Salih ŞİŞMAN
  • 06/06/2022 Son günceleme: 06/06/2022 10:31
  • 6.737

Karlıtepe muhitinde ikamet etmesem de burada birçok samimi arkadaşım bulunmakta.

Haliyle devamlı Karlıtepe’ye bir şekilde gidip geliyorum. Karlıtepe Cami inşaatı başladığı dönemlerde caminin yeni başlayan inşaatının yanından geçerken dostlarımız burada değişik sitilde bir minare yapılacağını duyduklarını söylerlerdi.

Zamanla minare denildiği gibi değişik bir mimariyle kule tarzında yükselmeye başlamıştı. Bu süreçte Karlıtepe’de tanıştığım ve cami derneğinde görevli olduğunu öğrendiğim yaşlı bir amcaya bu kuleyi neden yaptıklarını sormuştum. O da bana insanlar buraya çıkacak, seyir terasında oturacak ve kitap okuyacaklar demişti. Çok güzel bir hizmet yaptıklarını söylemişti.

Ben de Karlıtepe’nin her yerinin zaten bir şekilde İstanbul manzarasına hâkim olduğunu, her ne kadar kule formunda da olsa minarenin caminin asli unsurlarından sayıldığı için edebe riayet edilmesi gerektiğini ve zamanla burada yozlaşmanın olabileceğini, kitap okumak için bu kadar masrafa gerek olmadığını, caminin altında çay ocağı formunda bir bölümde bunların rahatlıkla gerçekleştirilebileceğini, (ki bu çay ocağı da yapılmıştır) buraya normal bir minarenin yeterli olacağını, mahalli bir cami olduğu için büyük selatin camiler gibi sembol niyetiyle de olsa buraya devasa bir yapıya gerek olmadığını söylemiştim.

Belki manzaraya karşı ileri de yürüyüş alanlarının da olduğu nezih ve turistik bir Cafe/Restaurant tarzı bir bina ve rekreasyon alanı yapılabileceğini bunu da buranın imar durumunun sıkıntılarından dolayı belediyenin yapabileceğini belirtmiştim. (Keramet ehli değilim ama bu dediğim de gerçekleşti ve Karlıtepe mesire alanı sonraki zamanlarda Beykoz Belediyesi tarafından yapıldı.)

Hasılı sözü fazla uzatmayayım. Bu hususta benim gibi düşünenler “dar düşünceli” diye itham edilse de bir zaman sonra caminin açılışı yapılmış ve açılıştan sonra belli bir dönem Beykoz’daki dostlarımız buradan manzaraya karşı pozlar vermeye başlamışlardı. Hatta kule tipi minare ulusal basına da haber olmuştu. Ama zamanla konusu açıldığında çevremdeki tanıdıklarımdan birçoğu buraya çıkmak istediklerini ama çıkamadıkları ile alakalı şikâyet eder olmuşlardı.

Geçenlerde özellikle camiye gittim ve kulenin etrafında dolaştım. Alt tarafta bir camda kulenin açılış kapanış saatleri yazıyordu. Kulenin giriş kapısında “Kule görevlisinin izinde olduğu ve bu yüzden kuleye çıkışın geçici olarak yapılamadığına” benzer bir yazı tabelası gördüm. Cami cemaatinden birine kuleye çıkmak istediğimi söylediğimde ise “Görevlinin işi bıraktığını ve kulenin kapalı olduğu” cevabıyla karşılaştım.

2 gün sonra tekrar gittim. Bu sefer kapıdaki tabela yoktu fakat yine minareye çıkamadım.

Son ziyaretimin üzerinden yaklaşık 3 gün sonra üçüncü kez camiyi ziyaret ettim. Minareye çıkan kapıda yine tabela yoktu. Bu sefer kapıda yazan görevli numarasını aradım. Telefonu açan kişi kendisinin cami cemaatinden olduğunu, normalde başka birinin kulede görevli olduğunu fakat işi bıraktığını, müsait olduğunda kendisinin mihmandarlık ederek insanları kuleye çıkardığını söyledi. Haliyle her zaman müsait olamadığını belirtti.

