Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız

  • 1
  • 21759
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız
Beykoz'un güzelliklerini okurken yaşayacaksınız

Beykoz’un köylerinden Alibahadır, insana “İstanbulKart’ı fazla bastık da Kentucky’ye falan mı geldik” dedirtiyor.

Bahçelerden toplanan zerzevat, gezen tavuklar, inekler, atlar, küçük dere, bol yeşillik ve temiz havaya köyün bir yarısına yayılan lüks villalar eşlik ediyor. Bisikletçilerin çoktan keşfettiği bu vahaya şehirden bunalınca çıkın çıkın gidin.

Şimdiye kadar gittiğim en uzun hatla tanıştırayım sizi: Kavacık’tan başlayıp tam 71 durak sonra Beykoz’un Alibahadır Köyü’ne varan 136. Nasıl bir yer orası acaba? Yolda durak isimlerinden şifre çözme oyunumu oynamaya başlıyorum. Tepeköy, Çukurçayır, Yalıköy, Cevizlibahçe, Elmalı, Çiftlik, Cevizlidere, Gülbahçe, Şirindere, Zerzevat, Sümbül, Ayvalıdere, Kasımpatı, Ayazma... Doğanın kucağına giden bir yolda olduğumuz belli!

Bol virajlı, yeşil yollardan geçip köy meydanında duruyoruz. Küçük bir bakkal, bir kıraathane, cami, okul, mezarlık, bir de emlakçı var meydana çok yakın mesafede. Ben önce karşıdaki sokağa giriyorum. Az ileride bir tezgâh görünüyor. Önünde bir araba durmuş, iki kişi inmiş, alışveriş yapıyorlar. Tazecik köy fasulyesi, domates, biber, patlıcanın arkasında oturan amcayla sohbete başlıyoruz.

Sanat eseri gibi bir görüntü: Sarmaşıkların kapladığı kamyonet.

ALİBAHADIRLI ALİ BAHADIR’IN GÜLÜMSETEN HİKÂYESİ

“78 yaşındayım, doğma büyüme buralıyım” diyor. İsmini soruyorum. “Hangi ismim?” diyor: “Nüfustaki mi gerçeği mi?” Yanında oturan karısı, kız kardeşi ve eniştesiyle gülüşmeye başlıyorlar. “Nüfustaki ismim Ali Bahadır” diyor. Nasıl yani? Köyün sahibi mi?

Enteresan hikâye... Gerçek adı Salih Peker. O yıllarda doğan bebekleri nüfusa kaydettirme işi, hele de köyde yaşıyorsanız zahmetli bir mesai. Köy muhtarı birkaç bebeği biriktirip topluca şehre gidiyor kayıt için. Aile, giderken muhtara tembihliyor “Bizimkinin adı Salih” diye. Nüfus idaresine vardığında memurla muhtar arasında bir anlaşamama durumu hasıl oluyor. Memur “İsim?” deyince muhtar nereden geldiğini anlatmak için “Ali Bahadır” diyor. İkinci kez sorup aynı cevabı alan memur da yazıveriyor oraya: Ali Bahadır Peker.

Bizegider’in sonundaki ev, bir işadamına ait.

73 yaşındaki karısı Hanife Peker’le 7 dönüm bahçelerini ekip biçiyor Salih Amca. Fasulye ve biber 5’er, domates 3 TL. Eskiden beri alışkanlık edinmiş olanlar bu köyden yapıyormuş alışverişini. “Ama biz daha çok toptan veriyoruz” diyorlar. Marketlere, pazarcılara satıyorlarmış. Restorancılar rağbet etmiyor mu bu tazecik ürünlere? Cevabı bir sonraki tezgâhtan geliyor.

Yılmaz Arslan, oğlunun sukabağından yaptığı lambaları satıyor.

“Restorancılar tek tük gelir. Onlar marketlere gider malı ucuza almak için. İki kahvaltıyı 100 liraya satar da buna 3 lira vermez; gidip 2.5 liraya sera domatesi, çekirdekli patlıcan alır. O 50 kuruşun hesabını yapar. Müşteriye de köy malı yedirdiğini söyler. Onlardan hayır gelmez” diyor.

Veli-Zehra Köse çifti 22 yıldır evli. 49 yaşındaki Veli Bey’in dedesi 1930’larda Kastamonu’dan gelmiş Alibahadır’a. Bu köyde çoğunluk Kastamonu kökenli zaten. O zamanlar sadece üç ev varmış. Şimdilerde ise ikiye bölünmüş durumda: Bir tarafta yüksek duvarlı, havuzlu, lüks villalar var; diğer yanda köy hayatı fazla bozulmadan devam ediyor.

‘Ali Bahadır’ Salih Peker, eşi ve eniştesiyle tezgâhında.

YENİ FİLM PLATOSU

O sırada bir köpek beliriyor. Veli Bey kovuyor, bir yandan da “Köyün köpeği değil bu. Gene alıp bakamayınca tasmasını açıp evden salmışlar” diyor. Bu civarda çok karşılaşıyorlarmış bunlarla.

Tezgâhta salça, fasulye konservesi, turşu, reçel, son dönemin modası ‘gezen tavuk yumurtası’ da var. “Bir yiyen tadını alır, hep bunu ister” diyorlar. Hafta sonu alışverişe gelen çok oluyormuş. Eskiden çok daha fazlaymış yol üstü müşterisi de, otoban açılıp burası Riva bağlantısı olmaktan çıkınca gelen giden çok azalmış.

