Nimet ER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 09/10/2012 00:11
  • 11.160

"Şimdi ateşten gömleği giyme zamanı; yeter ki ışığı görelim” der Kübalı özgürlük şairi Jose Marti.

 
Ateşten gömleği giymekte taşımakta marifettir esasında. Kolayı seçmek hele bu kötü zamanlarda başkalarınca iyi olmak için şart ve hatta tek yoldur.
 Bir şey söylemek için önce etrafındakileri kolaçan edip aykırı olmadığından emin olduktan sonra harekete geçen bir bünye “ölüm ve zulüm” karşısında da özgün bir tepki veremiyor haliyle. Kitle psikolojisinden falan bahsetmiyorum. Bizzat kitleyi oluşturan çürük bünyeden bahsediyorum.
  
Bazen haklının tarafında olmak “hakkın” tarafında olmak değildir. Demem o ki; neyin tarafında olduğumuza daha bir dikkat etmeli, zamana ve mekâna göre haklı olan başka bir zamanda ve mekânda haksız sayılabileceğini de hesaba katmalıyız. Her “hak” hakikate gebe değildir zira. Ve her “haklı” belki de bir başka “hak” sahibine göre haksızdır kim bilir.
 
Hâsılı, kişilerin değil, mutlak hakikatler peşine düşersek gerçek “hak” eşiğinde dururuz. Eşiği geçmek ancak eylem ve çaba ile mümkündür. O vakit ışığı görmeden de gömleğe talip olabilenlerin dünyası kazanabilir ancak bu savaşı demek isterim.
 
                                     
Şairlerin değmediği yürekler mi kuruttu bu canına yandığım dünyadaki merhameti bilemedim.
                                     
 
Yıldızlara bakıp “yapabilseydim onları da alırdım. Onların bu kadar parlak, ama bir o kadar da uzak olmaları beni üzüyor” diyen insanlar da yaşadı bu dünyada.
“ Ne dünyada safa bulduk, ne ehlinden recamız var/ Ne dergâhı Huda’dan maada bir ilticamız var.” diyen ve söyleyeceğinden vazgeçmediği için hayatından olan Nef’i de yaşadı.
 
            Dünyaya gelen insan adedince arzu ve gaile var şu fanide. Ve bilinse de bilinmese de yaşanmış birçok hikâye... Hikâyeniz okunduğunda yüzü kızaranlardan olmamak mesele...
 
                                                
            Tüm “unutuşlarımız”, “inandırıldıklarımızın” bir tezahürüdür esasında. Öğrendiklerimiz bildiklerimizi törpülüyor, inandıklarımızı örseliyor.
Demem o ki, insan ne öğrendiğine ve ne bildiğine dikkat etmeli. Zira unutulanlarında hesabı sorulur bir gün...
 
                                                
Ölmeden defalarca ölmek gerekiyor belki de, kusurlu ama anlamlı bir hikâye için...
 
 
Lal                                    
Zamana asılı kalmış hayaller ve niyetler vardır... Alıcısı olmayan mektuplar gibi... Serçe yüreğinin tedirginliğinde tahayyül edilip, göl dinginliğinde usulca dillendirilmiş. Bilinir... Hasıl olana vakıf da olunur...
“Ne beyan-ı hale cüret, ne figana takatim var/ Ne reca-yı vasla gayret, ne firaka kudretim var” (Vasıf)
Yazarın Yazıları