Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muharrem ERGÜL
Muharrem ERGÜL

Beykoz’da fabrika düdüğüne ayarlı hayatlar

Çubuklu yokuşunu tırmanır tırmanmaz genzimiz anason kokusuyla dolar, şükür derdik. Üsküdar'dan kalkan otobüsümüz nihayet Paşabahçe'ye gelmişti.

Beykoz’da fabrika düdüğüne ayarlı hayatlar

Çubuklu yokuşunu tırmanır tırmanmaz genzimiz anason kokusuyla dolar, şükür derdik. Üsküdar'dan kalkan otobüsümüz nihayet Paşabahçe'ye gelmişti. Rakı Fabrikası’nı geçince hedefe az kalıyordu. Beyaz Erguvan Caddesi biter bitmez vardiyadan çıkan kalabalığın arasından otobüsümüz ağır ağır cam fabrikasını geçer sonra Beykoz Merkez’deki Serbostanı, Mustafa Ağa Camii'nin yanından devam ederek, Yalıköy'e Ahmet Mithat Efendi Yalısı'na gelmeden sokak içindeki Şair Orhan Veli Kanık'ın doğduğu 9 numaralı ev selamlar bizi.

Sonra ağır bir deri kokusu gelir burnumuza. Belli ki, Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası’na yaklaşıyoruz. Orayı geçtik mi, ver elini Beykoz Çayır'ı. Maça da yetiştik sayılır. Hani “Ver Leftere yaz deftere” dedikleri Fenerbahçe ve Milli Takım’ın efsane futbolcusu Lefter'li Milli Takımı seyredeceğiz; hem de Beykoz'a karşı.

Milli Takım ve Beykoz hazırlık maçı yapacaktı. O Milli Takım’ın kadrosunda Galatasaraylı, Turgaylar, Metinler; Beşiktaşlı Suat da var. Efsane Beykoz, efsane Milli Takım’a karşı Beykoz Çayırı'nda. Beykoz Çayırı tam bir bayram yeri.

Günümüz Beykozlularına bu anlattıklarım hayal gibi gelebilir. Ama yaşayanlar bunun canlı tanıklarıdır. O günün canlı tanıkları olan çocuklar bu manzarayı her hafta sonu yaşama şansına sahiptiler.

Beykoz’un o günlerdeki en önemli özelliği ve güzelliği olan fabrikalarda tıpkı Beykoz Çayırı'nın o görkemli günleri gibi artık yoklar. Paşabahçe Rakı Fabrikası, Paşabahçe Cam Fabrikası, Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası etrafında şekillenen hayatlarda artık yok. Bilesiniz ki bugün artık yerinde yeller esen bu fabrikalar, Beykoz'un can damarlarıydı. Beykoz'da günlük hayat bu fabrikalarla varlığını sürdürürdü. Beykozluların hayatları da sabah, öğle ve akşam çalan fabrika düdüklerine ayarlıydı. Beykozlu fabrika düdüğünde uyanır, öğle paydosu yapar ve akşam düdüğüyle evinin yolunu tutardı. O günlerin zaman ayarı, saati, alarmı, anonsu sadece fabrika düdükleriydi. Beykoz’da yaşayanlar ya fabrikalarda çalışır ya esnaflık yaparlar ya da balıkçılık yaparlardı. Ama hepsinin ortak zaman belirleyicisi fabrika düdükleriydi. Fabrikaların düdük sesleriyle uyanır, evden çıkılır, işe gidilir ve eve dönülürdü.

Herkesin eviyle iş yeri arası yürüyüş mesafesindeydi. Bilemedin eviyle işi arası birkaç duraktı. Özel araç, servis, boğaz köprüleri hak getire. İşe geç kalmak lafı ayıptı. Çünkü fabrika düdükleri tüm semti uyandırmaya yeter artardı bile.

Fabrikalarda üretim haftanın yedi günü yirmi dört saati bulur,  bazı istisnalarla birlikte devam ederdi. O yüzden sabah 6.00 ve 7.00’deki işbaşı düdükleriyle herkes işinin başında olur, Beykoz ve Paşabahçe çarşıları iş çıkışına kadar sessizliğe bürünürdü. Öyle bürünürdü ki, çocuklar gün içinde ana yol üzerinde çift kale maç bile yaparlardı. Akşam saat 16.00 civarı, bazı fabrikalarda 17.00 civarı paydos düdüğü çalınca kış uykusundan uyanan karıncalar misali tüm Beykoz alarma geçerdi. Esnaf işten çıkacak müşterilerini beklerken evlerde hummalı bir hazırlık başlardı. İşten gelecek olan anne ya da baba eve gelecek telaşı sarardı her yeri. Beykoz'da hayat yeni bir fabrika düdüğü çalana kadar evlerde ve sokaklarda bütün hızıyla devam edecekti.

Beykoz akşamları mevsimine göre yazlık veya kışlık sinemalara hazırlanırdı. Sinemalar akşamların vazgeçilmeziydi. Gençler için de çay bahçeleri, sosyal yaşamın en güzel mekânlarıydı.

Fabrika düdüğüne ayarlı hayatlar bir düzen ve tertip içindeydi. Herkesin hangi saat işten çıkıp, hangi saat işe gideceği belliydi. Hastalık ve zorunlu izin dışında herkes işinin başındaydı. Pazara, bakkala, berbere, fırına veya alışverişe çıkışlar hep aynı saatte olurdu. Fırıncı, fırınına kimin hangi saatte geleceğini bilir, ona göre müşterisi için hazırlık yapardı. Gazete bayisi kimin hangi gazeteyi okuduğunu bilir, müşterisi gelir gelmez gazetesini eline tutuşturdu. Çünkü hayat, fırıncı içinde gazete bayi içinde fabrika düdüğüne ayarlıydı. Bu ayarın getirdiği iş disiplini herkes için aynıydı. Fabrika düdükleri bir zamanların fabrikası olan her semt için dönemin sembolüydüler. Fabrika düdükleri sadece çalışanlarını işe çağırmakla kalmayıp semtte yaşayan herkesi kendi işinin disipline hazırlardı. Düdük deyip geçmeden bin düşünmek gerektiğini zaman hepimize hatırlattı.

“Ben fabrika düdüğüyle doğdum. Onunla çoluk çocuğumun rızkını kazandım. Onunla emekli oldum ve hala kulaklarımda fabrika düdüğünün sesi var” diyen yüzlerce insanı tanıdım.

Bugün artık Beykoz'da fabrika düdükleri yok. Beykoz. Çayırında daha kimse “Ver Lefter’e, yaz deftere” diye bağırmıyor. “Şenol, Birol, gol” zaten çoktan unutuldu. Kaderleri, kederimiz oldu sanki.

Dünkü o güzelim fabrika düdüğüne ayarlı hayatlar bugün neye ayarlı derseniz, hani şairin dediği gibi,

“O mahur beste çalar. Müjgan’la ben ağlaşırız.”

Kalın sağlıcakla

 

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. O kadar güzel ifadelenmiş ki detaylar, film görüntüsü gibi gözümüzün önünden akıp geçtiler. Sesler, renkler, zamanın içerisinde yaşar gibi algılanabiliyorlar. Edebiyat, ifade sanatıdır zaten. Teşekkürler, verdiğiniz keyifli hissiyat için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER