A. Raif ÖZTÜRK
  • 24/05/2021 Son günceleme: 24/05/2021 10:52
  • 4.337

Lügatlerde bereket; “Olağanın, bilinenin ve alışılmışın dışındaki bolluk, bereket, artış olup, bol bol kullanıldığı ve hayrına dağıtıldığı halde eksilmeme, uzun süre tükenmeme durumudur. Yani, Ölçülemeyen, görülemeyen, fizikî ve maddî olarak izah edilemeyen bolluk durumu” olarak ifade ediliyor.

Bu konuda çokça olaylar ve kıssalar yaşanagelmiştir. Ben ilk olarak, dünyanın en doğru sözlüsü olan Hz. Muhammed (SAV) ilgili olan, ilginç bir kıssayı örnek vermek istiyorum.

Hazret-i Ebu Hüreyre uzun süze aç kalmıştı. Resûl-i Ekrem’in (SAV) arkasından gidip, menzil-i saâdete girmişler. Bir de bakarlar ki sadece bir kupa süt var ve o da oraya hediye getirilmiş. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Ebu Hüreyre’ye buyurdu ki:

"-Ehl-i Suffeyi (İslâm eğitimi alan yatılı öğrencileri) buraya çağır!" Ben kalbimden dedim ki. "Bu sütün bütününü ben içebilirim, ben bu süte daha çok muhtacım." Fakat emr-i Nebevî olduğu için, onları topladım, getirdim. Yüz kişiden fazla idiler. Allah Rasulü ferman etti:

-"Onlara o sütten tek tek içir!.."

Ben de, o kadehteki sütü birer birer verdim. Her birisi doyuncaya kadar içtikten sonra, diğerine verdim. Böyle birer birer içirerek bütün (yüz küsur kişilik) Ehl-i Suffe, o sütten içtiler. Sonra ferman etti ki: “-Sen de iç ey Hureyre!..” Ben içtim, içtikçe de "İç!.." buyurdu. Tâ ki ben şöyle dedim:

-"Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim, yer kalmadı ki içeyim." Sonra kendisi de Bismillâh ve hamd ile geri kalan sütü içti. Yüz bin âfiyet olsun… (Mu'cizât-ı Ahmediye/73.) 

İşte bereket, fizikî ve maddî olarak izah edilemeyen, böyle ulvî bir bolluk durumudur ve aşağıdaki âyeti kerimede vurgulandığı gibi, böyle bereketlerin gelmesi için de îmanın 6 şartına “îman edip günahlardan sakınmak,” öncelikli sebeplerdir.

A’raf Sûresi, 96. Âyet: “O memleketlerin ahalisi ‘ÎMAN ETSELER ve GÜNAHTAN sakınsalardı’, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık.”

HADÎS-İ ŞERİF: “Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Kim bu mala CÖMERT bir gönülle sahip olursa, malı bereketlenir. Ama kim de hırs ve tamah dolu bir kalple bu malı isterse, malının bereketi kaçar.” (Buhârî, Zekât, 50)

Eyy Yüce Rabbimiz. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve mânevî rızkımıza da BEREKET ihsân et!..

Bir de ‘kanaat ehli’ kişiler, esnaf, çiftçiler birbirilerine veya yemekte olanlara; “Allah Halil İbrahim bereketi versin” derler. Peki, nedir bu Halil İbrahim bereketi?

Yeri gelmişken kısaca arz edeyim ki, konumuz daha iyi anlaşılsın:

Zamanın birinde, birbirini çok seven Halil ve İbrahim adında iki kardeş yaşarmış. Kardeşlerden Halil evli ve çocuklu, İbrahim ise bekârdır. İki kardeş de geçimlerini, sahibi oldukları ortak tarladan sağlamaktaydılar. Çıkan mahsulü her hasat mevsiminde ikiye pay ederek, geçinir giderlerdi. Yine bir hasat zamanı, buğdayı harmanladılar ve eşit bir şekilde ikiye böldüler. Bundan sonra sıra, buğdayları ambarlara taşımaya gelir. Ağabey Halil bu sırada iş bölümü yaparak, “Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle” der.

Bunun üzerine İbrahim de: “Peki Ağabeyciğim.” der.

Halil çuvalları getirmeye gittiğinde İbrahim kendi kendine; “Ağabeyim evli ve çocukları var. Bir sürü boğaz o’nun eline bakıyor. Onun evine, benden daha çok buğday lazım.”  ..gibi düşüncelere dalar. Ardından da küreği kaptığı gibi kendi payından, onun payına eklemeler yapar. (Bugünkü kardeşlerin, bunun aksine, mal paylaşımındaki kavgalarını ve cinayetlerini bir düşününüz.)

Bir müddet sonra Halil çıkagelir ve der ki:

– Haydi İbrahim! Önce sen doldur çuvallarını da taşı ambara.

– Peki abi!.. ..der İbrahim.

İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola. İbrahim yola koyulunca bu sefer de Halil; “Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Daha uzun bir yolu var” diye düşüncelere dalar ve hemen kendi payından O’nun payına kürekle eklemeler yapar.

Velhasıl; birbirlerinden habersiz, biri gittiğinde öbürü, kendi payından ha bire diğerinin hissesine mahsul atar. Bu, böylece sürüp gider…

Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Ancak, akşam olmadan bitmesi gereken buğday, aralıksız taşımakla bir türlü bitmez. Rivayet edilir ki; iki kardeşin birbirlerine karşı besledikleri derin sevgi ve fedakârca davranışları sebebiyle Allah cc, buğdaylarına öyle bir bereket verir ki, âdeta ertesi gün bile bitmez. Hem kendileri hem de çevredekiler bu işe çok şaşırırlar ve böylece günümüze kadar ulaşır Halil-İbrahim bereketleri…

Evet, bugün de “Bereket” denilince, hep bu kardeşler akla gelir.

  • Peki, BEREKETİ KAÇIRAN SEBEPLER nelerdir?

Şükürsüzlük, Nankörlük, İsraf, Bencillik, kıskançlık, Riyâ (yani, ikiyüzlülük, kendini üstün göstermek, gösteriş), Gurur (kendini beğenme, büyüklenme, böbürlenme, çalım satma, övünme.), Kibir (yani, kendini başkalarından üstün tutma, büyüklenme, gururlanma), Şirk (yani, kazançlarını, başarılarını, hatta evlâtlarını bile kendilerinden bilmek, Allah’ın icraatına hissedar olmak. Â’raf, 190. Â.) Cimrilik, Kanaatsizlik (kendisine verilenleri az bulma)., Ucb (ibadetlerini ve hayır-hasenatını yeterli görmek.), Hırs, ihtiras, Tûl-ü emel, FAİZE bulaşmak veya Yalan ve hile ile satış yapmak ve sabahın kerâhet vaktinde uyumak, ZİKRİ terk etmek, bereketi kaçıran sebeplerdendir. Bunun belgesi de, Tâ Hâ sûresi, 124. Âyettir. “Kim benim ZİKRİMDEN yüz çevirirse, onlara DAR BİR GEÇİM veririm.” Zikir= Kur’ân, Namaz ve her zaman Allah’ı anmaktır. (Bugünkü ahvâlimize bir bakınız!..)

Bereketi tekrar CELB etmenin, yani geri getirmenin tek ve en kesin yolu, (tövbe ve istiğfar ederek) bu sayılan hastalıklı davranışları terk etmektir. Vesselâm…

Yazarın Yazıları