Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 26/09/2012 00:11
  • 17.674

Yıl 1908. Sultan İkinci Abdülhamit Dönemi’nde İkinci Meşrutiyet ilan olunmuş...

Yürürlükten kaldırılan Kanunu Esasiye’nin (Anayasa) yeniden yürürlüğe girmesi kabul edilmiş ve İngiltere örneğine paralel olarak (Ayan) ve (Mebusan) meclislerinden oluşan demokratik parlamento sistemine geçilmiştir.

 
(Reşit paşa Yalısı)
           
Kanunu Esasiye’nin (Anayasa) 66’ncı maddesine göre Mebusan Meclisi dürüstlüğü ile tanınan yirmi beş yaşını aşmış ve her bölgeden önseçimle seçilecek ülke geneline göre toplam 130 Mebus olarak belirlenmiştir. Habib Bey ise kendi bölgesi Bolu’dan seçilerek Mebusan Meclisindeki yerini almıştır. (Kaynak: Ord. Prof. Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, SH: 89 / 93)
           
 1909 yılında (31 Mart Vakası) olarak bilinen olay sonucunda Abdülhamit tahttan indirilmiş fakat bunu fırsat bilen bazı kimseler tarafından Saray Eşyalarının yağmalanmış olunduğu yazılı belgelerden anlaşılmaktadır.
 
Habib Bey Yalısı ve içeriğindeki eşyalar
 
 Daha önceleri Reşit paşa Yalısı olarak bilinen Bolu Mebusu Habib Bey Yalısı güney tarafından Balta Limanı Deresi’ne bitişik ve ön taraftan denize cephelidir. Horasan harçlı tuğla örmeli zemin katına bahçe tarafındaki servis kapısından girilmekte, yalının aşçıları, uşakları, dadıları ve Sudan kökenli Arap hizmetkârları burada ikamet etmektedir.
           
Yalının dev avizeli ahşap birinci ve ikinci katlarının salonları, heykeller, vazolar ve antika eşyalarla donanımlıdır. Alt ve üst kat salonlarının her köşesinde siyah metalden eli mızraklı yüzü maskeli Avrupa’lı savaş askerlerini canlandıran insan boyundaki heykeller ile Fransız Sevr Sarayı kökenli Napolyon’un Avrupa seferlerini tasvir eden mine işlemeli insan boyundaki dev vazolar yer almaktadır.
 
Yalının birinci katının dere yönüne bakan kısmında resmi misafirlerin ağırlandığı “Türk Odası“vardır. Duvarları miğferler, zırhlı giyimler, kılıçlar ve kalkanlarla donanmıştır. Mefruşat arasında kristal avize bademlerinden oluşturulmuş odayı rengârenk aydınlatan bir metre boyunda (Tavus Kuşu) şeklindeki dev abajur ile yerli piyasada örneğine rastlanamayacak özellikteki elinde fener tutan adamı canlandıran gece lambası da misafirlerin hayranlığını çekmektedir.
            
Yalının birinci katının denize geniş açı ile bakan ön tarafında saray mefruşatı ile donanmış piyano’lu misafir salonu yer almaktadır. Üst ve alt kat salonlarının çevresinde ise bir tuvalet, bir banyo ve geniş yatak odasından oluşan dörder den sekiz adet özel ikamet bölümleri bulunmaktadır.
 
Habib Bey ve İstiklal Savaşı
 
 Yıl 1918. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşmüş, 13 Kasım 1918 günü imzalanan Mondros Ateş Kes Anlaşması ile ordu terhis edilmiş, vatanın dört bir yanı işgal altına girmiş ve o dönemlerde İngiliz’ler tarafından savaş suçlusu olarak ülkenin üst düzey insanları tutuklanarak Malta Adası’nda hapsedilmişlerdir. Malta adasında hapis edilenlerin arasında (2685) tutukluluk No’lu Bolu Mebusu Habib bey de vardır.
          
İkinci İnönü zaferi karşısında İngiltere hükümeti endişeye kapılmış, Mustafa Kemal’in elinde bulundurduğu İngiliz esirleri ile Malta Sürgünleri arasındaki değiş tokuş teklifini kabul etmek mecburiyetinde kalmıştır. Bu sayede Bolu Mebusu Habib Bey serbest kalıp Balta Limanındaki yalısına geri dönmüştür.  
          
Ancak İstiklal Savaşı daha bitmemiştir. İkinci İnönü Zaferi’nden sonra Sakarya Savaşı, Başkomutanlık Meydan Savaşı, İzmir’in ve İstanbul’un kurtuluşu gibi askeri harekât devam etmektedir. Malta Sürgünleri’nin çoğunluğu hürriyetlerine kavuşur kavuşmaz Mustafa Kemal’in davetine uyup vakit geçirmeden İstiklal Savaşı saflarındaki yerlerini almışlardır.
 
