Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Altmış sene önce neler yoktu?

Ben 9-10 yaşlarındayken; bugün genelde sahip olduklarımızdan, bizim çevremizde otomobil yoktu, Televizyon yoktu. Çanak anten ve R-ceiver yoktu. Radyo yoktu. Cep telefonu yoktu. Sabit telefon bile yoktu. İnternet, Twitter, Facebook, Youtube, Google, Navigasyon vs. yoktu. Bilgisayar, laptop, IPad yoktu. Projeksiyon cihazı yoktu. Kamera ve fotoğraf makinası yoktu. Dijital Hesap makinası yoktu. (Mekanik Facit hes. Mk. Vardı.)

Evlerde elektrik yoktu. Dolayısıyla buzdolabı, derin dondurucu, çamaşır makinası, kurutma makinası, bulaşık makinası yoktu. Jakuzi yoktu. Klozet yoktu. Asansör ve Santrifüj pompa yoktu. Ekmek kızartma, fırın, mikrodalga F., mikser, meyve sıkma, tost makinası yoktu, elektrik süpürgesi yoktu. Elektrikli ütü yoktu (kömürlü ütü vardı). Tansiyon ölçme cihazı, şeker ölçme cihazı yoktu. Klima yoktu, banyo-wc aspiratörü ve salon vantilatörü, hatta avize bile yoktu. (Gaz lambası, gemici feneri ve zengin ailelerde ispirtolu ve gazyağlı lüx lambası vardı.)

Doğalgaz yoktu, fırın, elektrikli ve gazlı ocak yoktu. Mutfak Aspiratörü yoktu. Kombi ve kalorifer yoktu.

Benim aklıma ilk gelenler bunlar, fakat bunları niçin hatırladım ve hatırlattım?

Hemen maddeler halinde arz edeyim:

Mâzimize bakıp, şimdi sahiplendiklerimize şükretmek için hatırlattım.

Mahkeme-i Kübra’da sahiplendiklerimizin hesabını vereceğimizin idraki içinde olmamız için hatırlattım. Öyle Yâ; Helâl malların mutlaka HESÂBI, haram malların da AZÂBI var.

Ülke olarak, zenginliklerimizin farkında olmak için. Neredeyse kişi sayısınca cep telefonumuz ve otomobilimiz var.

Çoğunluk adına ve kasıtlı olarak “fakirlik edebiyatı” yapanlara itibar edilmemesi için hatırlattım. (Oysa özellikle o fakirlik edebiyatını yapanlar, tanesi 2500 TL olduğu halde 1881 adet kitabı, çok kısa bir zamanda kapışabilecek kadar da tuzu kurular. 15 Temmuzda marketlere koşup, gezi olaylarında para dağıtanlardır. Yani sırma köşklerden, ..SİAD’lardan ahkâm kesiyorlar.)

Sahip olunmadığı halde, o günlerde gayet mutlu yaşamak mümkün olduğuna göre, böylesine bolluk içinde bile şükürsüzlüğümüzü, gafletimizi ve hatta nankörlüğümüzü ıskalamamak için hatırlattım.

Sahip olunmadığı halde (o yıllarda olduğu gibi) yaşamak mümkünken, bu saydıklarımız “havâici asliyye” (asıl ihtiyaç) olmadıkları halde, “olmazsa-olmaz ihtiyaçlar” sınıfına sokulduğunu idrak için hatırlattım.

Hem yoksulluk sayısının ve sınırının artmasının ve hem de evlenmelerin çok zorlaşmasının, birçoğu bu saydığımız havâici asliyye olmayan mallar sebebiyle olduğunu idrak etmek için hatırlattım.

Şimdi, şu yukarıda saydığımız, 60 sene önce olmadığı halde, bugün sahip olduğumuz “mübrem ihtiyaç olmayan ve yokluğunda da mutlu yaşanan,” sadece “hayatımızı kolaylaştırıcı” eşyalarımızdan, bir-ikisini ele alıp, çok ilginç ve ibretlik bir örnek arz edeceğim. Şöyle ki:

Geçenlerde Tv. Ana haber bülteninde bir röportaj izledim.

Röportaj Sorusu: “Cep telefonunuz elinizden alınsa veya internet iptal edilse, ne yaparsınız ve kaç gün sabredebilirsiniz?” şeklindeydi.

Cevaplar ise çoğunlukla: “Yaşayamam”, “Hayatım kararır”, “bir gün bile sabredemem”, “belki de çıldırırım” şeklindeydi.

Oysa 60 sene önce, bunların neredeyse hiçbirisi yokken de gayet mutlu yaşanıyordu. Hangi yaşlıya sorsanız, elbette bunu mutlaka açık yüreklilikle itiraf edecekler…

Acaba NİÇİN bu hâllere düştük?

İşte bu da çok önemli:

“Yavaş yavaş âşinâ olduğumuz (alışageldiğimiz) için” değil mi?

Saygıdeğer dostlarım.

Bu “âşina olmak”, öyle dehşetli bir hastalıktır ki, kanserden daha elem verici neticeler doğuracak bir hastalıktır. Çünkü kanser, sadece geri kalan ömrümüzü mahveder. Oysa bu âşina olma hastalığı, ebedî hayatımızın mahvına sebep olabiliyor. Nasıl mı? Bunu da arz ederek, konumuzu noktalayayım:

Bu âşina olduğumuz eşyalarımız, normal bir maaş ile elde edilmesi elbette çok zordur. Bunları elde edebilmek için, çoğunlukla yâ fazla mesai yapılıyor veya eşler de evlâtlar da çalıştırılıyor. Bu nedenle hem mutlak öğrenmeye mecbur olduğumuz, Berzah Âleminde ve Âhirette kesinlikle gerekli olan “din ilimlerini” ihmal ediyoruz.

Hem ahlâk ve terbiyesiyle meşgul olmamız şart olan evlâtlarımızı ihmal etmiş oluyoruz. Veya hem de helâl-haram demeden meşrû olmayan (!) biçimlerde para kazanmaya çalışıyoruz. (Rüşvet, yalan, ihtikâr ve hile ile satış, şer’an satışı câiz olmayan malları satış, vs.)

Biz bunlarla meşgulken; bir de bakıyoruz ki saçlarımız beyazlamış, ölümün habercisi olan çeşitli hastalıklar başlamış.

Evlâtlarımızı ise sokaklar, kötü arkadaşlar, diziler, mavi balinalar, internetteki ahlâksız oyunlar ve sinsi tuzaklı filmler terbiye (!!!) etmiş. Çeşitli kötü alışkanlıklara bulaşılmış.

Bu raddeden sonra ise genellikle iş işten geçmiş oluyor…

Acınacak bu hallere düşmeden önce, ben sadece hatırlatmak istedim. Vesselâm.

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER