Çetin ÜNLÜ
  • 17/03/2016 Son günceleme: 17/03/2016 11:26
  • 5.115

Hani zaman zaman bizlerin de yeri geldiğin zaman dilimizden dökülüveren cümledir.

"Dağdan geldin, bağdakini mi kovuyorsun" diye…

Niçin? Böylesine manası hat safhada olan bir cümle ile başlıyorum makaleme! Hemen izah edeyim. Oğlum askerlik görevini (vatan görevini) yaptığı birliğinden izinli olarak gelmişti. Daha on günlük yavru iken alıp beslediği köpeğini gezdirmek üzere Sultaniye Parkı'na gitmiş. Lakin parkta oturan üç Suriyeli zevat, bizim asker çocuğun üzerine yürüyerek, 'köpeğini burada gezdirme, git başka bir alanda gezdir' diyerek ultimaton vermişler adeta.

Tabi ki bizim uşak ta, tabiri caiz ise bu meyanda onlara pabuç bırakmamış. Onları parktan bir şekilde göndermiş.

Şimdi sevgili okurlar, insanı gerçek manada üzen asıl mesele; insanın kendi ülkesinde misafir veya yabancı pozisyonuna düşürülme hususu.

Oğlum bu durumu bana anlatınca gerçekten çok üzüldüm. Akabinde şunu düşündüm: Bizim insanımız ve devletimiz bu mülteciler için ne kadar fedakârlıkta bulunarak, kendi halkının olanaklarını daraltıp onlara veriyor!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin onları sahiplenmek adına çıkarttığı yasalara baktığımda, 'gerçekten bunlar bu fedakârlığı hak ediyorlar mı' diyerekten düşünmemek elde değil.

Zira bu denli mülteciler için, ülkemizde çıkarılan yasaları, birkaç örnekle dile getirip bir küçük bir analiz yaptıktan sonra, ülke insanımıza yapılan bir nevi haksızlık olduğunu maalesef görüyorsunuz;

Bizim öğrencimiz üniversite kapısından içeri girmek için; YGS sınavı, olmadı peşine de bir LYS. Bu sınavları geçtin geçtin, Ha ola ki, tabiri caiz ise tosladın "Allah muhafaza"

Hemen sistematik olarak ne yapman gerekir? Tabii iyi bir dershaneye başvuracaksın öncelikle. Parayı kırıştırmadan, canlı bir şekilde dershane patronuna vereceksin ki, bir dahaki seneye gireceğin zorlu sınavlara seni tam tekmil, Arap atları gibi hazırlasın diye.

Dolayısıyla evdeki reisin de (baba’nın) maddiyatı sağlamsa yukarıda dediklerim geçerli. O reiste es kaza bir asgari ücretli çalışan ise, eskilerin deyimiyle o zaman yanar; Çukurova.

Peki, altılı ganyanı veya totoyu tutturdun, üniversiteyi kazandın diyelim. O zaman ikramiyen 400 TL burs olacak. Şimdiden hayırlı olsun.

Zira ülkemizde yaşayan Suriyeli mülteci bir öğrenciysen, korkma, telaşa kapılma, yukarıda belirttiklerimi yaşamayacaksın. Ne mutlu Suriyeliyim diyen sana. İstediğin üniversiteye de sınavsız gireceksin. Kayıt parası, YGS, LYS sınavlarına tabi tutulmayacaksın, yani ülkemiz çocuklarının yaşadığı stresi, heyecanı sen yaşamayacaksın.

Dershane parasını bulmak için babanın, annenin düşüncesi, üzüntüsü olmayacak. Keza babanın ek iş aramasına, gece, gündüz çalışmasına gerek kalmayacak. Senin altılı ganyanı tutturmana gerek kalmadan 1200 TL burs parası alacaksın. Belki de, ilerisi ne gösterir bilemem; lakin kamuda veya belediyelerde eleman, personel alımlarında ilk tercih edilenler, sen ve sizler olacaksınız.

Gelelim sağlık yardımlarına; Türk Vatandaşı kimliğine haiz insanımız, primini ödediği halde Devlet Hastaneleri, Tıp Fakülteleri ve Toplum Sağlığı Merkezleri gibi kamuda muayene olan kendi vatandaşına "muayene ücreti, reçete ücreti ve ilaç farkı" gibi değişik adlar altında ücret ödeyerek sağlık hizmeti alırken, sen Suriyeli kardeşim relaks ol.  Çünkü senin öyle bir sıkıntın yok. Suriye vatandaşlarına hiçbir ücret ödemeden sağlık hizmetleri verilmesi ne kadar ilginç değilmi?

Kendi yoksulumuza, işsizimize sağlanmayan imkânları bu insanlara sunmaya ne kadar devam edeceğiz. Veya daha ne kadar devam edebileceğiz?

Eğer bunlar geçici bir süreç için yardım babında yapılan atılımlar olmuş olsaydı, kendimce; 'eyvallah' diyebilirdim. Zira kazın ayağı öyle değil maalesef. Kendi ülkemizde misafir pozisyonuna düştük. Bu beyanda bazı arkadaşlarım benden empati yapmamı istiyorlar.

Yapalım bakalım; benim ülkem geçmiş dönemlerde ne savaşlar gördü geçirdi. Hala daha, adı bilinmeyen bir savaşın içine sokulmak isteniyoruz. Lakin dedelerimiz, atalarımız toprağımızı, sınırlarımızı korumak yerine kolay yolu seçerek, başka bir ülkeye sığınmacı olarak, sözüm ona kaçarlardı. Fakat kaçmadılar. Bu yolda savaşarak şahadet şerbeti içtiler. Doğru mu? Doğru. Bu çerçevede kendi düşüncemi doğrularcasına da günümüz coğrafyasından bir örnek vereyim: Bizlerin birde Türkmen kardeşlerimiz var değilmi?

Yaşadıkları bölgelere, üzerlerine, topraklarına saati, saatine bombalar yağdırılıyor. Çoluk, çocuk ve yaşlısıyla yedi düvel birlikte düşmana karşı direniyorlar. Niçin? Dedelerinden miras kalan, yarın kendi çocuklarına emanet edecekleri topraklarını korumak için. Ne diyorlar? 'Ölürsekte kendi topraklarımızda can vererek, şehitlik mertebesine erişiriz, o uğurda kanlarımızı dökeriz.' Evet, empati isteyen beyler, işte size empati değil de, gerçek yaşananlar.

Son olarak da şunu üstüne basa basa belirtmek istiyorum. Vatan borcunu yapmak üzere peygamber ocağına katılarak sonrasın da Kıbrıs Barış Harekâtına iştirak ederek 'gazi' olan büyüklerimiz 400 TL gazilik maaşı alırken, mültecilere sağlanan imkânları şahsım olarak çok ama çok buluyorum.

Yorum ülkemiz insanının… Sağlıcakla.

Yazarın Yazıları