A. Raif ÖZTÜRK
  • 14/06/2020 Son günceleme: 14/06/2020 14:58
  • 5.463

Son aylarda Corona felâketi nedeniyle piyasalar “altın çıktı-düştü” diye çalkalanırken, gündemde çokça dolaşan bir soru hakkında, çeşitli yorumlar yapılıyordu.

O soru şuydu:

  • “Altına, ne zaman yatırım yapılmalı?..”

Maalesef bu soruya cevap yerine, sadece yorumlar yapılabiliyor, konu uzmanları bile isabetli bir tavsiyede bulunmaktan çekiniyorlardı. Çünkü akıbet hâlâ meçhuldü…

Geçen gün, arkadaşlar arasında da işte böyle bir konu hakkında hararetli tartışmalar devam ederken, ilim ehli olan, fazilet timsali, fakat biraz da nüktedan bir arkadaşımız konuya müdahil oldu.

-Bence, dedi. Altına yatırım yapmakta çook geç kaldık çooook!

Her zaman çok hikmetli sözler söylemesiyle ve hiç boş konuşmamasıyla bilinen o arkadaşımızın bu iddialı çıkışı, herkesin dikkatini çekmişti.

Neredeyse hep bir ağızdan; “Altına yatırımda, niçin çok geç kaldık hocam? Uzmanların çoğu, şimdi altına yatırımın tam zamanı olduğunu söylüyorlar!..” deyince:

-Kardeşlerim, “çok geç kaldık” derken, ben ‘TOPRAĞIN ALTINA yatırımı’ kast ederek, ‘toprağın altı için yatırım yapmaya’ çok geç kaldığımızı düşünüyordum. Yani, toprağın üstündeki kısacık hayatımız için varımızı yoğumuzu sarf ediyoruz. 15-20 sene tahsiller ve eğitimler yapıyoruz. Fakat torağın altında başlayacak olan o EBEDÎ hayatımız için, yatırımda ‘çok geç kaldığımızı fark edemediğimizi’ vurgulamak istiyordum.

Bu ilginç ve ibretlik açıklamadan sonra oradakilerin bir kısmı gülüşürken, diğer bir kısmı da başlarını önlerine eğmiş, derin derin düşüncelere dalmışlardı.

Bu anekdotun ardından başka konulara geçilmişti, fakat ‘bu anlam yüklü açıklama’ benliğimde fırtınalar koparmaya başlamıştı. Derin düşündükçe, o ilim ehli zatın nüktesinin altında öyle çok manalar çıktı ki, bir türlü içinden çıkamıyordum. Siz dostlarımla da fikir teatisinde bulunmayı uygun gördüm:

  • Toprağın altı, yani kabir hayatı; sadece bir kısmımızın gireceği bir menzil değil!.. İstisnasız, hepimizin er-geç gireceğimiz bir menzildir. Üstelik te “KÜLLİ ÂTİN KARÎB” (Her gelecek yakındır) sırrınca, ecdadımız gibi bizler de inansak da inanmasak da pek yakında toprağın ALTINA gireceğiz. (Elbette boğulanlar ve kaybolanlar gibi bir takım istisnalar da var.)

Yunus Emre’nin deyişiyle:

Yalancı dünyaya konup göçenler. Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Üzerinde, türlü otlar bitenler. Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Yunus der ki, gör Takdir’in işleri. Dökülmüştür kirpikleri kaşları.
Başları ucunda mezar taşları. Ne söylerler, ne bir haber verirler…

  • Evet, dostlarım, gidenler oradaki ahvalden haber vermediklerine göre, bizler toprağın ALTINDAKİ ahvâli acaba nereden ve kimden öğreneceğiz?

İşte mühim olan soru bu!..

Bu önemli sorunun cevabını; şu Kâinatı, içindekileri ve her birimizi ayrı ayrı özenle yaratan Yüce Allah’ın (cc) kelâmından (Kur’ândan) ve O’nun en doğru sözlüsü (SAV) hakkında; “O (SAV) kendiliğinden konuşmaz, O’na inanın ve itaat edin.” ..buyurduğu Hz. Muhammed’den (SAV) öğrenelim.

Hz. Muhammed (SAV) kabir hakkında, yani toprağın ALTI hakkında şöyle buyuruyor:

"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizi, Kıyâmet 26. )

Yani, kişi kabirdeki Cennet bahçesini veya Cehennem çukurunu, dünya hayatındayken, kendi yaşayışıyla hazırlamış olacaktır. Yoksa “kuluna zulmetmek istemez Hüdâsı, kişinin çektiği kendi cezası” sırrıyla, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun yaşamayanlar, elbette daha kabir hayatındayken azapları başlayacak.

Hadis-i Şerif: “Kabir hayatı haktır. (gerçektir.)” [Nesai Sehv 64, Buharî Cenaiz 87.]

  • Burada bazı akıllara sığışmayan “bombalarla parçalanmış bir vücuda, nasıl sorgu ve azap olabilir ki?” gibi veya benzeri sorulara da açıklık getirelim:

Esas itibariyle, insan = RUH’TUR.

Ceset ise onun zarfıdır, kılıfıdır, binasıdır. Nasıl ki mektup alınınca, esas mana olan mesajlar değerlidir, zarf ise artık çöp mesabesindedir.

Aynen öyle de RUH (yani gerçek insan) bedenden (cesetten) ayrılınca, bedenin artık görevi bitmiştir. Semâvi dinlere göre, sağlığında bir insana elbise olan ceset, hala saygıya lâyık olduğundan, dîni merasimlerle kabre konulmaya da lâyıktır.

  • Kabirde sorgulanan, Cehennem azabı çeken veya Cennet bahçelerinde seyran eden CESET değil, RUH’TUR…

Zarf mesabesindeki ceset ise moleküllere ve atomlara ayrılarak, organik veya inorganik bir şekilde bitkilerde, diğer canlı ve cansız vücutlarda görevlerine devam edecektir. SÛR’A üflendiğinde, haşir ve kıyamet için, her vücudun o atom ve molekülleri, (askerdeki komutanın “Kalk” borusu gibi,) bundan sonraki hayata uygun formatta inşa edilecek.

  • İşte bu gerçekler nedeniyledir ki, TOPRAĞIN ‘ALTINA yatırım yapmakta’ asla geç kalmamak gerekiyor…

Asrımıza her yönden ışık tutan, 14 CİLTLİK (6000 sayfalık) eserleri 56 lisana çevrilerek, yüzlerce ülkelerde iştiyakla okunup, adına kürsüler kurulan Bediüzzaman Hz. “KABRİN ARKASI İÇİN ÇALIŞINIZ. HAKÎKÎ SAÂDET ve LEZZET ORADADIR” diye boşuna müjdelememiştir.

Ben de düşünüyorum ve diyorum ki; “..madem ki hâlen hayattayız, madem dünya SINAVIMIZ devam ediyor, ‘Toprağın ALTINA YATIRIMIN’ TAM ZAMANIDIR…” Vesselâm.

Yazarın Yazıları