Elif ÇELİK
  • 21/10/2021 Son günceleme: 21/10/2021 23:02
  • 4.599

Bizim ülke olarak polise, askere yönelik özel bir sevgimiz var.

Başka ülkelerde polis ve asker ölümüyle sivil ölümler farklı değerlendirilirken, bizde bunun arasında fark yoktur. Bir anne asker ya da polis oğlunu-kızını kaybettiği zaman bütün annelerin yüreği sızlar. Biz bu Cumhuriyeti kurarken büyük emekler harcadığımız için onu kaybetmemek için çabalayan, ter döken, can veren insanları da her zaman başımızın üzerinde tutarız. Elin yabancısına bu garip gelebilir de biz böyleyiz.

Beykoz'un huzur toplantılarına katıldığımızda polis memuru Selçuk Bey'i dinlerken bunları düşündüm. Biz özellikle de kadın olduğumuz için daha çok duygusal düşünüyoruz. Annelik içgüdüleri ve refleksleriyle de bir polis, bir asker gördüğümüzde "ana kuzusu" diye değerlendiriyoruz. Selçuk Bey sağ olsun, Beykoz'da ne gibi önlemler aldıklarını, henüz suç oluşmadan kolluk kuvvetleri olarak suç işleme potansiyeli olan kişileri nasıl takibe aldıklarını anlattı. Bu sırada teknik bilgiler, rakamlar da verdi. Dedim ya, biz duygusal insanlarız. Benim aklımda hep polis memuru olarak yaşadıkları sorunlar dolaştı.

Düşünmeden edemedim, acaba bu Beykoz'da neler yaşadı polis memurları? Neler yaşıyorlar? Benim gibi anne olan kadın polisler.. Çocuklarını ailelerine mi bırakıyorlar, bakıcı eline mi teslim ediyorlar? Bakıcılar ne kadar para alıyor? Benim polis memurum geçinebiliyor mu? Hep yüksek diyoruz ya hani polisin, askerin aldığı ücretler. Acaba gerçekten de yüksek mi? Polisler mi yüksek maaş alıyor yoksa haksız yere onlarla kıyaslanan öğretmenler, doktorlar, hemşireler mi az alıyor? Polis memurunun bu tartışmalarda suçu ne, sorumluluğu ne?

Gerçekten de değiyor mu acaba bizlere? Görevlerini yaparken hakikaten bizim sevgimizi hissediyorlar mı? Ya suçlular? Onların nefretlerini de hissediyorlar mı? Ne düşünüyorlar acaba bu nefret duygusunu hissettiklerinde? Üzülüyorlar mı?

Hem suçlu hem de nüfuzlu insan yok mu? Hele Beykoz'da... Olmaz mı? Peki, sevgili polis memurlarımız gerçekten de Beykoz halkının zararına olacak bir işin başındaki kişiyi adalete teslim edecekken, "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" sözünü işitince ne hissediyor? Gerçekten tek suçu görevini yapmak olan polis kardeşlerimiz, bu uğurda kendisine zorla bedel ödettirildiğinde ne hissediyor? Haritadan kendisine yer aramasını söyleyen o hadsiz ve seviyesiz-çirkin insanı nasıl hazmediyor? "Vatan-millet sağ olsun" derken gerçekten de samimi mi acaba?

Ya biz? Biz ne yapıyoruz? Gerçekten de polisi-askeri böyle anne sevgisiyle sarıp sarmalarken, gerçekten de sevgimizin hakkını verebiliyor muyuz? Yani laf olsun diye mi destek oluyoruz onlara yoksa bir polisin haklarını savunmak için bir araya gelebiliyor muyuz?

Mesela... Nasıl ödeyebiliriz acaba onların hakkını? Bir suçluyu yakalayabilmek için canını veren, şehit olan polislerimize ve ailelerine ne kadar sahip çıkıyoruz?

Huzur toplantısında polis memuru Selçuk Bey anlatıyordu... Kaymakam dahil, gazeteciler, STK temsilcileri dinliyordu.

Polis memuru anlatıyordu ama Elif kızın aklı başka başka yerlerdeydi. "Bunca emek" diye düşündü Elif... "Bunca emek ne için? Hak ediyor muyuz acaba biz vatandaş olarak? Bunun karşılığını onlara maddi olarak vermek zaten mümkün değilken manevi olarak verebiliyor muyuz?"

Toplantıdan çıktıktan sonra istemsizce bir kadın polise sarılmak istedim: "Ah be kızım... Seni çok iyi anlıyorum. Hepinizi çok iyi anlıyorum. Sizler gerçekten de Beykoz'un da ülkenin de gözbebeklerisiniz" demek istedim.

Yapamadım. Gerçekten de bizler onların bu sevgisine, sabrına, fedakarlığına değer miyiz?

Toplum olarak azıcık düşünelim mi Dostlar? Ne dersiniz?

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz