Bundan tam 18 yıl önceydi, “bu toplum bizi kabul etmiyorsa, biz de bizi kabul edecek toplumu kendimiz kurarız" diyerek yola çıktık.
Liderimiz Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasında, hep beraber ülkemizi ayağa kaldırmak için mücadeleye baş koyduk. O cezaevinde gün sayarken biz Türkiye'yi adım adım, kapı kapı dolaştık... Yokluk ve birbirimize olan bağlılığımız en büyük sermayemizdi... Sermayemizi har vurup harman savurmuyorduk... Kendimizden kesip partimizin güçlenmesi için gönül rahatlığıyla veriyorduk. Hatta Recep Tayyip Erdoğan gerçeğini anlatan yazılarımız nedeniyle soruşturmalar geçiriyor, müfettişlere saatlerce ifade verirken, işten atılmakla tehdit ediliyorduk.
"Esaretten Zirveye / Recep Tayyip Erdoğan" başlıklı kitabımızla dönemin kelli felli komutanlarına, satılık kalemlerine, ünlü televizyoncularına kafa tutuyorduk... Korkmuyorduk, çünkü inançlıydık, başaracaktık. Hep beraber el ele, kola kola, gönül gönüle, güven içinde yaşayacak, çocuklarımızın geleceği için yeni bir Türkiye inşa edecektik. Her şeyimiz şeffaf olacaktı, herkes her şeyi bilecekti. Kimseden gizlimiz saklımız olmayacaktı.
Hak yemeyecektik, adalet dağıtacaktık... Her birimiz terazi olacaktık. Haksızlık, yolsuzluk yapmayacaktık. Düşünce özgürlüğü olacaktı. Demokrasiyi güçlendirecektik. Sabahın beşinde ofislerimizi basıp, ağabeylerimizi gözaltına alan çetelerle mücadele edecektik.
Ama gel gör ki tarih tekerrür ediyor!...
18 yıl önce kurmuş olduğumuz AK Parti iktidar oldu ama ben ve benim gibiler hiç iktidar olamadı. Çünkü kuruluş felsefesinden hiç ayrılmadık. Hep meselelere toplumsal baktığımız için zaman zaman sesimizi çıkarmak zorunda kaldık. Söylediklerimizin, uyarılarımızın işe yaramadığını gördükçe sesimizi daha da yükselterek, AK Parti'nin ömrünü uzatma mücadelesi verdik. Sesimiz yükseldikçe, bazılarının kendi aşağılık çıkarları için kullandığı, "kol kırılır yen içinde kalır" anlayışıyla karşılaştık.
Bu süre zarfında, fiziksel manada ülkede birçok değişikliği başarabildiysek de, toplumsal manada hiç başarılı olamadık. İnsanların Liderimiz Recep Tayyip Erdoğan'a duyduğu güveni hep kötüye kullandık, her geçen gün tükettik!
Sonuç, artık 28 Şubat süreçlerinde kırmaya çalıştığımız zincirlerle, yıllar sonra kendi insanlarımız tarafından kuşatıldık... İktidarda kaldığımız sürece binlerce insan zengin oldu... Ama kimseye hesap soramadık. AK Parti'de ya da AK Partili Belediyelerde yöneticilik yapan hiç kimseye tek bir yolsuzluk davası açmadık, hesap sormadık. Sormak bir yana sahiplendik, koruma altına aldık. Gerekçe olarak “dava şuurunu, Tayyip Erdoğan’a ihanet ediyorlar” klişesini öne sürdük. İhanet eden kendileri değilmiş gibi!
Ve doğruları konuşanları, “bu davaya ve Recep Tayyip Erdoğan’a asıl siz ihanet ediyorsunuz!” diyenleri tazminat davalarıyla kontrol altına alıp susturma çabasına girdik. Bunu yaparken 28 Şubat sürecini aratmayacak rezilliklerin altına imza attık!
Ne kadar güzel yönetmişiz memleketi. Sütten çıkmış ak kaşık misali. O zaman neden hala yerlerde sürünüyoruz, bu dürüstlükle evliya olup göklere çıkmamız gerekmiyor muydu?
Hırsıza hiç kabahat bulmadık, hep hırsızı yakalayanları linç etmeye çalıştık...
