Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 06/05/2013 00:11
  • 16.658

Sevgili okurlarımız;

Gazetemizin bana nasip olan köşesinde, ulusumuzun maddi ve manevi kültürel zenginliklerini, bir uçtan bir uca kadar yurdumuzun güzel insanlarımızı, ulusal kimliğimizin muhteşem görkemini siz sevgili okurlarımızla paylaşımın mutluluğu içindeyim. Ancak vatanın ve milletin parçalanma tuzağına sürüklendirilmek istendiği şimdiki vahim şartlar karşısında o güzelim konuları bir tarafa bırakmak zorunda kalmış bulunmaktayım. Çünkü 2013 yılının mart ayından itibaren ülkemiz adına barıştan bahsedildiği fakat endişe edilecek bir süreç yaşanmaya başlandı. Barış güzel ama neyin bedeli? Bilinmeyen barışın ne getireceği veya ne götüreceği merak edilirken, 25 Nisan 2013 günü televizyon haberlerinden terörist PKK’nın sözcüsü Murat Karayılan adındaki teröristin ağzından açıklamalar geldi. Açıklamada barış şartları kapsamında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı milyonlarca izleyicinin huzurunda küstahça dayatmaca ve tehdide tanık olundu. Bu durum karşısında aşağıdaki gerçeklerin dile getirilmesi kaçınılmaz hale geldi.

  
Düşman istediğini almadan ateş kesmez, barış yapmaz.
 
Kazanan taraf yenilgiye uğrayan tarafa şartlarını kabul ettirir. Barış anlaşması ile önce ordularına silah bıraktırıp terhis ettirip saf dışı bırakarak o ülkeyi kıpırdayamayacak hale getirir. Göz diktiği yer altı ve yer üstü kaynaklarını ele geçirir. Yenik düşen tarafın halkını köle gibi çalıştırır. Dilerse sorgusuz sualsiz kitle halinde yok eder. Esaretin en ağır şartlarını yenik düşen tarafa uygular. Yakın tarihimizdeki ibret veren örneğe gelince; Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti yenik sayıldı. 1918 yılında Mondros Ateş Kes Mütarekesi’nin (5)’nci maddesi Osmanlı Orduları’nın cephane ve silahlarını bırakmaları ve terhis edilmeleri şartı koşuldu. Yüksek rütbeli subaylarımız tutuklanarak malta adasında hapsedildiler. Vatanın dört bir yanı düşman istilası altına girdi. O şartlar altında Damat Ferit tarafından yurdun dört bir tarafındaki halka şehzadelerden oluşan (Nasihat Heyetleri) gönderildi. 1920 yılında vatanın paylaşılması felaketine sürükleyen Sevr Antlaşması, umut aşılayıcı barış sözleri ile gizlenmeye çalışılıyordu.
 
Barışın diğer yanı PKK
 
Barışın içeriği ve şartlarının ne olduğu konusunda kendi hükümetimizden açıklama beklerken  25 Nisan 2013 Perşembe günü televizyon haberlerinde terörist PKK’nın sözcüsü Murat Karayılan adındaki teröristin ağzından ürpertici açıklamalara tanık olundu. Üç aşamada gerçekleştirileceğinden bahsettiği barışın ilk aşamasında silahlı olarak sınırdan dışarı çıkılacağı, ikinci aşamada ise Kürt halkının demokratik haklarını içeren bir anayasa değişikliği şart koşuluyordu.
 
Bu noktada iki durum ile karşı karşıyayız;
 
1. Terörist  PKK barışın şartı olarak, Anayasa’da Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olan (3)’ncü maddesine karşıt özerklik içeren hükümlerinin yer almasını dayatmaktadır. Düşmanın bu isteklerinin kabul edilmesi takdirinde vatan topraklarının bölünmesi ve Türkiye’nin silahlı iç savaşa sürüklenmesi felaketi kaçınılmaz olacaktır.
 
2. İleri sürülen şartların yerine getirilmemesi takdirinde yeniden silaha sarılacakları ve geri dönecekleri tehdidinde bulunmaktadır. Bu sözlerle bir avuç şımartılmış terörist PKK’lı, anayasa dayatmacısı ile koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi küstahça tehdit etmektedir. .   Neticede Kürt Açılımı sözü, söylendiği tarihten itibaren bu noktaya kadar gelmiş oldu.
 
