Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 12/09/2018 Son günceleme: 12/09/2018 20:04
  • 14.237

Bu yazımı henüz doğmamış olan kızım, Beste Mina’ ya armağan ediyorum. Kadın olmanın vermiş olduğu muhteşem kudretin farkına varabilmen dileğiyle...

Çocukluğumdan beri bir sohbet ortamında aniden sessizlik olduğunda “kız bebek doğdu” cümlesini duyardım. Anlamlandıramazdım bu cümleyi daha sonra anladım ki cehalet kafasından kalma bir algıymış. Önceki dönemlerde, (özellikle toplumumuzun kırsal kesimlerinde) erkek bir bebek doğdu ise davullu zurnalı kutlama yapılırken kız bebek doğduğunda ortama bir sessizlik çökermiş. Bebeğin babasında bir utanç, annede çaresizlik ve toplumda rezil bir sessizlik olurmuş. Bu bilgiyi öğrendikten sonra bulunduğum dost meclislerinde aniden bir sessizlik olduğunda “kız çocuğu doğdu” cümlesini hiçbir zaman söyletmedim. Bu cehalet cümlesi bile toplumumuzda kadın olmanın zorluklarının daha doğumla başladığını gösteriyor.

Kadın; tarihin en eski çağlarından itibaren anlamlandırılmakta zorluk çekilen bir canlı olmuştur. Kadının hamile olması ve içinden insan çıkması kadının yaratık olarak görülmesine yol açmıştır. Ortaçağ’da kadınlar cadı olarak görülüp yakılmışlardır.

Biraz yakın tarihlere gelecek olursak tanık olduğum kadarıyla Anadolu’nun bazı kesimlerinde ne yazık ki erkek çocuğa aşırı düşkünlük hala devam ediyor. Bir Karadenizli olarak yakın çevremde böyle bir algı olmadığı için çok şanslıyım. Karadeniz’de kız çocukları babalarının prensesidir. Kız çocuğunun eğitim alması erkek çocuğa nazaran daha önemlidir. Kız çocuğu her işi bilmeli, kimseye bağımlı olmadan her işini halledebilmelidir. Memleketim olan Samsun tarihte Amazon kadınlarına da ev sahipliği yapmıştır. Karadeniz kadınlarının çılgınlığının, kanlarının fıkırdamasının, tez canlı olmalarının bu geçmiş dönemle bir ilişkisi var mıdır bilinmez?

Peki, Amazon Kadınları Kimdir?

Her ne kadar milattan önce bin yılı aşkın bir tarih olmasına ve buluntu noktasında zorlanıyor olunmasına rağmen, Batılı kaynaklar gösteriyor ki Amazonlar Terme Çayı kenarında yaşamış ve o bölgede uzun süre hüküm sürmüşlerdir. M.Ö 1200 yıllarına dayanan tarihleri bizler için uzak bir geçmiş olmasının yanında ilginç ayrıntılarla, yaşam felsefeleriyle doludur.

Amazonların asıl yerleri Orta Asya’dır. Soy olarak da Türk’türler. İskitlerin kadınları olarak bilinirler. Amazonlar sadece kadın savaşçı bir topluluktur. Bunun dışında erkek ile farklı bir birliktelik gibi unsurlar yoktur. Bu bahsi geçen birliktelikte eğer ki çocuk erkek olursa ya babalarına verirler ya da sakatlayarak köle olarak kullanmışlardır. Amazonlar tarihe savaşçı sıfatıyla geçmişlerdir. Dönemin tüm savaş aletlerini inanılmaz bir başarıyla kullanmış, bir sürü erkek ordu ile karşı karşıya savaşmışlardır. İyi ok atabilmek için ergen kızların göğüslerini kızgın taş bağlayarak önlemişler ya da dağlayarak yakmışlardır. Atın üzerinde çok güzel ok atıp, mızrak fırlatan tarihin ilginç ve çekici savaşçı kadınları olan Amazonlar tarih boyunca güzel sanatlara konu olmuştur. Daha fazla bilgi edinmek için Samsun’daki Amazon köyünü ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.

Tarihimizde, toplumumuzda kadına ciddi manada değer veren diğer bir toplum Çerkez Türkleridir.

Çerkezlerde Kadın

Çerkezlerde kadınlar eşlerini seçer, “kız isteme, kız verme, başlık parası” gibi kavramlar yoktur. Kadınlar Kafkas toplumlarında ciddi söz sahibidir. Kafkas halklarının anaerkil bir toplum olduğu söylenebilir.

Kadınlar evlendikten sonra da kendi soyadlarını kullanır. Kadınların toplumdaki yeri hiçbir medeniyette olmadığı kadar kuvvetlidir. Kadınlar, toplumsal yaşamda söz sahibi olmalarının haricinde birey olarak erkeklerle eşit haklara sahiptir. Örneğin; kadınlar evlendiklerinde kendi soyadlarını kullanmaya devam eder.

Çocuk yaşta evlilik, kadına şiddet yoktur ve asla kabul görmez. Tarihin belli dönemlerinde dini ve kültürel olgulara göre meşru kabul edilebilen bu kavramlar binlerce yıl boyunca hiçbir Kafkas halkında karşılık bulmamıştır.

Kafkas halkları bugün taraflı-tarafsız birçok kişi tarafından “asalet” ve “medeniyet” kavramlarıyla özdeşleştirilir.

Adeta Çerkez kültürünün ayaklı bir taşıyıcısı olan annemin babası Eşref dedemi hepinizin tanımasını çok isterim. Çerkez kültürünü, adetlerini bizlere en güzel şekilde yansıtmasının yanı sıra beni Çerkez kültürü ile ilgili en doğru kaynaklara ulaştırdığı için teşekkür ederim. 80 yaşlarında olmasına rağmen bizlere verdiği her öğüt modernlik içerirdi. Ablam da ben de evlenmeden önce dedemle hep konuşurduk. Bizlere; bir erkeği tanımak için acele etmeyin, çay için, sohbet edin ve en önemlisi karşınızdaki erkeğin damarına basın sinirlendirin evlenmeden önce tüm sınırını görün, bilin ve ona göre olumlu ya da olumsuz karar verin derdi. 80 yaşlarındaki bir dede ve torunları için pek rastlanmayan bir muhabbet olsa gerek.

Toplumumuzda geçmişimizde kadını ön plana çıkaran ona hak ettiği değeri veren güzel örneklerimiz de varken Anadolu'daki kadını ikinci plana atan aksi örneklerin sebeplerinden biri de erkeğin soyu devam ettireceği fikridir. Dinimizce de "Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." (Beyhaki, VII/81). Soy önemlidir çünkü çoğalmak, Allah’ın dediğine uymaktır.

Çoğalmak fikri erkek evlat ve soyadı ile değil hayırlı evlatlar ile olur. Önemli olan soyadını devam ettirmek değil insanlığa katkıda bulunacak hayırlı evlatlar yetiştirmektir.

Soyunuzun hakkını verebilecek hayırlı bir kız evlat soyadınızı taşıyan bir erkek evlat kadar değerli olsa gerek.

Bu yazımı henüz doğmamış kızım, Beste Mina’ya armağan ediyorum.

Bir erkek ile yaratılışın gereği ne fiziksel ne de duygusal olarak eşit olamayacaksın ama her konuda onlar ile denksin.

Kadın olmanın vermiş olduğu muhteşem kudretin farkına varabilmen dileğiyle...

 

Yazarın Yazıları