Mustafa Kemal’in İstiklal Savaşı’na katılmaları için haber gönderip davet ettiklerinin arasında Bolu Mebusu Habib Bey de vardır. Habib Bey ise davete karşı umursamaz tavır içindedir. Eşi Bedia Hanım ise “ Habib buralarda oyalanma git, bu SARI KEMAL boş adam değil. Mutlak bir kerameti vardır “ diyerek uyardığı halde Habib bey ilgisiz kalmaya devam etmiştir.
 
 İstiklal Savaşı bütün şiddeti ile devam ederken İstanbul’da kalan Bolu Mebusu Habib Bey tarafından askeriyenin bulgurlarına doktorlar aracılığı ile yenmez raporu verdirildiği, bu şekilde Mehmetçik’in aşını ucuza kapatıp kara borsa yaptığı söylentileri de halk arasında yaygın olmuştur.  
 
Misafir edildiğim Habib Bey Yalısı’ndaki günlerim
 
1936 yılında henüz dört yaşında iken Habib beyin oğlu Tayfur Oral ile evlenerek Emirgan Baltalimanı’ndaki yalıya gelin olarak giden Nükhet halamın Anadoluhisarı Vapur İskelesi’nden motora bindirildiği anları şimdiki gibi hatırlıyorum. Küçük yaşlarımdan itibaren ergenliğe eriştiğim çağlarımın yaz aylarında halam tarafından yalıda misafir edildiğim günlerim oldu.
         
 Bolu Mebusu Habib Bey daha önce vefat etmiş olduğundan kendisini göremedim. Ancak Habib beyin eşi Bedia hanımı gördüm. Yalının üst katında Balta limanı deresi yönündeki denize bakan özel bölümde otururdu. Kumralca mavi gözlü güzel ve bir o kadar da adaletli ve dürüst bir hanımefendi idi. Halam ve eniştem Tayfur Oral ise gene üst katta Bedia hanımın tam karşısındaki bahçe yönüne bakan özel bölümde idiler. Habib beyin Kızı Necla Hanım ile Habib beyin küçük oğlu Mebrur Bey ve eşi Mutena Hanım ise yalının orta katındaki özel bölümlerinde ikamet ederlerdi.
          
Yalı halkı yaz gecelerinde rıhtımda bir araya gelir karşı kıyıyı seyrederek sohbet ederler, bazen Venedik’den özel olarak getirtilmiş Gondol ile boğaz gezileri yapılır ve bu gezilerin bazılarına ben de katılırdım. Serinliğin fazla olduğu gecelerde kazağımı almak için yalının üst katındaki daireye çıkacak olduğumda adam boyundaki heykellerden korkar ve yalnız çıkamazdım. Yalının kayıkçılarından Kukas’ı, oğlu Leon’u, ayrıca ekmekçi Dimitri’yi, sandalcı Foti’yi burada tanıdım. Yalının hizmet kadrosundaki Cemile dadı ile Sudan kökenli Arap Melahat abla ve Arap Necati abi, hepsi güzel insanlardı. Nur içinde yatsınlar.   
           
Bedia hanım sohbet için diğer bölümlere ziyarete gitmez, çocukları damat ve gelinleri onun özel bölümüne ziyarete gelirlerdi. Genellikle paylaşım ihtiyacını duyduğunda gelini olan halamı tercih eder ve kendi bölümüne davet ederek anılarını anlatırdı. Ortaokul çağlarımda iken bu davetlerin bir kısmında halam beni de yanında bulundurur ve bir köşede oturturdu.  Bu sayede ben de yalı hakkındaki sohbetlerde izleyici olarak bilgi sahibi olurdum
 
Tanığı olduklarım
 
Sultan  İkinci Abdülhamid’in Tahttan indirilişi ve bir kısım saray eşyalarının yağmalanışı, Habib Bey Yalısı’ndaki Napolyon’un Avrupa seferlerini tasvir eden mine işlemeli dev vazoların aslında (Sevr Sarayı) tarafından Yıldız Sarayı’na armağan edilen saray eşyalarından olduğunu, İstiklal Savaşı’na katılması için yapılan davete umursamaz kalınışı, askeriye’nin bulgurlarına yenmez raporunun verdirilmesi gibi konuları rahmetli halam ile birlikte Habib beyin o dönemler hayatta olan eşi Bedia hanım’ın kendisinden ve dayısı Rıfat Dayı’dan bire bir kendi ağızlarından duyarak tanık olduk.
           
Bedia hanımın vefatından sonra o muhteşem yalı evlatları tarafından yok edilerek arsa haline getirilip üç ayrı parsele bölündü ve her bir parsele üç ayrı apartman yapıldı.
            
Seksen yaşıma geldiğim bu aşamada hayatta iken, emanetimde bulunan tarihin ayrıntılarındaki nokta kadar kalan bu küçük sayfayı, asıl sahipleri olan siz değerli okurlarımın bilgi ve değerlendirmelerine sunabildi isem ne mutlu bana.  
          
Hoşça kalınız.
Yazarın Yazıları