açan var. “Makam arabası?” dedim. Başını salladı. “Evet, buyurun” dedi.

Gidiyor muyuz?” dedim. “Başkanım araba durunca hemen çalışmıyor. Bir sorun var iki gündür.” dedi. “Ne yapacağız?” dedim. “İtersek, vurdurursak belki çalışır…” dedi. “Peki, itelim.” dedim.

Göreve gideceğim ilk sabah, arabayı itmeyle başladım. İlk icraatımdır. Araba hareket etmeye başlayınca şoför arabaya bindi. Bir tek ben itmeye başladım. Arabayı vurduruyor olmuyor, bir türlü çalışmıyor, epey yordu beni. Aşağı yukarı 150-200 metre civarı ittim ama çalıştıramadık.

Sonra döndüm kahveye… Orada da şimdi rahmetli olmuş bir Mustafa Ağabey vardı. Ona dedim ki: “Yahu araba geldi beni götürecek, bozuldu, çalıştıramadık, siz bana yardım ederseniz itelim biraz…” Sağ olsun geldi, biraz daha ittik, bu defa vurdurunca çalıştı. Ondan sonra makama gittik.