Saadettin KILIÇ
  • 30/01/2020 Son günceleme: 30/01/2020 08:26
  • 3.015

İlçemiz Beykoz, 250 binin üzerinde nüfusu ile küçük bir ülke kadar, büyük bir ilçedir.

Antik tarihi; yaklaşık üç bin yıl önce Beykoz’da yerleşik yaşama geçen Yunan Kralı Amikos’a kadar bilinir…  Beykoz’un Fethi, İstanbul’un Fethi’nden 52 yıl önce 1402 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından yapılmıştır. Fakat bizim esas konumuz yakın geçmişimizin en genel özetidir…

Bilindiği gibi ikinci milenyum çağına büyük bir umut ve heyecanla hazırlandığımız doksanlı yılların sonlarında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en büyük sanayi kuruluşlarından olan Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası, Paşabahçe Tekel Fabrikası ve Sümerbank Deri Kundura Fabrikası kapanıncaya kadar Beykoz’da, bu fabrikalarda dolaylı ve doğrudan yaklaşık 10 bine yakın işçi çalışırdı…

Her çalışanın kazancıyla da ortalama 4- 5 kişinin barındığı ailelerle 50–60 bin nüfus rahatlıkla geçinirdi. Nüfusun geri kalan bölümü ise ya memur, ya çiftçi, ya balıkçı ya da münferit çalışmalar yapan diğer Beykozlulardan oluşurdu…

Her sabah zifiri karanlıkta; Beykoz, Paşabahçe, Çubuklu, Kanlıca ve A. Hisar’ından kalkan, Eminönü, Sirkeci, Karaköy ve Beşiktaş’tan akşam seferleriyle geri dönen vapurlar; gedikli emekçileriyle şenlenirdi. İşsiz insan ve boş cüzdan neredeyse hiç yoktu ilçemizde, küçük esnaf ve pazarcılar daha çok mutluydu.

Dört mevsim; her Cumartesi günü Yalıköy’de, her Pazartesi ve Perşembe günlerinde de Paşabahçe’de kurulan halk pazarlarında müşteri bolluğundan iğne atılsa yere düşmezdi.

Yaklaşık 8-10 bin emekçinin her 15 günde bir düzenli aldığı avans-maaşlarla Beykoz ilçesinin her metrekaresinde ekonomi ve yaşam bugünlere göre çok daha fazla canlıydı. O dönemlerden çocukları ve torunlarıyla Beykozlu olmaya devam edenlerin pek çoğu; bugün sahip oldukları evlerini, arsalarını, arabalarını, ikinci veya üçüncü dairelerini bu fabrikalarda çalışırlarken kazandılar. Çocuklarını yüz aklarıyla gelin, güvey yaptı, torun, torba sahibi ve mutlu insanlar oldular…

Fakat bu üç büyük fabrikanın kapanmasıyla Beykozluların sosyo-ekonomik yapısı artık eskisi gibi iç açıcı değil, özellikle de küçük esnafın hali hiç iyi değil.

Son yıllarda; 10 bakkalın, 10 manavın, 5 kasabın, 5 ayakkabıcının, 5 kuruyemişçinin,

5 zücaciyecinin, 5 kırtasiyecinin toplam kazancını, tek başlarına kazanan Marketler mantar gibi çoğaldı ilçemizde.

Küçük esnaf, küçüle, küçüle ve göz göre, göre tüketildi. Bakkallar, Terziler, Tornacılar, Tesviyeciler, Kunduracılar, Kalaycılar ve pek çok zanaatçı yok oldu…

Fakat yine de ilçemizde, doğanın Beykozlulara bağışladığı öyle nimetler var ki; hala kaygıyla da olsa tüm hemşerilerimizin yüreğine su serpmeye devam ediyor:

Örneğin; tarıma elverişli bereketli toprakları, kamu yararına doğru planlanmayla değerlendirilmeyi bekleyen elverişli arsaları ve yeşille, mavinin engin güzellikleri vardır…

Boğaziçi'nin kıyılarına bir yarım ay gibi uzanan Amikos-Beykoz’da, yılın on iki ayında; yeşille mavinin tüm tonlarını görmek, bakir ormanları, ovaları ve depreme dayanıklı zemininde, oksijeni bol yollarda saatlerce yürümek mümkündür.