Bir söz de BDP’li denilen Milletvekillerine
 
Siz BDP’liler, Kürt kökenli kardeşlerimizin etnik duygularını sömürdünüz ve hala sömürmektesiniz. Onların üzerinden siyaset yaptınız. PKK ile aynı ağzı kullandınız. Ekmeğini yediğiniz, suyunu içtiğiniz, havasını soluduğunuz, vatana karşı bölücü tavır içinde oldunuz. Milletin bütünlüğüne sadık kalacağınıza dair meclisteki milletvekili yeminine aykırı düştünüz. Nihayet vekalet yetkinizi kötüye kullandınız. Tüm bu sebeplerle Milletvekili sıfatınız sadece kağıt üzerindedir. Halkın vicdanından silinmiş yok olmuştur. Siz BDP’liler, bu sözlerim nedeniyle eğer sizlerde yürek var ise beni mahkemeye verirsiniz. Haydi göreyim sizi.
 
Biz kime yenildik ki barış yapalım?
 
     -   Biz kime yenildik ki barış yapalım?
     -   Biz kime yenildik ki anayasamızı değiştirmek zorunda kalmış olalım?
     -   Silah bırakma ve barışın bedeli, bölücü anayasa değişikliği mi olacaktır?
     -  Vatanın ve milletin bütünlüğü tehdit altında devam ederken, bu barış, hangi yenilginin barışıdır?
     -   Son on yıldır PKK’nın kökü kazınmış olunsa idi, barışa muhtaç olunur mu idi?
     -   Analar ağlamasın şehit kanları dökülmesin sözü esnasında vatan tehlikede ise ne olacak?
         Sonuç olarak ; (Barış) sözü, vatanı ve milleti düşürmek istedikleri parçalanma tuzağının üstünü örtbas etmek için kullanılan bir paravandır. Barışı zamanlamaya göre kader belirler. Mustafa Kemal Paşa (Yurtta Sulh Cihanda Sulh) sözünü 1918 yılındaki Mondros Mütarekesi ile vatanın düşman işgali altında olduğu şartlarda mı söylemiştir? Bilakis, İstiklal Savaşı Zaferi’nin kazanılmasından ve selamete kavuşulmasından sonradır ki,  1931 yılında söylemiştir.
 
Siyaset üstü değerlerimiz, imanın altı şartı amentü gibidir
 
Herkesin siyasi görüşü doğrultusunda tercih ettiği siyasi partisi vardır. Siyasi görüş ve siyasi parti tercihi insanların özel hayatlarıdır. Bir de siyaset üstü değerlerimiz vardır. Vatanın ve milletin bütünlüğü, ay yıldızlı bayrağımız, bağımsızlığımız, ulusal kimlik ve kültürümüz gibi siyaset üstü değerlerimiz, herkesin etrafında kenetlendiği azami müşterekimizdir. Tarih göstermiştir ki bu millet zor zamanlarında siyasi ve kişisel tercihlerini bir tarafa bırakarak azami müşterekimiz olan siyaset üstü değerlerimiz etrafında kenetlenmesini bilmiştir. İmanın altı şartı ne ise siyaset üstü değerlerimiz de o dur.
 
AKP İktidarı Türk Ulusu ile bütünleşerek
PKK’nın dayattığı bölücü Anayasayı ret ettiği takdirde ne olacak?
 
AKP İktidarı, halka rağmen ya eşkıya’nın (Yeniden Silaha Sarılırız) tehdidi karşısında (Bölücü Anayasa)’yı kabul ederek barış şartlarına razı olacak, ya da tehdide pabuç bırakmayıp halk ile bütünleşerek (Kendi Milli Anayasamız)’ın yapılması doğrultusundan yola çıkarak PKK’nın kökü kazınıncaya kadar onur mücadelesini göze alacaktır.
 
Şu gerçektir ki Türk Ulusu zor şartlar karşısında harice karşı kenetlenmesini bilen ulustur. AKP iktidarı bilsin ki, devletimizin varlığına yönelik tehditler ve küstahlıklar karşısında yalnız değildir. PKK’nın arkasında emperyalizmin süper gücü var ise, AKP iktidarının da arkasında Alevisi Sünnisi, Sağcısı Solcusu, Türk’ü Kürdü, İktidarı ve Muhalefeti ile koskoca bir Türk Ulusu vardır.

Zor şartların aşılması karşısında AKP İktidarına bütün bir ulusu Siyaset Üstü Yüce Değerlerimiz etrafında birleştirici sorumluluk düşmektedir. Bu gerçekleştiği takdirde ülkemizde barış, huzur ve başarı kendiliğinden gelecektir.

Yazarın Yazıları