Bugün Beykoz'da yine aynı durumdayız...
Recep Tayyip Erdoğan'ın, özel proje alanı yapmasıyla bir devrim geçiren Beykoz'da hayaller değişmişti. İnsanımızın geleceğine yönelik umutları artmıştı. Beykoz halkı babasından, dedesinden kalan topraklarda yaşamına devam edecekti.
Yaklaşık 1 bucuk milyar 2B geliri Beykoz'un gelişimi için kullanılacak, sosyal konutlar yapılacak Beykozlunun Beykoz'da kalması için projeler geliştirilecekti.
Para nerede?
Yeni Belediye Başkanımız Murat Aydın'ın deyimiyle, Beykoz Belediyesi'nin kasasında 350 milyon civarında para kalmış... Nerede diğer para? Ne yapıldı Beykoz'a? Bu paradan Beykoz halkı nasıl yararlandı? Bunun acilen açıklanması lazım... Bu paranın hesabının Beykoz halkına verilmesi mecburidir... Tek tek, kuruş kuruş açıklanmalıdır. Ve bunu açıklayacak olan geçmiş dönemlere sahip çıkan Murat Aydın’dır.
Açıklanmaması durumunda milletin kafasında hep bir soru işareti kalacaktır? Bugün bu açıklamayı yapma sorumluluğunu taşıyanların vebali büyüktür. Korkarım ki, beklentileri karşılanamayan Beykoz halkı hesabı ona soracaktır.
"Bina fiyatına merdiven yapmışlar" başlıklı haberimizden yola çıktığınızda aslında durumu görebilirsiniz... Ben her şeyi hayra yoruyorum... Hiç bir şeyi şer olarak görmüyorum. Başlık maksadını aşmış olabilir... Ama haberimizin sonuna kadar arkasındayım...
Kültür Merkezi tadilatı ve prekast kaplama işi için KDV hariç 7 milyon'a yakın bir paranın ödenmiş olması abartılıdır. Aynı kişiye değişik tarihlerde toplam 54 milyonluk ihale verilmesi tartışılmalıdır. Beykoz Belediyesi'nin kasasından kısa sürede çıkan ciddi bir paranın nerede harcandığını sorgulamak bizim boynumuzun borcudur.
Bunun savunulacak bir tarafı yoktur...
Bu haberimizden sonra bizzat Murat Aydın tarafından Dost Beykoz'a, şahsıma ve Sinan Kavrak'a karşı bir linç girişimi başlatıldı. Önce habere inanılması güç bir hızla yayın durdurma kararı alındı. Ardından tarafımıza mobing operasyonuna geçildi. İnsanların çoluk çoğuna yedirdiği ekmeğe göz dikildi. Ardından Dost Beykoz'a 100 bin TL'lik tazminat davası açıldı... Onun peşinden de Dost Beykoz'u yok sayma uygulamasına geçildi.
Anlıyoruz ki Başkan Murat Aydın 'devlette devamlılık esastır' anlayışıyla hareket ederek bizi susturmaya çalışırken, geçmişle ilgili hesap verme sorumluluğunu da üstlenmiş oluyor... Bu güzel bir gelişme ama bizim susmayacağımızı da bilmesi gerekiyor!
Bizi zaten yıllarca, "yazmayın, etmeyin AK Parti'ye zarar verir... Recep Tayyip Erdoğan'a zarar verir" diyerek kandırıp, oyalarken öbür taraftan köşeyi döndüler.
Olsun, en azından geç de olsa hesap sorma yolu açılıyor! Bedel ödemeye değer...
Ayrıca Murat Aydın'ın bizim üzerimizden AK Parti camiasına ve basına aba altından sopa göstermesine gerek yok. Çıksın siyasetini açık oynasın... Beykoz halkının menfaatine işler yapsın biz de alkışlayalım. Ama bizi susturmaya çalışmasın, başaramaz...
Çünkü biz Beykoz halkının parasını heba edenlerden ve hesabı vermekten kaçınanlardan daha yürekli ve cesaretli olmak zorundayız!
En azından mevcudun doğru kullanılmasına katkı sağlarız. Onu da başaramazsak dört buçuk yıl sonra hep birlikte batarız!