Köyün villalar tarafındaki çayırda bakımlı atlarla karşılaşıyorum.

İki yan tezgâha ilerleyince karşımıza kurutulup elle tek tek işlenmiş sukabakları çıkıyor. Kiminin üstünde Atatürk var, kimi üstünü kaplayan küçücük deliklerinden güzel bir ışık sızdıran lambalara dönüşmüş. Lambaları yapan Ferit Arslan, 35 yaşında bir güvenlik görevlisi. Boş durmayı sevmediği için akşamları, anne-babası Havva Hanım’la Yılmaz Bey’in yetiştirip kuruttuğu sukabaklarını sabırla işliyor. Bir arkadaşıyla açtıkları bir de Facebook sayfaları var, adı Kabak Köy.

62 yaşındaki Havva Hanım, 17’sindeyken Riva’dan gelin gelmiş bu köye. Elinde bir leğen incirle beliriyor uzaktan. “Ne kadar incir?” diye soruyorum, “5 lira ama sahibi var” diyor: “Dondurma yapan bir kadın var, o birazdan karşıdan gelip alacak.”

‘BİZEGİDER’ NEREYE GİDER?

Burada yaşayanlar mutlu insanlar. Emlakçının söylediğine göre zengin de bir köy. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunları olan Celaloğlu Ailesi’nin arazileri olduğunu anlatıyorlar; Kıraç’ın bu köyde karavanda yaşadığını, ilk akıllarına gelen isim olan Yasemin Kozanoğlu gibi birkaç ünlünün daha dönem dönem burada vakit geçirdiğini. Villalar tarafında sık sık dizi, film ve reklam çekimleri yapılıyormuş bir de. Hatta gittiğimiz gün de böyle bir ekiple karşılaşıyoruz.

Dönüş yolunda, Alibahadır’dan Mahmut Şevket Paşa’ya geçtiğim noktada iki tabela görüyorum; biri tahtadan, diğeri belediyenin resmi sokak tabelası. ‘Bizegider Çıkmazı Sokağı’ yazıyor üstünde. Numaraya bakılırsa sadece bir ev var bu sokakta. Merakla dalıyorum, yol tatlı bir evde bitiyor. Bir işadamına ait (adı bende saklı). Seneler önce burayı yaptırdığında, gelene gidene nereden sapacaklarını anlatmakta zorlandığı için, o tahta ‘Bize Gider’ tabelasını yaptırmış. Zaman içinde buranın kayda geçen adı da olmuş bu isim. Böyle güzel bir turun sonuna da böyle tatlı bir hikâye yakışırdı zaten...

KÖPEKLER MUTLU, SAHİPLERİ MUTLU

Dönüş yolunda dikkatimi çeken bir tabela da ‘Mutlu Köpek Oteli’ oluyor. Kapıyı kinoloji (köpek bilimi) ve köpek davranış bilimi uzmanı Dr. Haldun Mergen ve Aykut Biter açıyor. Almanya’da sekiz yıllık eğitim alan Biter’in köpek fobisi terapisi, Amerika ve Fransa’da eğitim alan Dr. Mergen’inse köpek beslenmesi uzmanlıkları da bulunuyor. 60 köpek kapasiteli bir tesis burası. Konaklama, rehabilitasyon ve terapi hizmetleri veriliyor. Bir köpek edinmeye karar verdiğinizde ırk tercihini de bu uzmanlar vasıtasıyla sosyal hayatınıza ve karakterinize uygun olarak yapabiliyorsunuz. Baştan doğru karar vermek önemli çünkü her zaman, her yerde karşılaştığımız gibi köpeğini buraya bırakıp sırra kadem basanlar da oluyormuş. Mergen, “Gene buraya bırakması iyi, sokağa da atabilirdi!” diyor. Konaklama için fiyatlar köpeğin ağırlığına göre değişiyor. Mesela bir Golden için, kaza ve travma sigortası da içeren günlük ücret 75 TL. Köpek korkunuzu yenmek isterseniz Biter’den alabileceğiniz üç seansın tutarı ise yaklaşık 1000 TL.

KÖYÜN İLK RESTORANI:1976’DAN BERİ AÇIK

Köyün iki restoranı var; Demircan ve Mola. En eskisi olan Demircan’ı, 1976’da, Ordulu Rasim Duran açmış. Acıbadem’de yaşayan bir aile. 32 yaşındaki oğlu Sinan’la (fotoğrafta) işletiyor artık burayı. Kuzu tandırları, çoban kavurmaları, Riva’dan aldıkları taze balıkları meşhurmuş. Bir de buna hasret kalıp bulunca sevindiğimize inanamasam da ev tipi, ‘gerçek’ patates kızartmaları.

Haber Merkezi

Bu olay Beykoz'da yaşandı
Önceki Bu olay Beykoz'da yaşandı
Müslüm Gürses'in duyulmamış şarkıları Beykoz'da tanıtıldı
Sonraki Müslüm Gürses'in duyulmamış şarkıları Beykoz'da tanıtıldı
Yorumlar (1 Yorum)

Burak Bilen (7 yıl önce)

Her şey çok güzel de Beykoz'un en önemli köylerinden (mahallelerinden) biri olan MAHMUT ŞEVKET PAŞA KÖYÜ'nü sadece dönüş yolunda, başka bir şey anlatmak için cümle içinde kullanıyorsun. Köy hakkında hiçbir bilgi vermiyorsun.

Yorum Yaz