Ekrem TUNCER
  • 26/08/2016 Son günceleme: 26/08/2016 20:06
  • 20.505

Aldırmazdık söylenen o sözlere, hakir bakışlara...

Şimdi yok o kırıcı, aşağılayan, horlayan tavırlar! Ama eski "biz" de yoğuz artık. Özümüzü yitirdik, sözümüzü yedik, kendimizi kaybettik... 

Öyle ki; o kadar güçlü ama bir o kadar da zayıfız. Bir gecede tankların paletleri ile yüreklerimiz hoplayabiliyor. Bir haberle, gündemimiz; 'var olmak veya yok olmak' arasında git/gel yaşıyor. 

Nerede ölümleri diriliş muştusu gördüğümüz cebinde delikli kuruşu olmayan saf ve temiz yürekli yiğit insanlar? 
 
Nerede Dünya makam ve mevkilerine tevessül etmeyip; tek amacı ahret olan, bir kardeşini daha iyinin ve güzelin hâkim olması mücadelesine dahil etmek için yüreği kıpır kıpır olan cengaver insanlar?

Nerede dünya coğrafyasında akan bir damla kan için uykusu kaçan imanlı insanlar?

Şimdi oluk oluk kan gözümüzün önünde topraklarımızı sularken; nargilemizden derin bir nefes çekip, Boğaz'ın serin sularına bakarak, 'derin' tüyolarda boğuluyoruz!

Namazları; müzik ve kahkaha seslerinin fon yaptığı kafelerin mescitlerinde horlanır hale gelmiş. Selamlaşmaları, 'sünnet/farz hassasiyetinden, 'statü/menfaat' ilişkisine geçiş yapmış. Kucaklaşmaları; tokalaşma ve kafa sallama seanslarına dönüşmüş. Sahte hikâyelerin, sahtekâr kahramanlarına yalakalık yapmayı hayat felsefesi edinmiş et yığınları olmuşuz.  

'Küllerimizden doğarmışız' harama bakarak, yalan söyleyerek, dedikodu dinleyerek, nefsimizin arzu ve isteklerinin peşinden koşarak nasıl küllerimizden doğacağız? Bunu anlamış değilim. İçimizi kıpır kıpır yapan şuhluk abidesi müziklerle kahramansı pozlar vererek nasıl bir şuur ortaya koyabiliriz. 

Heva ve heveslerine esir olmuş, şeklen sağlam, kalben bozuk bir zümre nasıl Hakkı'n hâkimiyetini sağlar? Durup düşünmek duasıyla.

Yazarın Yazıları