Camilerin sadece bir ibadet mekanı değil o bölgenin bir can damarı olduğuna inanan, geçen yıllarda yine bu sayfa da “Camiler ve Din Görevlilerinin Ne İşe Yaradıklarına Dair” isimli bir yazı yazan ve bu konuda hassasiyet sahibi biri olarak bu kadar masraf edilen bir yapının sadece minare olarak kanıksanmasına üzülmekteyim.

Caminin ve kule minarenin yapımında ön ayak olanların art niyetli olmadıklarına eminim. Fakat şunu sormadan da edemiyorum. Olan olmuş ve artık geriye dönüşte mümkün olmadığına göre bu kulenin daha işler hale getirilmesi için ilgililerinin bir proje ya da düşünceleri var mıdır? Ya da ne bileyim, caminin ilgilileri tarafından konuyla alakalı bundan sonrası için Müftülük, Kaymakamlık veya Beykoz Belediyesine konu ile alakalı bir başvuru ya da öneri sunulmuş mudur?

Son olarak “artık olan olmuş sadece minare olarak kalsa bile, ne var Beykoz’un da sembolü bu kule olsun” diyenlere de şunu hatırlatmak istiyorum.

Ona da Eyvallah.

Zaten benim de bu yazıyı yazmamdaki amaç bağcıyı dövmek değil, üzüm yemekti. Konuyu dillendiriyorum ki en azından bundan sonra Beykoz’un diğer mahallelerinden veya başka bir yerden plansız bir şekilde böyle bir niyet sahibi olanlar çıkarsa bu durumu hatırlasınlar ve ona göre davransınlar. Milletin parası yine millete daha hayırlı bir şekilde dönsün.

Ayrıca sembol konusu açılmışken yine haddim olmayarak, Beykoz’da doğmuş, büyümüş ve hala Beykoz’da yaşayan bir kardeşiniz olarak şunları da hatırlatmak isterim.

Beykoz sınırları içinde bulunan ve Fethin sembollerinden biri olan Anadoluhisarı’nın ortasından uzun yıllar önce yol geçirerek bu sembolümüzü koruyamadık.

Beykoz denilince ilk akla gelen sembollerden olan ve tarihi 3 asra yaklaşan Onçeşmeler’in lülelerini kuruttuk.

Anadolukavağı’nda bulunan, Doğu Roma’nın son dönemi yapılan ve fetihten sonra yüzyıllarca tarafımızca kullanılan bir başka sembolümüz Yoros Kalesini koruyamadık ve her türlü melanetin işlendiği bir yer haline gelmesine göz yumduk. (Bu konuda Beykoz Emniyetinin elinden geleni yaptığına da şahidim)

Son olarak zamanında Beykoz’un lokomotifi olan, “Paşabahçe” ismini dünyaya duyuran, yine “Beykoz Camı” diye marka oluşturan, kaç neslin ekmek yediği Paşabahçe Cam Fabrikası kapandı gitti. Sonradan Beykoz’umuz da lokal olarak bireysel cam ocakları ve Milli Saraylar’a bağlı bir Cam müzesi açıldı ama bu fabrikada çalışan, iş yapan vs. birçok insanın anıları ve başarılarını anlatacak, bunu gelecek nesillere aktaracak ulusal ve profesyonel bir çalışma bile yapamadık. Onu bırakın 20 sene oldu enkazı bile kaldırılamadı. İncirköy sırtlarından Şişecam fabrikası alanına bakarsanız teşbihte hata olmaz, zannedersiniz daha önce buradan helak edilmiş kavimlerden biri gelmiş geçmiş.

Bu maddeler uzadıkça uzar. Biz bu zamana kadar hangi sembolümüze sahip çıktık ki şimdi kuleyi sembol yapalım? Ben derim ki hatalarımızdan dersler çıkaralım.

Konunun ilgilileri bu durumla ilgili açıklama veya bilgilendirme yapmak isterlerse yine bu köşemiz kendilerine açıktır. Allah, ülkemizin hayrı için samimiyetle yaklaşıp iş yapan kim varsa onlardan da razı olsun.

Sorularınız veya görüşleriniz için bana [email protected] e-posta adresimden ulaşabilirsiniz.

Bir sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle…

Yazarın Yazıları