Hele Karlıtepe’de; muhteşem bir panorama ve muazzam bir ufuk vardır.  Kurtların sevmediği kadar açık ve güneşli havalarda, kilometrelerce uzakta Topkapı Sarayı ve Sultan Ahmet Camisini bile görebilirsiniz.

Asya Kıtasının en batısıyla, Avrupa Kıtası'nın en doğusunu birbirine bağlayan; Üç Boğaz Köprüsünü seyredebilir, Boğaziçi'nin masmavi sularını, dünyanın en güzel nehir ve gölleri sanabilirsiniz.

İşte böylesine güzel bir beldede; denizinde marinalar, yatlar, sahillerinde ve kırlarda EV PANSİYONLAR, oteller, müzeler, kütüphaneler, restoranlar, hediyelik eşya satan dükkânlar, eğitim kurumları, atölyeler, tiyatrolar, sinemalar, konser salonları, festivaller, fuarlar ve eski eser yenileme çalışmaları (restorasyonları) tamamlanmış olağanüstü zengin ve mutlu bir Beykoz olabilir.

Başka ilçelerin, illerin ve ülkelerin fabrikalarında, atölyelerinde, ofislerinde kazanılan Dolarlar, Eurolar, Rubleler, Dinarlar ve Türk Liraları, bizim ilçemizdeki restoranlar, barlar, hediyelik eşya satan dükkânlar, eğitim kurumları, atölyeler, tiyatrolar, sinemalar, konser salonları, festivaller ve fuarlarda harcanabilir.

Beykozlu esnaflar da kazandıkları bu paraları, diğer Beykozlu bakkallarla, nalburlarla, nakliyecilerle, terzilerle, manavlarla, ayakkabıcılarla, mağazalarla, simitçilerle, oto yıkamacılarla ve pek çok ihtiyacını karşıladığı küçük esnafla paylaşabilir.

İstanbul’un akciğerleri Boğaz’ın incisi İlçemizde, doğal dokuya zarar vermeden eğitim, tarım, spor, balıkçılık, deniz, turizm, kültür, sanat ve zanaat ile ekonomik ve sosyal standartlar çok hızla yükselebilir. İlçemiz, İstanbul’un organik tarım bahçesi bile olabilir. Ebeveynler, gençler, küçük ve orta boy esnaf eskisinden çok daha mutlu ve çok daha nitelikli bir ömür sürdürebilirler.

Daha ilk başta; İstanbul’un en zenginleri, Acarlar, Beykoz Konakları, Göksu Evleri ve Eski Beykozlular en hazır müşterileri değil midir?  Neden Ortaköy’e, Taksim’e gidiyorlar da, burunlarının dibinde muhteşem bir doğa cenneti olan Beykoz’a çok haklı olarak yeterince zaman ayırmıyorlar? Çünkü sadece insanın yani vizyonlu siyasetçilerin sağlayabileceği özgürlüğü, huzuru ve eğlence atmosferini Beykoz’da bulamıyorlar da onun için…

Yine de iddia ediyorum ki; bugünden, hemen yarına iç ve dış turizmin ilk ve en ekonomik basamağı EV PANSİYONCULUĞUNDA, Beykoz, ülkemiz için mükemmel bir pilot bölgedir…

Turist; ister yerli, ister yabancı, ister Doğu’dan, ister Batı’dan, ister Güney’den, ister Kuzey’den gelsin, turist demek, yeni insan, yeni iletişim, yeni heyecanlar demektir. Yeni iletişim; yeni heyecanlar, yeni BİLGİLER demektir…

Yeni bilgiler de; EKONOMİK ÇOĞALIM, PAYLAŞIM, KÜLTÜR, ZANAAT, SANAT VE ZENGİN SOSYALLİK demektir. Sosyallik ise insan olmak demektir. Her şey apaçık ortada; İlçemizde her yer doğal kartpostal sanki…

Yineliyorum; Oksijen, Deniz, Bulut, Orman, Nehir, Dağ, Yeşil, Tarih, Mimari ve Panoraması bu kadar zengin, estetik, bakir ve depreme dayanıklı başka bir ilçe kesinlikle yoktur İstanbul’da ve Dünyada. Fakat ne trajik bir ironi ki; bunca zenginlikleriyle varlık içinde yokluk çeken başka hiç bir ilçe de yoktur İstanbul’da ve belki de dünyada… 

Saygılarımla…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz